Ateş
21 Eylül 2025

Ateş düştüğü yeri yakar derler. Doğrudur. Babamı kırk dört yaşında kalp krizinden kaybetmiştik. Evimiz dolup taşıyordu. Kapıdan içeri girenler hıçkırıklarını tutamıyor, tâziye bitip merdivenlerden inerken akşam programlarını konuşup, ister istemez kendi hayatlarına dönüyorlardı. 

Çok ama çok kızgındım. Sonraki yıllarda ateşim hiç sönmedi ve çok uzun zaman sonra küllendi.

Hava, Su, Toprak, Ateş dörtlememizin son yazısına geldik.

Hayatın temelinin ve tüm canlıların yaşamında olmazsa olmazı ilk üç ve insanlığın hem gelişimini hem de medeniyetlerin kapısını açan dördüncüsü ateş.

İnsanlık dizginleyemediği sürede ateşe tapıyor, onu ehlileştirince de hayatından hiç çıkarmıyor. Alet kullanımının yanı sıra pişmiş et yemeye başlayınca beynimiz ve zekâmız daha da gelişmiş. Demiri bakırı ve tüm diğer metalleri öylesine terbiye etmişiz ki sanayi devrimine kadar üretimlerin merkezinde ateş yanmış. Tabii savaşların da.

Ateş tutkunun, öfkenin, arzunun simgesi. Mum ışığı ise romantizmin ta kendisi. Ateşle barut yan yana durmaz gönül dilinden anla biraz. Bir dokunursan ah dokunursan ellerin mızrak olur bedenim saz.

Son yıllarda ateşi, alevi en çok orman yangınlarıyla görüyoruz. İçimiz de yanıyor.

Hem ülkemiz hem dünya alev alev yandı. Bu yangınların büyük bir kısmı insan ihmali sonucunda çıkıyor ve yine insani yetersizlikler yüzünden büyüyor ve söndürülemiyor. 

Son yirmi yılda ülkemizdeki orman yangınlarında kaybolan alanlara bakıyorum. Yıllarca aynı seyri takip etmiş 2016-2017’da aşırı yükselmiş sonrasında ise yine eski yıllara dönmüş ama artarak. Bir vatandaş olarak ülkemizdeki ormanların yıllar içinde çoğalmasını, yangınların kontrol altına alınmasını beklemek hakkımız değil mi? Yangınlarla kaybolan köyler, doğa hayvanlar. En az bir otuz kırk yıl bekleyeceğiz ki eski haline gelsin.

Ben bu araştırmaları yaptığımda bir defa da azalan grafik okumak istiyorum. Yetkililer gerekenleri yapmış ve olumsuz gelişmeler durdurulmuş olsun.

Bu kez kapanış şiirimiz usta şairimiz Can Yücel’den.

ATEŞ VE SU

ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında;
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa…
…demiş ki suya:
gel sevdalım ol,
hayatıma anlam veren mucizem ol…

su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa, al demiş;
yüreğim sana armağan…
sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına.

zamanla su, buhar olmaya, ateş, kül olmaya başlamış.
ya kendisi yok olacakmış ya aşkı…
baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su…

ateş kızmış, ateş yakmış ormanları…
aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
bir gün gelmiş, suya varmış yolu
bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.
ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu,
ama gitmenin yitirmek olmadığını.

ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.
işte o zamandan beridir ki:
ateş sudan, su ateşten kaçar olmuş…
ateşin yüreğini sadece su,
suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş…

ÇOK OKUNANLAR