Görünürlük Yarışı: Sosyal Medyada Fazla Olmak
02 Eylül 2025

Artık hepimiz birer yayıncıyız. Sabah kahvemizi, öğle yemeğimizi, seyahatimizi, hatta ruh hâlimizi bile sosyal medyada paylaşıyoruz. Bir yanımız “görünür olma” arzusuyla yanıp tutuşurken, diğer yanımız bu sürekli teşhir hâlinin ağırlığını taşıyor.

Sosyal medya görünürlük sağlıyor, evet. Ama fazla görünürlük, bir noktadan sonra ters etki yaratabiliyor. Çünkü sürekli paylaşan, sürekli kendini öne çıkaran markalar ve insanlar bir süre sonra “fazla” geliyor. Ve “fazla”, dikkat çekmek yerine yoruyor.

Paylaşmadıklarımızın Sessizliği

Hiç düşündünüz mü, neden mutsuz, hüzünlü anlarımızı paylaşmıyoruz?

Herkesin hayatında zor günler var ama sosyal medyada neredeyse hiç yok. Paylaşan birileri elbette var; onları da çoğu zaman “ajite olmakla” suçluyoruz.

Şık bir restoranda yediğimiz tabağı paylaşmak kolay. Ama o tabağın içindeki istakozu hiç görmemiş, hiç tatmamış, hatta artık tatma şansı da olmayacak olan birinin duygusunu düşünmüyoruz. Sosyal medyada çoğu zaman kendi mutluluğumuzu sergilerken, başkalarının kalbini nasıl incittiğimizin farkında değiliz.

İki Uç: Aşırı Duyarlılık ve Yüzeysel Parıltı

Bugünlerde sosyal medyada iki uç hâkim:

•Bir yanda “çok duyar kasmakla” suçlanan, pesimist paylaşımlar…

•Diğer yanda “köy yanarken köyün güzeli saçını tarıyor” halleri, yani dünya yanarken ışıltılı tablolar paylaşmak…

Arada gerçek olan nerede?

Görüntü ile Gerçeğin Çelişkisi

En çok dikkat çeken de şu:

•Mutsuz olduklarını yakından bildiğimiz çiftler, sosyal medyada aşklarını taptazecik gösteriyor.

•Çok sağlam ilişkileri olanlar ise tek bir kare bile paylaşmıyor.

Uzmanlara göre, çoğu zaman en kırılgan ilişkiler en çok dışarıya gösterilmek isteniyor. Gerçekten güçlü bağları olanlar ise izleyiciye ihtiyaç duymuyor. Sosyal medya burada bir sahneye, bizlerse rol yapan oyunculara dönüşüyoruz.

Kusursuz Görünme Çabası

Çünkü sadece görünmek yetmiyor artık. Güzel görünmek, hatta kusursuz görünmek istiyoruz.

Çirkinsem basıyorum photoshop’u.

Bir çizgim mi var, siliyorum.

Gözüm mü yorgun çıkmış, parlatıyorum.

Bedenim istediğim gibi değilse, inceltiyorum ya da olduğundan iri gösteriyorum.

Gerçekte kim olduğumuzla, ekranda gösterdiğimiz hâl arasında uçurum açıldıkça, aslında kendimizden uzaklaşıyoruz. Beğeni almak için düzenlenen fotoğraflar, bir süre sonra bizi bile ikna etmiyor. Çünkü içimizde hep şu sorunun yankısı kalıyor: “Beni değil, yarattığım görüntüyü seviyorlar.”

Benim Öz Eleştirim

Ve evet… Ben de yapıyorum. Şık bir masayı, güzel bir tabağı, hoş bir anı paylaşırken kendime şu soruyu sormuyorum: “Bunu neden paylaşıyorum? Kime ne hissettirecek?” Belki biraz beğeni toplamak, biraz “ben de buradayım” demek, biraz da kendi ruhuma iyi gelmesi için.

Ama farkındayım: biz çoğu zaman başkalarına göstermek için yaşıyor, kendimize saklamak için değil, sergilemek için anı biriktiriyoruz.

Niye bunu yapıyoruz acaba? Onay mı bekliyoruz, varlığımızı mı kanıtlıyoruz, yoksa sadece yalnızlığımızı mı paylaşıyoruz? Bu sorunun cevabı belki hepimiz için farklı. Ama bildiğim bir şey var: fazla görünürlük, sahiciliğimizi gölgeliyor.

Mesaj: Sosyal medyada görünür olmak kaçınılmaz. Ama önemli olan, sahici kalabilmek. Çünkü insanlar fotoğraflara değil, altındaki niyete bakıyor. Ve bazen hiç paylaşmamak, binlerce paylaşımdan daha çok şey söylüyor.

ÇOK OKUNANLAR