Geçmişin Gölgesi, Bugünün Işığı ve Gelecek
21 Eylül 2025

Hiç inkâr etmeyin, hepimizde var bu. Bazen yüksek sesle söyleriz, bazen içimizde saklarız. Kimi zaman da kimse duymasın diye defterin kenarına yazarız. Eski sevgililer, eski eşler, bir zamanlar hayatımıza girip çıkmış insanlar…

Onlar hatıra defterimizin sayfalarından çıkıp bugünün üzerine düştüğünde mesele başlar.

Kadın eski sevgilisinden söz ettiğinde erkeğin zihnine hemen şu gelir: Hâlâ aklında mı? Erkek eski eşini anınca kadın aynı kuşkuyu taşır: Ben onunla mı kıyaslanıyorum? Belki de öyle bir niyet yoktur ama adı geçti mi, huzur biraz eksilir.

İnsanın doğasında var geçmişi hatırlamak. Hafıza dediğimiz şey bir arşiv değil ki, aç kapa aynı görüntü çıksın. Hatırladıkça işimize nasıl geliyorsa öyle yeniden kurguluyoruz. Bu yüzden nostalji çoğu zaman olduğundan daha parlak gelir gözümüze.

Hele yaş ilerledikçe… Annemiz, babamız sürekli aynı hikâyeleri tekrarlar durur. Gençlik anıları, dostluklar, kırgınlıklar, aşklar… Dün gibi taze.

Ama söyleyeyim size: Dünle yaşamak bugünü solduruyor, yarını ise hiç doğurmuyor. Dünü dünde bırakmak gerek; ne melekleştirmek, ne de şeytanlaştırmak.

Ne demiş Ömer Hayyam:
“Dünü dünde bırak yad etme,
Gelmemiş çığlığı feryat etme.
Dün, bugün, yarın hepsi hayal,
Sen iyisi mi bugünü berbat etme.”

Bir de kıyas meselesi var ki en ağır zehirdir. Çocuğunu başka çocuklarla, eşini başka eşlerle kıyasladığında aslında “sen bana yetmiyorsun” demiş oluyorsun. Çocuğun kulaklarında “niye onlar gibi değilsin” cümlesi yankılanıyor. Eşin, “ben eksik miyim” diye düşünüyor. Oysa her insan biricik; kıyasla ölçülmez, kıyasla küçülür, kimyası bozulur.

Kötülemek de övmek kadar zararlı. Eski sevgilinden sürekli kötü bahsedersen, yanındaki insan içinden “bir gün ben de eski olursam, benim için de aynısını yapacak” diye geçirir. Eskiyi yüceltirsen bu kez bugün değersizleşir. Doğru olan, geçmişle barışmak; dersini almak, kalanını rafa kaldırmak. Çok gerekmedikçe bugüne davet etmemek. Davetsiz misafir gibi geldiğinde de kapıyı yüzüne kapatmak.

Üstelik geçmiş bağların kopmuş, yara almış olabilir. Senin yüzünden ya da onların yüzünden bitmiş olabilir. Ama olan oldu, bitti. Bugün hâlâ suçluluk duymak, vicdan azabıyla yaşamak, kendini cezalandırmak bugünü de geleceği de tüketir. O acının içinden aldığın ders sana yeter.

Artık bugüne ve geleceğe odaklanmak gerekiyor. Çünkü geçmiş yüzünden bugünü, bugünden de geleceği kaybetmek en büyük haksızlık olur.

Benim defterlerimde de vardır geçmişten kalan kırıntılar. Travmalar, ihanetler, sevgiler, iyilikler… Bir tebessüm, bir pişmanlık, bir aşk cümlesi. İnsanın kendi mahrem arşividir bu. Başkalarıyla paylaşmak çoğu kez o mahremiyeti zedeler.

Ama şunu öğrendim: O defterler bugünü yönetmemeli. Ara sıra açılır, bakılır, sonra kapatılır. Çünkü yeni hikâyeler, eski sayfaların gölgesinde büyüyemez.

Geçmişi elbette silemeyiz, yok edemeyiz. Ama onu nasıl taşıyacağımıza biz karar veririz. Hafif taşırsak öğretir, yol gösterir. Ağır taşırsak gölgeler, boğar.

Hayat bana şunu öğretti: Bugün elimizdeki tek gerçek. Geçmişin gölgesine fazla bakarsak, bugünün ışığını kaçırırız.

Ve unutmayın: Gelecek, geçmişin tekrarından değil; ondan öğrenip yeni bir sayfa açmaktan doğar.
Yoksa ömür hüsran olur.

ÇOK OKUNANLAR