Tanrının ne düşündüğünü bilebilir miyiz? İndeterminizm ne kadar gerçek?
07 Eylül 2025

Hiç böyle bir yazı yazmayacaktım, bu sabah Karar gazetesinde İskender Öksüz’ün yazısını görünce gönlüm buna meyl etti.

İskender Öksüz, benim maalesef çok geç tanıdığım, ülkemizin önemli bir bilim felsefecisi. Her hafta yazılarını büyük bir merakla takip ediyorum.

Geçen hafta sosyal bilimlerin ne kadar bilim olduğunu tartışmıştı, bu hafta sebep-sonuç ilişkisi üzerine yazmış, konuyu determinizm-indeterminizm tartışmasına getirecek ama yeri yetmemiş, tamamlamayı haftaya bırakmış. Ne diyeceğini merakla bekliyorum ama biraz rol çalma ayıbını yapma pahasına aynı şeyi yazmadan duramadım.

Determinizm, evrende her şeyin yerini, hızını ve yönünü bilecek olursak gelecekte o şeylerin nerede olacağını da bileceğimize dair bir saptama.

Fizik bilimine ve dolayısıyla felsefeye determinizm Sir Isaac Newton’la girdi. Newton bize gezegenlerin gelecekte nasıl davranacaklarını önceden bilmenin yolunu gösterdi. Onun yıllarca evinde sakladığı bu teorisini anlattığı kitabının basılmasını sağlayan Edmund Halley, Newton’a güvenerek bir iddiaya girdi, bir kuyruklu yıldızın 75 yıl sonra yeniden dünyamızdan görüleceğini söyledi. İddiayı kazandı ama o sırada artık yaşamıyordu, biz o kuyruklu yıldıza Halley adını verdik. Halley dünyamızda en son 1986 yılında gördük, günlerce gökyüzünü süsledi. Bir daha gelişinde kaçımız hayatta olacak bilmiyorum ama 2061’de yeniden dünyamızı ziyaret edecek.

Halley’den daha yakın bir örnek vereyim determinizm için. Bu akşam hem dolunay var hem de ay tutulması. Bunun olacağını da yıllar öncesinden beri biliyoruz, saatine, dakikasına kadar. (Benden tavsiye saat 21.00 civarında manzara çok güzel olacak, başınızı gökyüzüne çevirin.)

Newton mekaniği bize basitçe bilimdeki sebep-sonuç ilişkisini verir. Sebepler aynıysa sonuçlar da aynı olur her seferinde.

Ama dünyamız son 100 yıldır “indeterminizm çağı”nı yaşıyor. Ne demek indeterminizm? Determinizm kelimesini eğer “belirlenebilirlik” diye Türkçe söylüyorsak, indeterminizm de “belirlenemezlik” anlamına geliyor. Tam tersi yani.

İndeterminizm ilkesi, büyük Alman fizikçi Werner Heisenberg’in aynı isimli ilkesinden kaynaklanır. Heisenberg, atomun içindeki elektronun hızını ve yönünü aynı anda bilemeyeceğimizi söyler. Ya birini biliriz ya diğerini ama ikisini birden değil. İkisini birden bilemezsek o elektronun bir sonraki hareketini de mümkün değil kestiremeyiz.

Bu, bir felsefi inancı (determinizm) kökünsen sarsan bir iddia olduğu için başından beri çok tartışıldı. Heisenberg’in bu ilkesini çürütmeye çalışanların en ünlüsü Albert Einstein’dı; türlü çeşitli düşünce deneyleriyle Heisenberg’in söylediğinin “ne kadar saçma” olduğunu kanıtlamak istedi.

Einstein’ın bu deneylerinin en ünlüsü ‘EPR’ diye bilinen, Podolsky ve Rosen isimli iki başka fizikçiyle birlikte yazdığı ve bütün fizik bilimi tarihinin en fazla atıf alan makalesi olan makalede anlatılan düşünce deneyiydi.

EPR’de anlatılan düşünce deneyi şöyleydi: İki tane elektron düşünün, birbirleriyle çarpışıyorlar ve Newton kanunları gereği tam tersi istikametlerde yol almaya başlıyorlar. Bir zaman sonra bu elektronlardan birine baktığımızda (ölçüm yaptığımızda) o elektronun hızını ve yönünü belirliyoruz. Ama bunu yaptığımızda aynı zamanda artık bizden çok ama çok uzaklarda, belki de evrenin öteki ucunda olan diğer elektronun da hem hızını hem yönünü öğrenmiş oluyoruz. Bu ise saçma bir durum. O yüzden Heisenberg’in belirsizlik ilkesi de saçmadır.

Bilim daha sonra Einstein ve arkadaşlarının 1936’da saçma dediği şeyin gerçek olduğunu buldu. Bugün adına “kuantum dolanıklığı” dediğimiz şey tam da budur; artık o dolanıklığa dayalı iletişim ve şifreleme teknolojilerimiz bile var.

Belirsizlik veya indeterminizm, anlayacağınız atom altı parçacıklar için geçerli bir ilke. Ama tabii evrenimiz bir bütün. O parçacıklar bir araya geliyor atomu oluşturuyor. Atomlar da sizi, beni, evrenimizi ortaya çıkarıyor.

