Ertuğrul Özkök’ün yazısından anladığım kadarıyla Taylor Swift’in 3 ekim tarihinden itibaren dinlenebilecek ‘The Life of a Showgirl’ albümünün tanıtımı için yayınladığı fotoğrafların anlamı üzerine önümüzdeki aylarda çok konuşacağız. bu da normal çünkü bu fotoğrafların seksilik boyutunu aşan ve global kültürel zeminde ciddi bir kayışı simgeleyen yanları da var.
bu yüzden bize daima bir şekilde konuşan fotoğraflara nasıl yaklaşmamız gerektiği üzerine bir kaç teorik lafı bugün etmem gerekiyor.
***
‘Kütüphanemdeki Sesler’ kitabım için çalışırken fotoğraflara bakmanın önemi büyüktü. Büyük usta John Berger’in dediği gibi eğer bakmayı, görmeyi, iyi biliyorsanız ve sabırla bakarsanız her fotoğraf bir süre sonra size konuşmaya ve kendini anlatmaya başlar ve siz ilk baktığınızda görmediğiniz detayları da bir süre sonra fotoğrafta görmeye başlayabilirsiniz. John Berger’in bir anlamda öğrencisi olarak nitelendirebileceğimiz Geoff Dyer, Berger’in bize öğrettiği bakmak ve görmek yöntemini fotoğraf sanatını anlatan çalışmalarında bence mükemmel uygulamıştır. Ben onun özelikle ‘The Ongoing Moment‘, ‘White Sands’, ‘Otherwise Known As The Human Condition’ çalışmalarından fotoğraf sanatı ve onun ürünlerine bakma yöntemleri üzerine çok şey öğrendim.
***
Fotoğraflara bakarak yaratıcı düşüncenin olabilmesi için gereken ortamlar hakkında çok sağlam bilgi alabilmek mümkün… Janet Malcolm ve Roland Barthes fotoğraf sanatı üzerine artık klasikleşmiş eserler bırakmışlardır.
Janet Malcolm 1975-81 yılları arasında New Yorker dergisinde fotoğraf sanatı üzerine köşesinde yazdığı yazılardan yola çıkarak sonunda ‘Diana and Nikon’ kitabını oluşturmuştur (Buradaki Diana, fotoğraf sanatçısı Diana Arbus’tur).
***
Roland Barthes’in yapısalcı teoriye, semiotiğe, marksizme, post yapısalcılığa yaptığı büyük katkıları burada anlatmaya herhalde gerek yok ama onun fotoğraf sanatı üzerine yazdığı ’Kamera Lucida’nın aslında onun kitabı yazmaya girişmeden iki yıl önce kaybetmiş olduğu annesinin eski fotoğraflarına bakarak onun anısına oluşturduğu teori olduğunu unutmayalım. Roland Barthes, Roland Barthes olduğu için bu son derece şahsi ve duygusal temelden yola çıkmış olsa da o kitabında yine müthiş geliştirmelere açık derin önermelerde bulunabilmiştir.
***
Ben ’Kamera Lucida’yı yıllar içinde defalarca okumuş olmama rağmen her defasında kavramakta zorlandığımı fark ediyordum.
Bunun nedenini ise sonunda kitabın giriş yazısını yazan Geoff Dyer’in yazısını okuyunca anladığımı sanıyorum.
Dyer, temelde Barthes’in yazı metodolojisini irdelediği yazısında, onun ’başlangıçların’ yazarı olduğunu ve başlangıçları yazmaktan özel keyif aldığını söylüyor. Yani Barthes’in ele aldığı konuyu yazmaya giriştiğinde ilk başta elinde sağlam bir teori olmadığını, sadece bazı başlangıç ve başlangıç öncesi düşünceler bulunduğunu, bunları yine de korkmadan kağıda döküp bu başlangıç önermelerinin teorik bağlantılarını yazısını yazarken düşündüğünü anlatıyor. (Bence o doğaçlama düşünen ve yazan bir düşünürmüş)
Yani bizler bir teorinin oluşum sürecini düşünülme aşamasında, daha başlangıcından itibaren izleme imkanına ulaşabiliyoruz Barthes’i okurken.
***
Ben Kamera Lucida’yı her okumaya giriştiğimde her sayfada oluşmuş sağlam bir teori olmasını beklediğimden ve bu oluşma sürecini düşünemediğimden kavramakta zorlanıyormuşum eskiden artık meseleyi anlamış olduğum için çok daha keyif alarak okuyabiliyorum Barthes’i…”
meseleyi burada şimdilik kesiyorum. Bence fotoğraf sanatı hakkında bir laf söylemeye girişecek her insan bu kısa alıntıda bile verilen isimleri mutlaka önceden okumuş olmalı. Öğrenmeye başlamak için katiyen geç değildir. Tavsiyem buna bir an önce başlanılmasıdır. Taylor Swift bizden bu ciddiyeti bekleyen ve bunu da hak eden bir kadın.