Hayatın her alanında obsesyona rastlamak mümkün. Kimi zaman işkolikliğin ardında, kimi zaman aşırı kıskanç bir ilişkinin içinde, bazen de bir ebeveynin çocuk üzerindeki baskıcı tavırlarında… Obsesyon, yani sağlıksız takıntı, çoğu kez sadakatle karıştırılıyor. Oysa aradaki fark derin ve hayati: Sadakat güven ve saygı içerirken; obsesyon tehdit ve kontrol barındırır.
Bir ilişkide obsesif tavırlar kendini farklı biçimlerde gösterir: Israrla aramalar, mesajlar, takip etme, gizlice izleme, hatta tehditkâr davranışlar… Bunlar yalnızca “rahatsız edici” davranışlar değildir. Kişinin yaşam alanını daraltır, özgürlüğünü kısıtlar ve uzun vadede büyük bir güvenlik riski yaratır. Televizyonlarda haber programlarında ve çevrim içi mecralarda her gün gördüğümüz vakaların çoğu işte bu obsesyonun farklı yüzleridir.
Obsesyonun Ardındaki Psikoloji
Takıntılı kişi, kontrol edemediği duygularını baskılamak yerine karşısındaki kişiye yöneltir. Kendi huzursuzluğunu, korkularını ve kaybetme endişesini baskı kurarak yönetmeye çalışır. Ancak bu baskı, sevgi ya da sadakatten değil, sahiplenme dürtüsünden beslenir. Sevginin doğası özgürlükken, obsesyonun doğası esaret yaratır.
Şiddetin Görünmeyen Biçimi
Birini sürekli gözetlemek, hayatını adım adım kontrol altına almak, aslında psikolojik şiddetin en açık göstergesindendir. Fiziksel şiddet kadar yıpratıcı ve hatta kimi zaman daha kalıcı izler bırakır. Bu yüzden obsesyonu masum bir “aşırı ilgi” olarak görmek tehlikelidir. Zamanında fark edilmez ve önlem alınmazsa olaylar fiziksel şiddete, hatta ölümle sonuçlanan trajedilere dönüşebilir.
Mağduru Yalnızlaştırma Çabası
Obsesyonun en tehlikeli boyutlarından biri mağduru yalnızlaştırma girişimidir. İlişki sürerken sohbetler sırasında öğrenilen özel bilgiler, ilişki sona erdiğinde bir silaha dönüşebilir. Takıntılı kişi, bu bilgileri kullanarak mağduru çevresinden uzaklaştırmaya, itibarını zedelemeye ya da onu köşeye sıkıştırmaya çalışır.
Amaç açıktır: mağdur yalnız kalsın, sosyal destekten mahrum olsun ve yeniden diyalog başlatmaya mecbur hissetsin. Bu, beyhude bir umudun ürünüdür; takıntılı kişi “hesap sorulsun, tekrar iletişim kurulsun” beklentisiyle bu yola girer. Oysa sonuç genellikle tam tersi olur: mağdurun güveni tamamen yıkılır, korku ve tiksinti artar, geri dönüş yolları bir daha kapanır.
Paylaşılanların Silaha Dönüşmesi
Obsesyonun başka bir yönü ise mağduru “hasta” ya da “normal değil” diye etiketlemektir. Birlikte geçirilen zamanlar, paylaşılan anılar bile ters yüz edilir. İlişki içindeyken yenilen bir yemek, yapılan bir seyahat, alınan küçücük bir hediye bile sonrasında mağdura karşı bir koz gibi kullanılabilir. Oysa bu, sevgiyle hatırlanması gereken özel anların manipülasyon aracı haline gelmesinden başka bir şey değildir.
Kadınlar ve Erkekler: Sessiz Mağduriyetler
İstatistiklere bakıldığında çoğu vakada mağdurun kadın olduğunu görüyoruz. Bunun temel nedeni, fiziki güç dengesizliği ve erkeğin şiddet eğilimini daha kolay eyleme dökebilmesi. Ancak bu, erkeklerin mağdur olmadığı anlamına gelmez. Erkekler de obsesif partnerlerinin baskısına, tehdidine, hatta şiddetine maruz kalabilir. Fakat toplumun “erkek adam dayak yemez” gibi önyargıları nedeniyle çoğu erkek yaşadıklarını ifşa etmekte zorlanır. Sessiz kalmak, onların maruz kalmadığı değil, konuşamadıkları anlamına gelir.
Sadakat ile Obsesyon Arasındaki İnce Çizgi
Sadakat, karşılıklı saygı, güven ve özgürlük alanı bırakmakla ilgilidir. Obsesyon ise kişinin özgürlük alanını işgal eder, seçimlerini sınırlar, sürekli bir baskı ortamı yaratır. Sevgi, yanında huzur hissettirmelidir; tehdit altında değil. Bu yüzden sadakati, obsesyonla asla karıştırmamak gerekir.
Sonuç
Obsesyon, hayatın birçok alanında farklı maskelerle karşımıza çıkar. Ancak ister ilişkilerde, ister iş hayatında, ister aile içinde olsun; özü değişmez: baskı, tehdit ve kontrol. Sadakatin sıcaklığını, obsesyonun soğuk zincirlerinden ayırmak, sağlıklı bir yaşam ve güvenli ilişkiler için en kritik farkındalıktır.