Bir bütünü oluşturan parçaların bazılarının bir dizi fizik kanununa, geri kalan parçaların da bir başka fizik kanununa tabi olması düşünülemeyeceğine göre iki ihtimal var: Ya bu belirsizlik evrenin tamamı için geçerlidir ya da yanlıştır.

İşin fenası şu: Hayır, belirsizlik evrenin tamamı için geçerli değil. İşte söylüyorum, bu akşam ay tutulması olacak. Ama öte yandan belirsizliğin geçersiz olduğunu da kanıtlayamıyoruz, yani o da gerçek.

Bir örnek daha vereyim: Heisenberg’in kurduğu ve Newton mekaniğine hiç mi hiç benzemeyen, çünkü bu belirsizliğe dayalı olan kuantum mekaniğinin insanlığın hizmetine sunduğu şimdilik en önemli endüstri elektronik endüstrimiz. Mikro işlemcilerin içindeki transistörler artık o kadar minicikler ki, neredeyse elektron düzeyinde çalışıyorlar, yani belirsizlik ilkesine tabiler ama biz bilgisayarımızda herhangi bir hesap yaptığımızda hep aynı sonucu elde ediyoruz, yani indeterminist sistem bize deterministik sonuçlar üretiyor.

100 yıllık kafa karışıklığımızız özü bu. Başka örnekler de veririm ama herhalde ne demek istediğimi anlatabildim.

Determinizm, yani eğer becerebilirsek ve evrendeki her şeyin yerini bilebilirsek (bu imkansız bir çaba ama gelecekte neler olacağı belli mi olur) geleceği de bilebileceğimiz hayali, bir yerde tanrının aklını okuma hayali aslında.

Burada “tanrı” derken ister üç semavi dinin evreni yaratan tanrısını kastediyor olun ister büyük filozof Spinoza’nın “doğanın düzeni” anlamına kullandığı “tanrı”yı, geleceği bilebilme, sebep-sonuç ilişkilerine bakıp yarın olacakları tahmin edebilme konusu bilimin temel arayışlarından biri.

Bu noktada fizikten ayrılıp matematiğe geçeceğim. Fizikteki indeterminizm kavramından çok önce matematikte yerini bulmuş bir başka kavram var: Sonsuzluk.

Aynı indeterminizm gibi bu sonsuzluk meselesi de başından beri matematiği başından sonuna tutarlı yapmak isteyenlere büyük sorun yaratmış bir konu.

Benim hayranı olduğum, 1,5 saatlik süresine rağmen defalarca baştan sona dikkatle seyredip her seferinde yeni derinlikler bulduğum bir YouTube videosu var. Bu videoda Prof. Dr. Ali Nesin, kendisini dinleyen bilimler akademisi konuklarına yazı-tura atmayı ve oradan hareketle olasılık, rastgelelik gibi konuları anlatıyor. Bir anlamda çok temel bir matematik felsefesi tartışması yapıyor. (Videoyu şu linkten izleyebilirsiniz.)

Ali Nesin bir noktada doğada sonsuzluk diye bir şeyin olamayacağını söylüyor. Sayamayacağımız kadar çok şeyler olabilir ama biz saymadığımız için bu böyle Ali Nesin’e göre. Ne yalan söyleyeyim, bence gayet ikna edici bir argümanı var.

Yıllar önce Nesin Matematik Köyü’nde bir sohbetimizi hatırlıyorum. Ben cep telefonlarındaki şifreleme için geliştirilen bir “rastgele sayı yaratıcısı”ndan söz edince masada tartışma çıktı. Başta Ali Nesin bütün matematikçiler “rastgele sayı yaratan” bir algoritmanın olamayacağını, tanımı gereği algoritmanın tersine mühendislikle mutlaka çözülebileceğini söylediler. Çözmek belki zor olabilir, uzun sürebilirdi ama gerçek manada (mutlak) rastgelelik olamazdı.

Neden fizikten ayrılıp matematiğe uğradığımı anladınız sanırım: Belirsizlik ilkesi, mutlak anlamda rastgelelik gerektirir ve bizim bu rastgeleliliğin algoritmasını hiçbir şart altında bulamayacağımızı söyler. Çünkü buna fiziki engeller vardır, insanın aşamayacağı.

Buna karşılık matematikçiler de, matematikte ve dolayısıyla doğada mutlak anlamda rastgelelik olamayacağını söylüyorlar. Rastgelelik ister istemez bazı kurallara tabidir, bu kurallar da önünde sonunda bulunur demeye getiriyorlar.

Kurallardan kasıt sebep-sonuç ilişkisi.

Kuralları belli, her aşaması sebep-sonuç ilişkilerine dayalı ve hep aynı sebeplerin aynı sonuçlar yarattığı, yani yeterince uğraşırsak tanrının aklını okuyabileceğimiz bir evrende mi yaşıyoruz; yoksa kuralları belirsiz, aynı sebeplerin aynı sonuçları yaratmayabildiği kaotik bir evrende mi?

Bu soru 100 yıldır insanlığın beynini kemiriyor. O kadar önemli bir konu ki bu, şu anda içinde yaşadığımız tuhaf siyasi ortamı da belirliyor aslında.

Gelin haftaya bu konuya devam edelim.

ÇOK OKUNANLAR