Çinli yazar Liu Cixin‘in dünya çapında olay yaratan üç ciltlik Üç Cisim Problemi adlı bilim kurgu roman serisinin ikinci kitabı ‘Karanlık Orman’ adını taşır.
‘Karanlık Orman’ şu anlama gelir: Evrende bütün uygarlıklar genişlemek isterler ama sonunda evrenin kaynakları sınırlıdır. O yüzden belirli bir seviyeye gelen her uygarlık, diğer uygarlıklardan şüphe duyar ve işini şansa bırakmamak için daha büyümeden o uygarlığı yok etmeye çalışır. O yüzden evren içinde herkesin avcı ve aynı anda av olduğu kocaman bir karanlık ormana benzer.
Bu karamsar bakış açısını benimsersiniz benimsemezsiniz o ayrı bir mesele, ama dünyamızın 40’lı yıllardan beri geliştirdiği “oyunlar teorisi” tam da bu karşılıklı güvensizlik durumları içindir. Herhangi bir alanda tek bir tane kötü niyetli, diğerlerini yok etmeye uğraşan aktörün varlığı bütün o alanı güvensiz ve herkesin birbirini yok etmek için fırsat kullandığı bir alana çevirmeye yeter.
Bu vahşi, daima savaş halinde olmayı gerektiren durumu “insani” bulmayan uygarlığımız, zaman içinde bir arada karşılıklı güven içinde yaşamanın bazı temel kurallarını geliştirdi. O kurallara bugün “hukuk” adını veriyoruz; hepimiz bizi ve sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz özgürlüklerimizi kısıtlayan bir dizi kuralı kendi isteğimizle benimsiyoruz, bu kurallara uyulmadığı zaman bizi cezalandırması için bir üst otoriteyi (devleti) yetkilendiriyoruz ve bu sayede bir arada yaşamaya devam edebiliyoruz.
Türkiye’de bu bir arada yaşamanın temel anlaşması olan hukuk düzeni bugün çok ciddi bir tehdit altında.
Hayır, cinayet işlemeyi tümüyle cezasız bırakan, hırsızlığa ses çıkarmayan bir sistematik düzenden söz etmiyoruz henüz ama daha vahiminden söz ediyoruz: Söz konusu hukuk düzenini ayakta tutmakla görevli siyasi otoritenin kendi hukukundaki bozulmayı konuşuyoruz.
Devleti yöneten siyasetçiler hukuku kendi güçlerini sürdürmek için bir araç haline getirdiğinde, sadece “meta siyaset” dediğimiz siyasetin üzerinde yapıldığı zemini bozmuş olmuyorlar, ülkenin topyekûn hukuk sistemini ortadan kaldırma potansiyelini de yaratıyorlar.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaşamak zorunda kaldıklarına bakın.
İstanbul il örgütü, bir mahkeme kararıyla “tedbiren” görevden alındı, yerine de kayyum atandı.
Bu, ülkemizde geçerli olduğunu düşündüğümüz yazılı hukukta yeri olmayan, o hukuka tamamen aykırı biçimde yetkisiz bir mahkeme tarafından alınmış bir karar. Bu durum öyle açık ki, daha tek kişi bile çıkıp “Bu konuda yetki YSK’da değil mahkemelerdedir” demedi.
Ama onun yerine ne oldu? Türkiye’nin Adalet Bakanı çıktı, İstanbul’da yaşanan bu olayın Ankara’da halen devam etmekte olan ve CHP’nin bir yerel örgütünü değil çatı örgüt yönetimini konu alan dava için emsal olduğunu söyledi. ‘Olabilir’ bile demedi, ‘Emsaldir’ dedi.
Bu açıklama Türkiye’de artık geçerli hukukun iktidar tarafından uygulanmayacağının ve CHP yönetimine de kayyum atanacağının bir itirafı aslında.
Peki bu durumda ne yapacaksınız? Olmayan, olsa bile uygulanmayan hukukun içinde kalarak mı hakkınızı arayacaksınız, yoksa siz de o hukukun dışına çıkıp ‘orman kanunları’na mı uymaya başlayacaksınız?
Türkiye bu deneyimi 27 Nisan 1960’da yaşadı. İktidardaki Demokrat Parti, Meclis’te neredeyse bir İstiklal Mahkemesi yetkilerine sahip ve içinde sadece DP milletvekillerinin bulunduğu bir “tahkikat komisyonu” kurdu. Komisyon CHP’yi ve muhalefeti “tahkik” edecekti.
Söz konusu öneriyi içeren önerge 27 Nisan 1960 tarihinde Mecliste büyük çoğunlukla kabul edildi ve ertesi gün “Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenlerinin Vazife ve Salahiyetleri Hakkında Kanun” adıyla Resmî Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe konuldu. Kanunun ilk maddesinde TBMM tarafından görevlendirilerek tahkikat encümeni olan milletvekilleri ile onların görevlendireceği naip encümenlere, Ceza Muhakeme Usulu Kanunu, Askeri Ceza Kanunu, Basın Kanunu ve diğer Kanunlarca Cumhuriyet Müddeiumumilerine (Başsavcılarına) tanınan yetkiler ve sorgu hakimlerine, sulh hakimlerine ve askeri adli amirlere verilen yetkilerin bütünü verildi. Tahkikat encümenlerinin emir ve talimatlarına uymayan ya da muhalefet eden kamu görevlileri ile diğer kişilere dönük bir ila üç yıl arasında değişen hapis cezaları da bu Kanunla konuldu.
Bu tahkikat encümeninin hedefi ve amacı CHP’yi ve muhalefeti yok etmekti. Bu girişimin sonucu maalesef Türkiye’de 27 Mayıs’ta bir askeri darbe yaşanması oldu.
Hukuku ortadan kaldırıp “karanlık orman”a girmek, Türkiye’de iktidar-muhalefet ilişkilerini 65 yıl sonra benzer bir noktaya yeniden taşımak, başka hiçbir şey değilse bir çılgınlık, bir büyük göz dönmesi.