Rüşvet ve Yolsuzluğun Normalleştiği Bir Düzen: Nasıl Geriye Çevirebiliriz?
03 Eylül 2025

Türkiye’de rüşvet ve yolsuzluk, artık toplumsal ve siyasal yaşamın ayrılmaz bir parçası hâline gelmiş durumda. Küçük “bahşişlerden” milyarlarca liralık kamu ihalelerine uzanan bu kirli döngü, ekonominin temeline dinamit koyuyor. Çünkü ekonomideki bütün dengeleri sarsıyor, düzeni bozuyor, ahlaki değerleri yerle bir ediyor ve iş dünyasında öngörülebilirliği ortadan kaldırıyor.

Üretimden, teknoloji geliştirmekten, yeni finans kaynakları yaratmaktan ziyade rantın beslediği bir sektör öne çıkıyor. Çalışarak, yenilikçi ürünler geliştirerek ilerleyenler değil; rüşvet ve yolsuzlukla kısa sürede servet edinenler toplumun gözünde “başarı” sayılıyor. Lüks yaşamlarıyla magazin gündemine giriyor, hayranlık uyandırıyor, hatta rol model oluyorlar.

Bu da genç kuşaklara tehlikeli bir mesaj veriyor: “Çalışarak değil, çarkın parçası olarak yükselirsin.”

Yatırımcı Güveninin Çöküşü

Ekonomi bu çarkın içine çökerken, yatırımcı güveni hızla azalıyor. Uluslararası yatırımcılar rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmak istemiyor. Uluslararası sözleşmelere uyan, kendi ülkesinin denetim mekanizmalarına hesap veren şirketler Türkiye’de iş yaparken tedirgin oluyor. Bulaşmak istemeyenler ise kendilerine daha cazip, daha öngörülebilir pazarlar arıyor.

Böylece Türkiye, karşılaştırmalı üstünlüğünü kaybederek küresel rekabette aşağıya doğru itiliyor.

Uluslararası Algıdaki Çöküş

Bu yalnızca içeride değil, dışarıda da olumsuz algı yaratıyor. 2024 itibarıyla Transparency International’ın Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 107. sırada.

Bu, şimdiye kadar görülmüş en düşük performanslardan biri. Artık birçok Orta Doğu ve Afrika ülkesiyle aynı çizgide anılıyoruz.

Türkiye OECD’nin Rüşvetle Mücadele Konvansiyonu’na taraf. Aynı şekilde kara paranın önlenmesi konusunda da uluslararası sözleşmelere imza atmış bir ülke. Yakın zamanda FATF gri listesinden çıkmamıza rağmen, kara para konusunda hâlâ olumsuz bir imaj var.

Bu tablo hem içeride hem dışarıda güveni aşındırıyor, yeni yatırım çekemiyor, insanların çalışma şevkini kırıyor.

Dünyadan Dersler

Singapur: 1960’larda Singapur da ciddi yolsuzluk sorunlarıyla boğuşuyordu. Bugün ise dünyanın en temiz yönetimlerinden biri olarak biliniyor. Bunu sağlayan, üst düzey kamu görevlilerine verilen yüksek maaşlar, sıfır tolerans yaklaşımı ve yolsuzluğa karışanlara karşı acımasız cezalar oldu. Türkiye’nin de siyaset ve bürokrasi için “dürüstlüğü koruyan bir teşvik sistemi” kurması şart.

İskandinav Ülkeleri: İsveç, Norveç ve Danimarka dünyanın en yüksek şeffaflık puanlarına sahip. Bunun arkasında yalnızca güçlü hukuk değil; aynı zamanda yüksek toplumsal güven, özgür medya ve vatandaşların kamuya hesap sorabilme kültürü var. Türkiye için ders açık: Yolsuzlukla mücadele sadece kanun değil, aynı zamanda kültürel bir dönüşüm meselesi.

Güney Kore: 1997 Asya krizi sonrası Güney Kore’de siyasetin ve iş dünyasının iç içe geçtiği yolsuzluk ağları sert şekilde kırıldı. Dev şirketlerin (chaebol) hesap verebilirliği artırıldı, dijitalleşme yoluyla kamu ihaleleri şeffaflaştırıldı. Türkiye de benzer şekilde krizleri fırsata çevirebilir; teknoloji tabanlı şeffaflık sistemlerini hızla hayata geçirebilir.

