Ali Erbaş dine hizmet mi etti, zarar mı verdi?
18 Eylül 2025

Başlıktaki soruyu soruyorum, sizin bu konuyu düşünmeniz için. Yoksa benim cevabım belli: Zarar verdi.

Türkiye, yerli yersiz nüfusunun yüzde 99’unun müslüman olmasıyla övünülen ülkenin adı.

Yani aramızda “kafir”ler dolaşmıyor. Bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı isimli bir kurum olmasının nedeni, o “kafirle”ri hak dinine davet etmek, tebliğde bulunmak değil.

Aksine dini inancın bu ülkede herkes tarafından paylaşılan az sayıda birleştirici unsurdan biri olması vasfına zarar vermemek, dini daha sevilebilir, daha genç, daha modern ve daha kapsayıcı yorumlayıp bu birleştiriciliği hep kuvvetlendirmek olmalı Diyanet’in görevi.

Nitekim, Ali Erbaş göreve gelene kadar iyi kötü öyleydi Diyanet’in işlevi.

Ama Ali Erbaş bizim yeterince müslüman olmadığımıza inanıyordu ve bizi müslüman yapmaya karar verdi. Üstelik kendi bildiği gibi, tek tip müslüman olmamızı istedi. Hepimizi eğitmeye kalktı, hepimizin ahlakına çeki düzen vermeye girişti.

Bunu yaparken, evet belki Taliban seviyesinde bir dindarlaştırmaya kalkışmadı ama yaptığı din yorumuyla cami cemaatini bile dinden soğuttu. Onun döneminde camide düzenli namaz kılanların sayısında göreli bir azalma yaşandı.

Bunu nasıl başardı? Çok basit: Kendini siyasetin emrine vermekle kalmadı, siyasetin ona vermediği vazifeleri bile o kendi kendine durumdan vazife çıkararak üstlendi. Böylece Diyanet İşleri Başkanlığını gündelik siyasi tartışmaların bir aparatı haline getirdi, Ak Parti’nin propaganda borazanlarından biri yaptı. Oysa Ak Parti ondan böyle bir şey istememişti.

Türkiye Cumhuriyeti, büyük bir öz güvenle bir alicenaplık yapmış, nasıl Kudüs şehri bütün insanlığın ortak değeriyse Ayasofya’yı da cami olmaktan çıkartıp bir müzeye çevirmiş, bütün insanlığın ortak kültür hazinesine dahil etmişti.

Siyaset, Ayasofya’yı yeniden camiye çevirmekte kendince bir fayda hissetmiş veya bir intikam hissini bu yolla tatmine yönelmiş olabilir. Konu dini değil siyasi bir konu. Ama o siyasi hareketin başa geçirdiği Diyanet İşleri Başkanı kendisi de aynı intikam ve aşağılık kompleksiyle dolu olarak o camiye elinde kılıçla gitti. O kılıcın sembolik anlamı din alimlerinin değil maalesef psikologların konusu.

Bir siyasi iktidar şu veya bu sebeple Türkiye’nin büyüklüğünü ve gerçekte ne olduğunu unutmuş, kendince Ayasofya üzerinden aşağılık komplekslerini dünyaya ilan etmiş olabilir, bir din aliminin buna alet olması inanılır gibi değildi.

Ali Erbaş dönemi maalesef ülkemizde dinin birleştirici gücünün azaldığı bir dönem olarak anılanacak. Umarım yerine gelenler gerçek işlevlerinin bu milleti kendi istedikleri şekilde tek tip müslüman yapmak değil, onlara dinin güzel ahlakını ve kardeşliği teşvik eden mesajını iletmek olduğunu hatırlar ve ona göre hareket ederler.

ÇOK OKUNANLAR