Gerçeğin Çıplak Rakamları
•Son 10 yılda 1,5 milyondan fazla düzensiz göçmen Türkiye üzerinden Ege’ye geçti.
•İnsan kaçakçılığı rotalarının yıllık cirosu: 5–7 milyar avro.
•Yalnızca 2024’te Ege’de yakalanan düzensiz göçmen sayısı: 270 bin.
•Türkiye bugün 3,5 milyonun üzerinde mülteciye ev sahipliği yapıyor – dünyada en çok mülteci barındıran ülke.
•AB’nin 2016 mutabakatı kapsamında Türkiye’ye taahhüt ettiği fon: 6 milyar avro (ancak bunun önemli bir kısmı projelere kademeli aktarıldı).
Güvenlik Perspektifi
•Türkiye’nin doğu sınırlarında (İran, Irak, Suriye, Gürcistan) kaçak geçişlerin %70’i organize suç şebekeleri aracılığıyla gerçekleşiyor.
•Kaçakçılık rotaları, sadece göçmen değil; silah, uyuşturucu ve kara para akışı için de kullanılıyor.
•Yunan adalarında kapasitenin 3–4 katına çıkan kamplar, toplumsal huzursuzluğu artırıyor.
•AB’de aşırı sağ partilerin yükselişinin en önemli gerekçelerinden biri: kontrolsüz göç korkusu.
•Ortak sınır güvenliği olmadan, hem Türkiye–AB ilişkileri hem de Avrupa’nın iç istikrarı daha kırılgan hale geliyor.
Tanıklığın Anlattıkları
Yunanistan’ın en küçük adalarından Lipsi’de sahilde otururken birden hareketlenme oldu. Ufukta beliren lastik botlar, ardından Yunan sahil güvenlik gemileri, sonra gökyüzünde F-35’ler… Birkaç dakika içinde sakin ada, yıllardır süren insanlık trajedisinin yeni bir perdesine sahne oldu.
Gündüz vakti, 120 Afgan mülteci insan tacirleri tarafından muhtemelen çalıntı teknelerle karaya bırakıldı. Adam başı 5 ila 10 bin avro ödemişlerdi. Çoluk çocuk, genç kadın ve erkekler… Çoğu, geri gönderilme riskini azaltmak için kimlik ve pasaportlarını denize atmıştı.
Önce sağlık kontrolünden geçirildiler, yemek ve içecek verildi. Ardından Lipsi limanına yanaşan gemilerle 25 dakika mesafedeki Leros’taki AB destekli kampa götürüldüler. Gözlemim şuydu: nazik ve insani muamele gördüler. Ancak sekiz bin nüfuslu Leros’ta 3 bin mülteci barınıyor; kapasite çoktan aşılmış durumda.
Krizin Derinleşen Çerçevesi
Bu tablo yeni değil. Ama artık yalnızca Ege ile sınırlı da değil. Türkiye’nin İran, Irak, Suriye ve Gürcistan sınırları da her gün binlerce düzensiz göçmenin giriş kapısı.
•Türkiye için: Doğu ve batı sınırlarında kaçakçıların cirit atması, devlet kapasitesini sorgulatıyor.
•Yunanistan için: Ada ekonomileri ve sosyal dokular her geçen gün daha fazla baskı altında.
•AB için: Ortak göç politikası hâlâ kâğıt üzerinde; yük paylaşımı ise sınırlı.
Mesele artık bir ülkenin değil, hepimizin ortak güvenlik ve insanlık sorunu.
Kaçakçının İş Modeli
Bir Afgan aile için 10 bin avro, ömür boyu kazanılamayacak bir servet. Ama çaresizlik onları buna mecbur ediyor. İnsan tacirleri içinse bu rota milyarlarca avroluk bir piyasa. Riskin tamamını mülteciler taşıyor, kazancı ise örgütler topluyor.
Tel örgüler, batırılan tekneler çözüm değil. Parayı takip etmeden, finansal damarını kesmeden ve ağır cezai yaptırımlar getirmeden bu döngüyü kırmak mümkün değil.
Türkiye ve AB için Ortak Strateji: Beş Adım
1.Finansal damar kesilmeli
Havale kanalları, kripto adresleri, “hawala” ağları ve kara para aklama mekanizmaları hedef alınmalı. Ortak finansal istihbarat olmadan zincir kırılmaz.
2.Sınır yönetimi şeffaflaşmalı
Türk ve Yunan sahil güvenlikleri arasında gerçek zamanlı koordinasyon kurulmalı. Frontex’in uydu ve drone teknolojileri devreye girmeli. Doğu sınırlarında AB destekli teknolojik yatırımlar yapılmalı.
3.Yasal ve güvenli göç kanalları açılmalı
Çocuklar, kadınlar, refakatsizler için AB ülkelerinde kota sistemiyle güvenli yerleştirme programları oluşturulmalı. Kaçakçının müşteri tabanı böyle daraltılır.
4.İnsani kapasite artırılmalı
Yunan adalarında kamp koşulları, Türkiye’nin sınır illerinde barınma, sağlık ve eğitim altyapısı iyileştirilmeli. Yükü yalnızca yerel halka bırakmak, toplumsal tepkiyi büyütür.
5.Yeni güvenlik anlaşması yapılmalı
2016 AB–Türkiye mutabakatı artık geçerliliğini yitirdi. Türkiye’nin doğu ve batı sınırlarını kapsayan, ölçülebilir, uzun vadeli ve şeffaf bir ortak güvenlik anlaşması yapılmalı. Bu anlaşma yalnızca mali yardım değil; teknoloji transferi, yeniden yerleştirme kotaları ve siyasi sorumluluk paylaşımını da içermeli.
Kimi soracak: “Bu mesele iş dünyasının konusu mu?” Evet. Çünkü düzensiz göç, işgücü piyasasından sosyal uyuma, turizmden yatırımlara kadar her alanda etkili. Şirketler artık yalnızca çevre projeleriyle değil, göç yönetimine katkılarıyla da değerlendirilecek.
Ege’nin kıyılarında yaşanan trajedi, yalnızca mültecilerin değil, Türkiye–Yunanistan ilişkilerinin, AB’nin geleceğinin, Avrupa’nın güvenliğinin ve iş dünyasının da aynası.
Bir taksi şoförünün sözleri hâlâ kulaklarımda:
“Her hafta aynı manzara. Ama deniz, kaybedilen canları geri getirmiyor. Karaya ayak bastıklarında ise hayatları kurtuluyor; mülteci kimliği ve ayda 500 avro harçlık alıyorlar.”
Lipsi’de tesadüfen şahit olduğum bu olay gösteriyor ki sorumluluk artık yalnızca devletlerin değil. Hepimizin.
Çünkü bu mesele sadece Ege’nin değil, Akdeniz’in, Avrupa’nın ve dünyanın ortak sınavı. Çözüm ise ancak ortak akılla, cesur reformlarla ve insan tacirlerinin iş modelini yok ederek mümkün olacak.