İç konuşma ile bilinç akışı arasındaki farkı merak ettiyseniz yazıyorum.
İç konuşma ile bilinç akışı tarzındaki temel fark: iç konuşma tekniğinin gramerinin düzgün ve söz diziminin kurallara uygun cümlelerle yazılmasıdır. Burada konular arasında açık bir bağ bulunmaktadır düzenlidir. Bilinç akışı tekniğinde ise karakterin zihnindeki düşünceler arasında bir bağ yoktur. Zihnine düştüğü şekliyle ve bir anlam sırası taşımaksızın akarlar.
Daha fazla bilgi için Google, her iki teknikte yazı yazdırmak isterseniz de ChatGPT emrinize âmadedir.
Yazılarımı gününde okuyorsunuz. Ben ise sürekli düşünüyorum. Hayatımdaki her şeyin planlı ve programlı olması gerektiği, boş durursan günah işlersin denmese de ifadenin zihnimize kazındığı bir kültürde yetiştim.
Beş yaşımdayken henüz bir yaşına gelmemiş kardeşim bana emanet edilirdi. Sorumluluk katsayısı her dem tavan. Kim bilir aile dizimimizin de etkisi olabilir.
Yarı emeklilik dönemimin ilk günlerini vicdan azabıyla geçirdim. Boş zamanı bol olan bir insan ne yapar? Bilmiyordum. Düşündüm taşındım içsesime sordum ve kendimce zamanı şimdiye kadar anlamlı doldurdum. İki yıllık oyunculuk eğitimi ve arkasından iki oyun. Şimdi de haftada iki gün köşe yazısı yazıyorum.
Ne oldum dememeli ne olacağım demeli.
Sizlerin de bizim kuşak gibi zamana karşı 7-24 koşarak yaşamanızı istemem. Beyaz yakalıysanız uzaktan erişim, yarı zamanlı, serbest zamanlı çalışabiliyorsanız ne mutlu. Mavi yakalı iseniz robotlarla sizi yok edeceğiz diyorlar ama inanmayın. Sizlerle ilgili ayrıca bir yazı yazacağım. Söz.
Dünya her geçen gün çok daha hızlı dönerken, bizler de baş döndürücü bir değişimin içindeyiz. Onun için her birinize sonsuz kolaylıklar diliyorum.
İlk turda yani bugünkü yazıma kadar iki haftalık yazıların konu başlıklarını düşünmen şart dedim. İki haftalık plan yap. Editörlerine gönder. Biri canım kardeşim diğeri canım kuzenim. Hasta olma ihtimaline karşı da yedek yazı yaz falan filan. Saçma. Saçma. Saçma.
Zaman sana uymazsa sen zamana uy. Olması gereken; yurt içi ve yurt dışı gündemi farklı mecralarda izle. En geç bir gün önce otur yazını yaz. İki editörüne gönder. Son yirmi dört saat içinde dahi değiştirmeye hazır ol. Mademki sosyal medyada haber gece çıkınca sabah 07:00 de içerik oluşturulmuş haliyle okuyoruz sen de bu hıza ayak uydurmalısın.
Dolayısıyla yazım bir gün önceden bitiyor. Editörlerimle birlikte anında okuyup düzeltiyoruz. Son olarak de resim seçip gönderiyorum.
Yirminci yüzyıl resminin dâhisi Picasso ustaya bile atfedilen, XXyıl, XXgün, XXsaat, XXdakikalık birikiminle oturup konunu seçeceksin, yazını yazacaksın.
Şu ana kadar başlıkla ne âlâkası var yeter artık sadede gel dediğinizi duyuyorum. Haklısınız.
Salı günleri ekonomi ticaret iş dünyası, hafta sonu Pazar daha sosyal konular yazarım diye kendimi şartlandırmıştım. Önce bu kuralı sonra tüm kuralları kaldırdım.
Yarı emeklilik dönemimde yapmaya çalıştığım ve kısmen başarılı olduğum en önemli değişim şu. Kuşağıma öğretilen değerlerin doğruluğunu sorgulamak, yanlış olduğunu düşündüğüm alışkanlıklarımı değiştirmeye çalışmak.
Yaşam tarzımı anlayışımı tamamen esneterek, ortalama yaşı otuz ila elli arasındaki kuşağın düşünce ve yaşam biçimine dönüştürme gayreti içinde olmak. Kuşağımın bilgisi ve verisi cepte. Avantajlıyım. Onlardan öğrendiklerimle yapabildiğim sürece kendimi harmanlayacağım.
Şu ana kadar yazdıklarım iç konuşma tekniğine yakın oldu. Şimdi de bilinç akışı tekniğiyle devam ediyorum.
