Harbiye’nin ara sokaklarından birine saptığınızda, sessizce sizi karşılayan koca bir yapı yükselir. Öyle sıradan bir apartman değil bu… Dolapdere’ye kadar inen akaretleri olan, koca bir tarihi sırtında taşıyan, yıllardır hayalini kurduğum bir yer: Arif Paşa Apartmanı.
Bir gün telefonum çaldı: “Bir daire boşaldı.”
Aylarca görevlilerini arsızca arayıp durduğum, kapısının önünden geçerken hayranlıkla seyrettiğim bu apartmanda, işte şimdi bir fırsat doğmuştu. Hemen hazırlandım, yola koyuldum. Kalbim heyecanla çarpıyordu; çünkü bu bina sadece bir yaşam alanı değil, bir İstanbul hikâyesiydi.
Taşların ve Demirin Dili
Avludan içeri adım attığımda ilk hissettiğim şey, merdivenlerin büyüsü oldu. Taş basamaklar, ahşap korkuluklarla birleşmiş; her adımda çıtırdayarak yüzyıllık sesleri fısıldıyor. Yukarı baktığımda gözüme ilk çarpan şey ise cam panelli, zarif eski asansör oldu. Katlar arasında sessizce duran bu asansör, apartmanın kalbinde unutulmuş bir anı gibi.
Avluya bakan Fransız balkonlar, demir işçiliğinin zarafetiyle bana eski İstanbul’u hatırlattı. Her daireden, her pencereden avluya bakmak, komşuluğun sıcaklığını gözümün önüne getirdi. Bir balkondan kahve kokusu, ötekinden çiçeklerin hışırtısı…
Arif Paşa’nın Mirası
1902-1906 yılları arasında, Osmanlı’nın son saray doktoru Sarıcazade Arif Paşa adına inşa edilmiş bu apartman. Mimarı, Rum asıllı Constantin P. Pappa. Batı mimarisinin etkileriyle tasarlanmış ama İstanbul’un ruhunu taşıyan bir yapı. O dönemlerde böyle bir apartmana sahip olmak yalnızca bir konfor değil, bir prestijti.
Avluda, arka tarafta eskiden ahırlar yer alırmış. Daireler geniş salonlara, yüksek tavanlara, hizmetliler için ayrılmış çatı katı odalarına sahipmiş. O zamanlar burada yaşayanların hayatını hayal ettiğimde, gözümde bir asır önceki İstanbul canlanıyor: piyanodan yükselen ezgiler, zarif hanımların ayakkabı sesleri, akşamüstü balkonlardan taşan sohbetler.
Sanatın ve Kültürün İzleri
Zamanla burası yalnızca ailelerin değil, sanatçıların ve yazarların da uğrak noktası olmuş. Füreya Koral burada atölyesini kurmuş, seramiklerini yoğurmuş. Yazar Pınar Kür ve yayıncı Ercan Arıklı gibi isimler de apartmana nefes katmış. Kimi zaman edebiyat toplantıları, kimi zaman sanat sohbetleri, bu taş duvarların arasına sinmiş.
Benim İçin Bir Hatıra
Kapıdan çıkarken, bu apartmana yalnızca bir bina gözüyle bakamayacağımı biliyordum. Burası bir dönem, bir hayat tarzı, bir hafıza. Harbiye’nin kalbinde, Dolapdere’ye uzanan akaretleriyle bana hep geçmişin İstanbul’unu hatırlatacak.