Davul dengi dengine…
10 Eylül 2025

Flört dünyasında Z kuşağının icat ettiği yeni bir kelime var: “Shrekking”. Hani şu yeşil, kulakları anten gibi olan, bataklıkta yaşayan ama gönüllerimizin kahramanı Shrek var ya… İşte ondan türeme.

Modern flört dünyası giderek daha karmaşık hale geldi. O kadar çok hayal kırıklığı, o kadar çok beklenti var ki… İnsanlar deneyimlerini paylaşabilmek için yeni kavramlar uyduruyor. “Shrekking” de bu koleksiyonun taze üyesi.

Hepimiz bir noktada yaşamışızdır: “Tam tipim değil ama en azından bana iyi davranır” diye düşünmüş, sonra da tam tersiyle karşılaşmışızdır. Hatırlatırım, Prenses Fiona da yeşil devimize bir şans vermişti.

Geçtiğimiz günlerde model Lana Madison “Ben sadece çirkin erkeklerle çıkarım, böylece hep ben daha çekici oluyorum” diye itiraf etti. Bu söz, aslında “Shrekking”in canlı örneği.

Ama asıl soru şu: Animasyonda Shrek ve Fiona için her şey mutlu sonla bitti. Peki, gerçek hayatta? Gerçekten daha az çekici bulduğumuz biriyle olmak bizi daha güvende kılar mı? İşte orada işler biraz karışıyor.

Shrekking fiziksel olarak çekici bulmadığınız biriyle, “Bu insan bana daha iyi davranır” umuduyla ilişkiye başlamak. Bu kişiyle aynı “ligde” olmadığınız için, ilişkide otomatik olarak üstünlük kuracağınızı ve incinme ihtimalinizin düşük olduğunu varsayıyorsunuz.

Teoride kulağa mantıklı geliyor. “Çok yakışıklı/güzel olmayabilir ama kıymet bilir, değer verir” diyorsunuz. Ama işte bazen beklentinizi düşürdüğünüz halde yine hayal kırıklığına uğruyorsunuz.

İlişkilerde “lig” (yani “benim seviyemde / altında”) algısı çok güçlü. “Eşleşme hipotezi”ne (matching hypothesis) göre insanlar genelde kendi çekicilik seviyelerine yakın partner seçiyor. Çünkü dengeyi korumak güven veriyor. Ama “Shrekking”te bu denge bilinçli şekilde bozuluyor: Daha “alt ligde” olduğunu düşündüğün biriyle ilişkiye giriyorsun ki seni kaybetmekten korksun, incitmesin.

Peki gerçek? Çoğu zaman tam tersi oluyor. Çünkü karşındaki kişi, seninle birlikte olduğunda özgüven patlaması yaşıyor. “Ben onunla bile birlikte olabiliyorum” diyerek egosu şişiyor. Bu şişkin egonun yan etkisi: sadakatsizlik, hoyratlık, hatta partneri küçümseme. Yani sen “üstün” olduğunu sanırken, o bir anda ilişkiyi yönetmeye başlıyor.

İlişki psikolojisinde biliyoruz ki, kaygılı bağlananlar ilişkide “üstün” gördükleri kişiye yapışıyor, korkuyla sarılıyor. Kaçıngan bağlananlar ise özgüven patlaması yaşadığında, partneri değersizleştirmeye başlıyor. Shrekking senaryosunda bu dinamikler tetikleniyor: Sen “üstün” olduğun için rahat hissediyorsun. O ise “alt ligden” çıktığı için güçleniyor, hatta bazen seni test etmeye başlıyor.

Şaşırtıcı mı? Aslında değil. Magazin tarihine bakalım: Dünyaca ünlü, “ulaşılamaz” güzellikte kadınların, sıradan hatta vasat görünen erkekler tarafından aldatıldığını defalarca gördük. Neden? Çünkü mesele fiziksel seviye değil; mesele kişilik, değerler ve duygusal olgunluk.

Bir adam kendini partnerinin gölgesinde hissediyorsa, dışarıdan onay aramaya meyilli olabiliyor. Bu da ihanet riskini yükseltiyor. Üstünlüğünü güzellik, statü ya da başarı üzerinden kurduğunda, ilişkinin dengesi kırılgan hale geliyor.

Karşındaki kişi o dengeyi kendi lehine çevirdiğinde, senin üstünlük zannettiğin şey sana zarar veriyor. Özetle: “Alt lig” diye düşündüğün insan, seni üzecek kapasiteye sahip. Gerçek güven, karşındaki kişinin değerlerinden, duygusal olgunluğundan ve bağlanma biçiminden gelir. Ve bunu “lig” kavramı değil, ancak zaman ve deneyim ortaya çıkarır.

Fiona’nın animasyonunda yeşil dev mutlu sonu getirdi belki ama gerçek hayatta ilişkiyi kurtaran şey, partnerin seni hangi “ligde” gördüğü değil; seni her halinle kıymetli hissedip hissettirmediğidir.

ÇOK OKUNANLAR