Koca CHP’nin kaderi tek kişinin siyasi kariyerine mi indirgendi?
25 Ağustos 2025

Bu konulara hiç girmek istemiyorum, çünkü hem ben sıkılıyorum ve hem de bu keçi boynuzu gibi konularda okuyucu da sıkılıyor.

Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu bu konuyu durup durup gündeme getirdiği ve sanki CHP içinde gerçekten böyle bir tartışma varmış izlenimi durduk yerde yeniden gündeme geldiği için bugün sıkılmak ve sizi sıkmak pahasına yazacağım.

Geçen hafta TGRT Haber’den gazeteci Fatih Atik, “Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresine söyledikleri” diyerek CHP içini ilgilendiren bir dizi iddiada bulundu. Bu iddiaların bir kısmına (tamamına değil) Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yalanlama geldi. Kendi çapında küçük bir polemik oldu, hatta polemik bir de Uğur Dündar-Kemal Kılıçdaroğlu polemiği bile doğurdu.

Normalde hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan lafazanlıklar. Benim açımdan yegane kıymet, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir süredir el altından kurulan bir söylemi artık tamamen sahiplenmesi oldu.

Bu söylem, kabaca “Koskoca CHP’nin kaderi bir kişinin (Ekrem İmamoğlu) siyasi kariyerine indirgendi” şeklinde özetlenebilecek olan söylem.

Gelin bu söyleme yakından bakalım. Doğru ve haklı bir eleştiri mi, yoksa değil mi?

Siyaset dediğimiz şey kabaca iki düzeyde yapılan bir şey: 

Bu düzeylerin birincisi ve olmazsa olmazı ilkeler, temel politikalar.

İkinci düzey ise güncellikle harmanlanmış biçimde bu ilke ve politikaların halka nasıl anlatılacağına dair iletişim stratejisi.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugün uyguladığı temel politikaları ve bu politikalarla ilgili iletişimi, aslında bakacak olursanız en azından 2013 yılından beri, o dönem Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı sırasında oluşturulmuş şeyler.

Çok kabaca söylemek gerekirse, ülkede bir demokrasi ve özgürlükler açığı var, buna tek adam yönetiminin baskı rejimi katkıda bulunuyor, o tek adam rejimi yaygın yolsuzluklar ve kötü yönetimi beraberinde getiriyor, CHP iktidara geldiğinde bu sorunların tamamını çözerek refahın yeniden artmasını sağlayacak, daha mutlu ve müreffeh Türkiye’ye böyle ulaşılacak.

CHP ısrar ve inatla 12 yıldır ve iki genel başkan yönetiminde temel olarak bu cümleleri söylüyor Türkiye’ye. Buna “Yeni CHP” adını Kemal Kılıçdaroğlu taktı.

Öteden beri bu cümlelerin halka yeterince tesir etmemesinin sebeplerini de arıyor parti. Kendilerince buldukları iki sebep var. 

Bu sebeplerden birincisinin, CHP’nin ülkedeki mevcut kültür savaşındaki pozisyonuyla ilgili olduğunu düşündü CHP’liler. Bu pozisyonun, halka tepeden bakan (göbeğini kaşıyan adam), halk kesimleri arasında ayrım gözeten (başörtülülere yönelik şeyler), din ve inanç konusunda ikircikli tutum olduğunu düşünen parti, pozisyonunu değiştirdiğine dair inandırıcılık yaratmaya uğraşıyor 12 yıldır. Bunda bir mesafe aldılar ama geniş seçmen kitleleri içinde yeterince güven oluşturamadıkları anketlere de yansıyan bir olgu. Parti birinci parti konumuna yükseldi belki ama hala yüzde 30’larda. Oysa ulaşması gereken yer yüzde 45’in ötesi olmalı.

CHP’nin kendini eleştirirken bulduğu ama dile getirmediği ikinci sebep ise bu “Yeni CHP’yi” anlatacak sembol isim, lider bulma sorunuydu.

O lider, hiç beklenmedik bir anda, hiç beklenmedik bir yereden çıktı. Düne kadar kimsenin adını bilmediği CHP’nin İstanbul Beylikdüzü’ndeki Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu 2019’da İstanbul’u 25 yıl sonra Ak Parti’nin elinden CHP’ye geri kazandıran isim oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok kritik bir hata yaparak (belki de duygularına yenilerek) İmamoğlu’nun seçimini iptal etti ve onun ulusal siyaset sahnesine çıkmasını da hızlandırdı. O gün bugündür sadece İstanbul değil bütün Türkiye, İmamoğlu’nu Tayyip Erdoğan’ın iktidarına son verecek isim, uzun yıllardır aranan lider, “Yeni CHP”nin cisimleşmiş hali olarak görüyor.

2019 yerel seçiminin CHP’ye bir değil iki lider kazandırdığı seçimden bir süre sonra anlaşıldı. Damardan CHP’li bir isim olmayan ama beğeni toplayan Mansur Yavaş da öne çıkmaya başladı. Yavaş’ın da öne çıkması çok önemli, çünkü bu CHP’nin o meşhur kültür savaşında pozisyonunu değiştirdiğine dair iletişimin başarı kazanması anlamına da geliyor.

Normalde CHP hedef odaklı bir organizasyon olsa, ortaya bir değil iki lider adayının birden çıkmasına sevinmeli, buradan bir sinerji yaratıp Erdoğan iktidarını bir an önce sona erdirmek için yeni bir taktik düzenlemeye gitmesi beklenirdi.

