New York’ta Türk–Amerikan medya dostluk gecesi
17 Eylül 2025

New York’un Eylül akşamları hep telaşlıdır. BM Genel Kurulu haftası yaklaşırken şehir adeta dünyanın nabzını tutar. Sokaklarda diplomat konvoyları, farklı dillerde yankılanan sesler, gökyüzünde devriye gezen helikopterler… Bir yanda küresel krizler, diğer yanda çözüm arayışları.

Gazze’den Ukrayna’ya, Tayvan Boğazı’ndan iklim krizine uzanan ağır dosyaların arasında Birleşmiş Milletler’in 80. yılında hâlâ etkili olup olmadığı tartışılırken, East River kıyısındaki Türk Evi’nde bambaşka bir buluşma vardı: Küresel Gazeteciler Konseyi’nin (KGK) düzenlediği Uluslararası Medya Dostluk Ödülleri ilk kez New York’ta gerçekleştirildi.

Bu organizasyon, sert diplomasinin gölgesinde, yumuşak gücün en zarif yüzünü sergiledi.

Medya diplomasisinin gücü

Gecenin açılışında Türkiye’nin New York Başkonsolosu Muhittin Ahmet Yazal, medyanın kamu diplomasisine yaptığı katkıyı vurguladı:

“Böylesine kapsamlı bir organizasyon kolay değil, ama zor bir iş başarıldı. Türk ve Amerikalı gazetecilerin aynı sahnede buluşması çok kıymetli.”

KGK Genel Başkanı Mehmet Ali Dim ise, ödüllerin yalnızca gazetecilik başarısı değil, iki ülke arasında güveni inşa eden birer köprü olduğunu söyledi:

“Küresel Gazeteciler Konseyi bir meslek örgütünden fazlasıdır. Kamu diplomasisine medya yoluyla katkı sunmak bizim misyonumuzun parçasıdır. Bu gece de buna yakışır bir adım oldu.”

Bu sözler, bir yandan gazeteciliğin gücünü hatırlatırken diğer yandan da Türk–Amerikan ilişkilerinde “yumuşak diplomasi”nin nasıl bir değer taşıdığını ortaya koydu.

Gazetecilerin onurlandırıldığı an

Sıra ödüllere geldiğinde salonda bir heyecan dalgası yayıldı. İlk olarak İHA’dan Aytan Mammadil Rilley, En İyi ABD Medya Operasyon Ödülü için sahneye çıktı. Ardından Türk basınının usta kalemlerinden Yavuz Donat, Behzat Barış Onur Ödülü’ne layık görüldü.

Anadolu Ajansı’ndan Şerife Çetin, En İyi BM Muhabiri Ödülü alırken gözlerindeki gurur, mesleğin ötesinde bir aidiyet taşıyordu. CNN Türk’ten Yunus Paksoy, En İyi Diplomasi Muhabiri Ödülü’yle onurlandırıldı. Bünyamin Sürmeli, En İyi İklim Gazeteciliği Ödülü alırken çevre ve iklim meselesinin gazetecilikte yükselen değer olduğuna dikkat çekti. Özgenur Reyhan Güler ise En İyi Sürdürülebilir Diplomasi Ödülü’nü aldı; aynı zamanda gecenin sergi küratörü olması bu anı daha da anlamlı kıldı.

Uluslararası alanda da önemli isimler ödüllendirildi. SABC News’ten Bryce Pease Sherwin, En İyi Gazeteci Ödülü’nü kazanırken, UNCA’dan Edith Lederer’a En İyi Diplomasi Gazeteciliği Ödülü takdim edildi. Anadolu Ajansı’ndan Mustafa Bassim, En İyi Foto Muhabirliği Ödülü alırken, Frank Ucciardo ise En İyi TV Diplomasi Gazeteciliği Ödülü’yle sahneye çıktı. Deniz Çelik, En İyi Dijital İçerik Ödülü’ne, Hakkı Akdeniz ise En İyi Dijital Fotoğrafçılık Ödülü’ne layık görüldü.