12 Dev adam dün gece Avrupa ikincisi oldular.
Filenin Sultanları geçen hafta dünya ikincisi oldular. Ben onlara verilen bu lâkabı sevmiyorum. Yerine 12 Dev Kadın desek olmaz mı?
Neden her iki takım da çok iyi oynayıp son saniyelerde ikinci oldular. Rakipleri sırasıyla Almanya ve İtalya. İtalya Rönesansı başlatan ülke, Almanya ikinci dünya savaşını çıkaran, yerle bir olup sonrasında farkı hızla kapatıp Avrupa’nın lokomotifi olan ülke.
Gençlerimizi ve dünyada ilk üç sırada bizlere altın, gümüş, bronz madalya getiren tüm sporcularımızı yürekten kucaklayalım. Onların imkânları ve yaşadıkları şimdilik dünyanın en gelişmiş ülkeleriyle karşılaştırılamaz. Onlar bizim kıymetlilerimiz.
Sezen Aksu’nun Bilinç akışı türünde yazdığı Gülümse şarkısındaki gibi iklim değişir Akdeniz olur gülümse. Lütfen inan ve gülümse.
Pazar günkü Ankara mitingini baştan sona izledim. Sonrasında çok yakın bir arkadaşımın evinde milli maçımızı izlemeye başladık. Dayanamadım. Evden çıktım. Arabama binip maç bitene kadar dolandım. İkinci olduk üzüldüm eve girdim. Tabii ki hemen uyuyamadım.
Bu sabah saat 10:00 da Mahkeme var. Mutlak Butlan mı çıkacak? Yoksa o mu yoksa bu mu? Hem İstanbul hem Ankara delegeleri yeniden başvurdular. Seçimler yapılacak. Gece uyuyup sabah dinlesem mi? Yoksa spor yapıp, çocukluğumdaki gibi herkesle birlikte boğaza girip yüzdükten sonra mı haberlere baksam. Yüreğim pıt pıt pıt.
Tam sabah sporumu bitirdim ki haber düştü. İçim ısındı. Gülümsedim.
Bugün yemek yapmaya karar verdim. Ancak elli küsur yıldır sürekli diyette olduğumdan hafif bir şey yapayım diyorum. Eylül’de mercimek çorbası iyi gider.
Ergen yaşta çocuğunuz varsa lütfen izleyin. Adını Ergenlik diye tercüme edeceğim Adolescence filmi 13 Emmy ödülünün sekizini kazanmış. Netflix’te var.
Charlie Kirk’ü öldüren Tyler Robinson, Kirk’ü “trans hakları hakkındaki yorumları nedeniyle öldürdü” iddiası var. Enteresan buluyorum. Trump ne düşünüyor acaba?
Akbelen Ormanı’nda günlerdir direnen 88 yaşındaki Zehra teyzemizin koruduğu ağaç kesildi. Hani ağaçları köklerinden süküp taşıyacaklardı. Sanki Zeytin ağacının kökü sökülüp yapılabilirmiş gibi. Lanet olsun.
Çamaşırları makinadan çıkardım. Sımsıcak yarı ütülü. İki sene önce aldım tam ütülü çıkaran makinaya yetişemedim. Reklamda kız çocuk babasına öğretiyor. Annesinden yedi yaşında çamaşır makinası kullanmayı öğrenmiş. Yani bir kuşak daha mı kadınlar çamaşırdan sorumlu olacaklar. Erkekler makinaları satın alacaklar. Üfffff çok sıkıcı. Bu metinleri kimler yazıyor?
Kartalkaya davasında hayatını kaybeden 78 kişiden dördü benim kuzenimin oğlu, gelini ve iki çocuğuydu. En yüksek seviyeden cezalandırılmalarını yürekten diliyorum. Allah düşmanıma böyle acı vermesin.
Reuters dün Kurultay davasını Türkiye’nin demokrasi ile otokrasi arasındaki hassas dengesi olarak tanımlamış. Mış mış mış.
Türkiye bu dengeler arasında gitti geldi, gitti geldi, daha da gidip gelebilir. Anketlerdeki hangi yüzdeye girdiğimi bilmiyorum bugüne kadar hiçbir anket şirketi ne telefonla ne de yazılı fikrimi sormadı. Yoksa ben bu ülkenin vatandaşı değil miyim?
Yeter hatun yeter dediğinizi varsayarak sizi kendinizle baş başa bırakıyorum.
Yazıyı okuduktan sonraki yirmi dört saatinizde Alâddin’in cini sizinle olsun. Her dileğiniz yerine gelsin.