Ama o noktada tersi oldu. Kemal Kılıçdaroğlu bu iki de facto lideri baskılamak, onları sıradan yerel yöneticiler haline getirmek için anlaşılmaz bir faaliyete girişti; bugün yaptıkları da aynı faaliyetin devamı aslında.

Kimsenin bilmediği bir şey mi biliyordu Kılıçdaroğlu bu iki isim hakkında? Neden onları kullanmak varken önlerini kesiyordu?

Bu sorular cevap bulmayınca (bunca yıl geçti hala cevaplanması aslında) olabilecek en yanlış kanaat kamuoyuna yerleşti: O zaman Kemal Kılıçdaroğlu kendi egosunu aşamıyor, mesele siyasi değil kişisel ego konusu.

Nitekim Kılıçdaroğlu’nun 2023’te aday olma ısrarı ve sonrasında yaşanan büyük hayal kırıklığı onun liderliğine maloldu. Yerine gelen Özgür Özel, Kılıçdaroğlu’ndan çok farklı bir üsluba sahip, daha genç ve dinamik, sokak ağzıyla konuşmayı daha iyi beceriyor belki ama temelde partinin Kılıçdaroğlu liderliğinde çizilen temel politikasında hiçbir değişiklik yapmadı. 

Özgür Özel’in Kemal Kılıçdaroğlu’ndan temel farkı, İmamoğlu ve Yavaş’ı birer rakip olarak görmek yerine onları partisinin iktidar yoculuğunda birer önemli unsur olarak (İngilizcesiyle ‘asset’) görmesi.

Objektif olarak baktığınızda bugün CHP bir değil iki tane kazanma ihtimali yüksek lidere birden sahip, bu sebeple bir sonraki Cumhurbaşkanı seçimine büyük bir özgüvenle girecek olan partinin adı.

Ekrem İmamoğlu’nun çok da uzun olmayan siyasi kariyerine ve bir lider olarak yükselişine baktığınız zaman gördüğünüz şey şu: İmamoğlu hiç kuşkusuz kendisinde Allah vergisi bir kabiliyet olan insanlara dokunma özelliğine sahip, bunun yanına hep doğru danışman kadrosuyla ve doğru bir organizasyonla çalışan karizmatik bir lider ama onun siyasi yükselişini Tayyip Erdoğan faktörü olmadan izah etmek de eksik olur. Erdoğan onun seçimini iptal ederek, daha sonraki tutumuyla, özellikle 31 Mart 2024 sonrası davranışlarıyla ve elbette 19 Mart operasyonuyla İmamoğlu’nun yükselişini çok hızlandırdı.

Baktığınızda 19 Mart operasyonu, hem ülkemizdeki tek adam rejiminin demokrasideki gerilemeyi yeni bir noktaya sıçraması bakımından hem de CHP’ye en azından 2013’ten beri sürdürdüğü temel politika söyleminin ne kadar doğru ve yerinde bir çizgi olduğunu göstermesi bakımından çok önemli bir tarihi kırılma noktası oldu.

Türkiye’nin böyle bir kırılmaya doğru gittiğini, iktidarın 19 Mart ve sonrasındaki bu çaresiz hareketleri yapacağını ilk gören isim, aslında hakkını teslim etmek gerekir, Ekrem İmamoğlu’nun kendisi oldu. İmamoğlu, en azından Kasım 2024’ten itibaren hedefin kendisini siyaset sahnesinden silmek olduğunu söylemeye başladı.

2025 Ocak ayında Beşiktaş Belediyesine yapılan operasyon sayesinde İmamoğlu görüşünün haklılığı konusunda yeni genel başkan Özgür Özel’i ve parti yönetimini de ikna etti. Burada CHP açısından (ve elbette İmamoğlu’nun şahsı açısından da) bir büyük fırsat vardı. Tayyip Erdoğan iktidarı baskısını arttırarak yanlıştan yanlışa koşmaya hazırlanıyordu, CHP bu yanlışları doğru değerlendirmeliydi.

İktidarın yanlışlarının en büyüğü 18 Martta İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesiydi temel olarak. Sonra bu diploma iptalini gölgede bırakıp günden dışına çıkarmak için 19 Mart operasyonları geldi.

Ve bu yapılanlar, CHP’ye 2013’ten beri sürdürdüğü politika çizgisini daha kolay anlatmak için bir büyük fırsat yarattı. Özgür Özel o büyük fırsatı harcamayan ve olabilecek en iyi şekilde kullanmaya çalışan liderin adı oldu. Birden bire CHP’nin iki olan lider adayı sayısı üçe yükseldi. CHP bu durumun bir sinerji yaratmasını sağladı; çünkü Özgür Özel’in egosu ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun egosu arasında muazzam bir fark var.

Kemal Kılıçdaroğlu mealen “Koca partinin kaderi bir kişinin siyasi kariyerine endekslendi” derken, bizzat kendisinin kurduğu temel politikaların ve stratejinin aleyhine konuştuğunun, Ekrem İmamoğlu’nun kendi döneminde oluşturulan CHP politikalarını anlatmanın çok kuvvetli bir sembolü olduğunun farkında değil. Farkında olmasına yine egosu müsaade etmiyor.

ÇOK OKUNANLAR