Gecenin duygusal boyutunu ise dostluk ödülleri taşıdı. Türk–Amerikan Dostluk Ödülleri, Ali Rıza Doğan, Erhan Yıldırım ve Jane İlknur’a verildi; diaspora topluluğu bu ödülleri ayakta alkışladı.

O an fark ettim: Gazeteciler için bu gece, yalnızca bir plaket değil, yıllardır süren emeklerinin görülmesi ve takdir edilmesi anlamına geliyordu. Çoğu zaman arka planda, zorlu koşullarda, gündelik hayatın görünmeyen köşelerinde çalışan bu meslektaşların yüzlerindeki gurur ifadesi bana, “bu işi neden yapıyoruz?” sorusunun en sade cevabını verdi.

Gazeteciler çoğu zaman eleştirilir, bazen yalnız bırakılır, kimi zaman da en ağır şartlarda görev yapar. Ama o gece Türk Evi’nde, mesleğin hem Amerikalı hem Türk temsilcileri aynı sahnede alkışlandığında, gazetecilik bir kez daha bir köprü mesleği olduğunu kanıtladı.

Arşivlerin sessiz tanıklığı

Elbette gece yalnızca ödüllerden ibaret değildi. Salonun girişinde ziyaretçileri karşılayan “Türkiye’deki Amerika: 1910–1970” sergisi, Doç. Dr. Sefer Darıcı’nın koleksiyonundan derlenen ve Dr. Özgenur Reyhan Güler’in küratörlüğünü yaptığı belgelerle geçmişe bir pencere açıyordu.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan diplomatik yazışmalar, gazete kupürleri, kültürel etkinlik afişleri… Hepsi Türkiye–ABD ilişkilerinin inişli çıkışlı tarihine tanıklık ediyordu.

Sergi bir yandan geçmişi hatırlatırken, diğer yandan bugünkü medya diplomasisinin köklerini görünür kılıyordu. Türk Evi’nden sonra New Jersey’deki Paterson Müzesi’nde sergilenecek olması da bu belleğin diaspora ile buluşmasını sağlayacak.

Diasporanın gururu

New York’taki Türk toplumu için de gece farklı bir anlam taşıyordu. Üniversite öğrencilerinden iş insanlarına, sanatçılardan genç profesyonellere kadar geniş bir katılım vardı. Sohbetler arasında genç bir katılımcının şu sözü dikkatimi çekti:

“Biz bu şehrin parçasıyız ama köklerimizi de burada anlatmalıyız.”

İşte bu duygusal sahiplenme, kültürel diplomasinin en güçlü sermaye olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Yumuşak bir nefes

BM Genel Kurulu öncesinde, diplomasinin sert dosyaları arasında böyle bir buluşma, ilişkilerin yumuşak yüzünü göstermek açısından değerliydi. Türk ve Amerikalı gazetecilerin yan yana sahneye çıktığı o an, East River’ın ışıkları altında kurulan dostluk köprüleri, belki de gelecekteki yatırımların, kültürel projelerin ve diplomatik açılımların ilk tuğlalarını döşedi.

KGK’nin New York’ta ilk kez gerçekleştirdiği Uluslararası Medya Dostluk Ödülleri, yalnızca bir ödül töreni değil, gazetecilik mesleğinin toplumlar arasında kalıcı köprüler kurabileceğinin güçlü bir işaretiydi.

O gece salondan ayrılırken şunu düşündüm: Sert rüzgârların estiği uluslararası arenada, belki de en kalıcı bağlar işte bu tür “yumuşak dokunuşlarla” kuruluyor. Ve gazeteciler, tam da bu yüzden, sessiz diplomatlar olarak tarihe iz bırakıyorlar.

ÇOK OKUNANLAR