Arabayla giderken yan yolda bir kaza olduğunda onu seyretmek için yavaşlayan arabaları her gördüğümde acaba başkalarının başına gelen felaketlerin bizler açısından dayanılmaz bir çekiciliği mi var, diye hep düşünürüm. Üstelik bu tür merak sadece bize özgü de değil. Bütün dünyada insanlar hangi kültürden olursa olsunlar bir yerde kaza cinayet, çatışma ve bir kavga gördüklerinde durup seyrediyorlar.
Bunun bilimsel açıklamasının peşinde değilim sadece felaketleri izlemek süreçlerinin popüler kültüre nasıl yansıdığını biraz irdelemeye çalışacağım.
kitap yazarken Düşünme sürecimde fotoğraf kitaplarıma bakarken Meksikalı fotoğrafçı Enrique Metinides’in fotoğraflarına rastladım. Metinides aslında bildiğimiz bir polis muhabiri. Yanından hiç ayırmadığı polis telsizlerinden olayları takip ediyor ve olay yerine ilk varıp fotoğraflar çekiyor.
Bunların çoğunluğunu fotoğraf sanatı çerçevesinde ele almak mümkün değil. Ama hayatın bize farklı bir yönünü gösterdikleri de kesin. Onun fotoğraflarında dikkatimi çeken yön özelikle kaza fotoğraflarına olayı izlemek için gelen insanların çokluğuydu. Dediğim gibi bu izleme arzusu global bir fenomen durumunda.
Benim özellikle ilgimi çeken fotoğraf dalında neredeyse klasikleşmiş bir kare. Bu araç kazasına, biriken kalabalıktaki insanların suratlarına detaylı izlemek için kendi büyütecim ile baktım. Hemen hepsinde derin düşüncelere dalmış gibi olan bir yüz ifadesi var. Bunu şöyle anlatabilirim… Kazaya uğramış arabanın görüntüsünün yarattığı korku ile birlikte gelen “İçinde ya ben olsaydım!” endişesi bir tarafta; “İyi ki bu kaza benim değil de başkalarının başına geldi!” düşüncesiyle oluşan rahatlama duygusu diğer yanda…
Böyle düşünmek için insanın illa da kötü olması da gerekmiyor. Bu bir tek Almancada olduğuna inandığım “başkalarının acısından haz alma” halini anlatan “Schadenfreude” durumu da değil. Bence söz konusu olan burada sadece “Ben iyi ki hayattayım!” içgüdüsünden gelen basit bir coşku.
İddia ediyorum ki dünyanın her yerinden bu tür kaza ve olaylar sonrası fotoğraflarına bakın; hepsinde de aynı yüz ifadesiyle kalabalıklar göreceksiniz.bunun felsefi açıklamasını acaba Nietzsche mi yoksa Schopenhauer mi yapardı bunu tam bilemiyorum.