Sistemin Tehlikeli Çarpıklığı

Yolsuzluk ve rüşvet çarkı yalnızca en tepede değil, en aşağıda da yeniden üretiliyor. Devletin en tepesinde yaşanan bir yolsuzluk, en alttakine cesaret veriyor. Küçük bir “iş hızlandırma bahşişi” ile başlayan çark, milyarlarca dolarlık ihalelere kadar büyüyor. Bu zincir kırılmadığı sürece, yozlaşma bütün toplumsal dokuyu çürütecek.

Elbette sıfır yolsuzluk hiçbir ülkede mümkün değil. Fakat yolsuzluğu besleyen kök nedenler —ekonomik krizler, gelir adaletsizliği, hukuksuzluk, denetimsizlik— azaltılabilir, kontrol altına alınabilir. Bunu yapmadığımızda, rant kültürü üretim kültürünün önüne geçiyor, gençler inovasyona değil “nasıl pay alırım” sorusuna kafa yoruyor.

Türkiye’nin Çıkışı İçin Beş Adım

1.Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik

Kamu ihaleleri, teşvikler ve krediler dijital ortamda herkesin erişimine açık olmalı. Denetim bağımsız ve uluslararası standartlarda yürütülmeli.

2.Bağımsız ve Güçlü Yargı

Yargının siyasetten arındırılması şart. Yolsuzluk davaları hızlı, adil ve caydırıcı sonuçlar doğurmalı.

3.Etik ve Eğitim Reformu

Eğitim müfredatına dürüstlük, hesap verebilirlik, etik iş kültürü entegre edilmeli. Genç kuşaklara rüşvet değil, üretim ve inovasyonun değerli olduğu gösterilmeli.

4.Özel Sektörde Denetim ve Sorumluluk

Şirketler, aldıkları krediler ve teşviklerle ilgili şeffaf raporlama yapmalı. Devlet kaynaklarını lüks tüketime harcayan iş insanları toplumda itibar değil, yaptırım görmeli.

5.Bağımsız Medya ve Sivil Toplumun Rolü

Yolsuzluk vakalarının ortaya çıkarılması ve toplumsal farkındalık için medya ve STK’ların özgürlüğü güvence altına alınmalı.

Kısa Vadede Üç Uygulanabilir Politika Önerisi

1.Dijital İhale ve Kamu Harcama Sistemi

Tüm kamu ihaleleri ve harcamaları anlık olarak dijital bir platformda, toplumun erişimine açık hale getirilmeli. Estonya ve Güney Kore örneklerinde olduğu gibi blokzincir tabanlı ihale sistemleriyle manipülasyon ve kayırma ihtimali en aza indirilebilir.

2.Kamu Görevlileri İçin Zorunlu Mal Varlığı Beyanı

Milletvekilleri, belediye başkanları, üst düzey bürokratlar ve kamu şirketi yöneticileri için düzenli mal varlığı beyanı zorunlu hale getirilmeli. Bu beyanlar bağımsız kurumlarca denetlenmeli ve kamuya açık şekilde paylaşılmalı. Böylece şeffaflık kültürü kökleştirilir.

3.Bağımsız Yolsuzlukla Mücadele Ombudsmanı

Hükümetten ve parlamentodan bağımsız, doğrudan halkın şikâyetlerini değerlendiren güçlü bir “Yolsuzluk Ombudsmanı” oluşturulmalı. Bu kurum, tıpkı Singapur’un Özel Soruşturma Bürosu (CPIB) ya da Hong Kong’un ICAC modeli gibi, tam yetkiyle yolsuzluk vakalarını soruşturabilmeli.

Güvenin ve Dürüstlüğün Yeniden Tesisi

Türkiye’nin geleceği, rüşvet ve yolsuzluğun normalleştiği değil; dürüstlüğün, üretimin, inovasyonun ödüllendirildiği bir toplumda yatıyor. Yolsuzluğu tamamen ortadan kaldırmak belki mümkün değil; ama kök nedenlerini azaltmak, sistematik hale getirmemek ve toplumsal bilinci güçlendirmek mümkün.

Kısa vadeli adımlar —dijital ihale sistemi, mal varlığı beyanı ve bağımsız ombudsman— hayata geçirildiğinde, yalnızca ekonomide değil, siyasette ve toplumsal dokuda da yeni bir güven zemini oluşacaktır.

Bu konuda Singapur’un sıfır tolerans yaklaşımından, İskandinavya’nın toplumsal güven kültüründen, Güney Kore’nin kriz sonrası şeffaflık reformlarından öğreneceğimiz çok şey var.

Türkiye’nin yeni kuşak liderleri, bu dersleri hayata geçirmek zorunda. Aksi halde bedeli yalnızca bugünkü kuşaklar değil, gelecek nesiller de ödeyecek.

ÇOK OKUNANLAR