Bir bardak suyu yudumlarken bile hayatın özüne temas ediyoruz aslında. Susuzlukla geçen birkaç saat bile zihnimizin bulanmasına, kalbimizin yorulmasına yetiyor. Çünkü insan dediğimiz varlık, yüzde altmışı sudan ibaret. Yani biz, kelimenin tam anlamıyla yaşayan birer “su heykeliyiz.” İşte bu yüzden, suya dokunduğumuzda yalnızca cildimiz ıslanmıyor; ruhumuzun derinliklerine de bir temas gerçekleşiyor.
Kadim Kültürlerin Ortak Dili
Geçmişten bugüne nereye bakarsak bakalım, suyun etrafında şekillenen ritüellere rastlıyoruz. Japonya’daki onsen banyolarından, Roma hamamlarına, Anadolu’daki şifalı kaplıcalardan, Hindistan’daki Ganj nehrinde yapılan arınma törenlerine kadar… Hepsinin ortak mesajı şu: Su temizler, dönüştürür, hafifletir. Atalarımızın bu sezgileri, bugün bilim tarafından da doğrulanıyor.
Suyun Beden Üzerindeki Gücü
Hidroterapi artık alternatif bir yöntem değil; modern tıpta da kabul gören bir destek. Sıcak suyun damarları genişletip kasları gevşetmesi, soğuk suyun bağışıklığı harekete geçirmesi tesadüf değil. Hollanda’da yapılan bir araştırmada, her sabah soğuk duş alanların iş gücü kaybı yaşamama oranı %30 daha yüksek çıktı. Bir başka çalışmada ise, düzenli yüzmenin depresyon semptomlarını belirgin şekilde azalttığı saptandı.
Ayrıca bilim insanları, suyun temasının vagus siniri üzerinden sinir sistemini sakinleştirdiğini ortaya koyuyor. Yani deniz kenarında ayaklarımızı suya soktuğumuzda, aslında beynimize “rahatla” komutu gidiyor. Belki de bu yüzden hepimiz içten içe deniz kıyısında huzur arıyoruz.
Psikolojide Akan Suyun Sesi
Yağmur sesini dinleyerek uykuya dalanların sayısı hiç az değildir. Bunun nedeni, suyun sesiyle beynimizin alfa dalgalarına geçmesidir. Bu ritim, hayal gücü, meditasyon ve huzurla ilişkilendirilir. Yani yağmurun cama vuran damlaları ya da şırıl şırıl akan bir dere sesi, sadece kulağımıza hoş gelmekle kalmaz; zihnimizi de dinginleştirir.
Psikanalistler içinse su, bilinçaltının en kuvvetli sembollerinden biridir. Jung, suyu “kolektif bilinçdışının aynası” olarak tanımlar. Rüyalarımızda su görmek çoğu kez bir yenilenme çağrısıdır. Demek ki, suyun dili yalnızca bedene değil, rüyalara da sızıyor.
Günümüz Koşuşturmasında Su Ritüelleri
Koşuşturmayla geçen günümüzde, suya dokunmayı çoğu kez unutuyoruz. Oysa küçük su ritüelleri hayatımızı dönüştürebilir.
•Sabah Duşu: Akan suyun bedenimizi temizlediğini düşünürken zihnimizdeki fazlalıkları da yıkadığını hayal etmek, güne hafif başlamanın bir yolu.
•Deniz Terapisi: Suda yüzmek, bedenin ağırlığını azaltırken zihnin yüklerini de hafifletiyor. Denize her girişte suya bırakılan kaygılar, çoğu kez sahile vurmuş yosun gibi geride kalıyor.
•Basit Bir El Yıkama: Ellerimizi suyun altına tutarken birkaç saniye boyunca sadece o temasın farkına varmak bile, modern psikolojide “mikro meditasyon” kabul ediliyor.
Suyun Öğrettikleri
Su, bize sabrı ve akışı öğretiyor. Önüne set konduğunda durmuyor, yolunu değiştiriyor. Bazen şiddetle çağlıyor, bazen sakin sakin akıyor ama hep devam ediyor. Belki de bu yüzden, suya dokunduğumuzda içimizde “ben de devam edebilirim” duygusu uyanıyor.
Ama unutmamak gerekir ki, suyun bu mucizevi şifası sınırsız değil. İklim krizinin en sert yüzü artık susuzluk. Bugün Akdeniz havzasında her geçen yıl daha uzun süren kuraklıklar yaşanıyor, şehirlerde baraj seviyeleri düşüyor. Eğer kaynaklarımızı bilinçsizce tüketmeye devam edersek, çocuklarımız için suyun terapisi bir lüks değil, bir hayal olacak.
Suya Dokun, Suya Sahip Çık
Belki bu yazıyı okurken elinizde bir bardak su var, belki birazdan duşun altına gireceksiniz ya da günün sonunda denizin kıyısında yürüyüş yapacaksınız. İşte o anda hatırlayın: Suyun size iyi gelmesinin nedeni, sizin bir parça su olmanızdır. O yüzden suya dokunmak aslında kendinize dokunmaktır.
Ve unutmayalım, suya sahip çıkmak da kendimize sahip çıkmaktır. Kaynaklarımızı bilinçle kullandığımızda, suyun şifası hem bize hem de bizden sonrakilere kalır. Suyun öğrettiği en büyük ders belki de budur: Akmak, arındırmak ve paylaşmak.