Ertuğrul Özkök’ün parti hayatı ile ilgili geleneksel yazılarından anladığım kadarıyla Istanbul’da kültür ve sanat günlerini düzenleyenler kendilerini inandırdıkları önemleri nedeniyle biraz gereksiz kasılmış durumdalar. Bu arkadaşlara yardımcı olmak, onları stresten kurtarmak için çözüm önerilerim aslında basit.
1-İstanbul kültür ve sanat günlerinin küratörlüğüne hızla bir Dadaist küratör atansın.
2- ve bienalde özellikle performans sanatçılarına ve kavramsal sanata ağırlık verilmesi kararı alınsın.
Ve sonra toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkan hatta tercihan onlardan tiksinen bir küratörün yönetiminde onunla aynı tavırda olan performans sanatçılarına tam özgürlük tanınsın. bakın görün her türlü kasılma ve sinir bozucu hava atmalar anında bitecektir.
***
şimdi bazılarınızın ne olabilir ki diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
o zaman bir kaç performans sanatı örneğini geçmişten vereyim.
1-performans sanatçısı Paul McCarthy 1974 yılında ‘hot dog’ adını verdiği bir performans yaptı. bunda sanatçı çırılçıplak bir haldeyken penisini bir hardala budamıştı ve bunu yaparken önceden yediklerini de kustu. sonra kustuklarını yeniden yedi.
2- aynı McCarthy günümüz Zeitgest’ına daha uygun olan ’Sınıfın budalası’ adını verdiği bir performans daha yaptı. bunda sanatçı adet kanını temsil etsin diye tabanını ketçapla kapladığı bir odada yerde çırılçıplak yuvarlandıktan sonra anüsüne bir adet Barbie bebek soktu.
***
Bence uygun bir günde bir dönemde bu performansın benzerinin Istanbul’da da tekrarlanması gerekiyor çağdaş sanat açısından. eğer sanat günlerinin yönetimi biz İstanbul’da nerede bulacağız böyle insanları diye sorarlarsa onlara derim ki eğer isterseniz İstanbul anüsüne sadece Barbie bebek değil aklınıza gelebilecek ve katiyen gelmeyecek her türlü nesneyi sokabilecek cesur insan dolu. tabii onları bulabilmek için ilk önce İstanbul Modern’in kafeteryasından çıkıp biraz geceleri yaratıcı gezmek gerekiyor. bu şehirde Taksim İlkyardım hastanesinin arşivinde yer alan anüslerden tıbbi müdahaleyle çıkarılan nesnelerin listesini bulup okuyun, isterseniz bu listeyi kendi başına Marcel Duchamp’ın pisuarı gibi sanat eseri veya şaheseri olarak da sergileyebilirsiniz kültür ve sanat günlerinde
***
3- Bu tür günlere katılan katılan misafirler arasından iyi kusabilen tercihan bir kadın bulun. o İngiliz performans sanatçısı Milli Brown gibi boyalı süt içtikten sonra kusarak yerde resimler çizsin. Bienal yöntemi isterse bu performansın Jackson Pollock’un damlatma yöntemiyle çizdiği soyut dışavurumcu şaheserleriyle düşünce akrabalığını anlatan broşürler dağıtabilir.
4-Sant günlerinin geçmişin büyüklerine saygı bölümde Piero Manzoni’nin ürettiği her biri kendine ait 30 gram dışkıyı içeren 90 adet kutudan 31 numaralı olanı şaheser diye sergilenebilir. Eğer sergi alanına Marcel Duchamp’ı onore etmek için bir pisuvar da eklenecekse bunlar bir iç dekoratör tarafından tasarımlanacak bir halka açık tuvalet mizanseninde sergilenebilir. bu yaratıcılığı ile istanbul sanat günleri dünyada konuşulur bence
***
penisim kaybolmamış olsaydı istanbul bienaline ben de bir katkı performansı yapmak arzusundaydım. bu performansta yükseltilmiş tabanda özelikle yüksek topuklu kadınlar yürürken, yükseltilmiş tabanın altında çırılçıplak halde 31 çekecektim. bu da sanat mı yani diyenlere bir haberim olacak ben bu sanatı 1972 yında new york Sonnabend galeride Vito Acanti 1972’de sergilerken seyrettim ve o bununla meşhur oldu
***
Diyeceğim çağdaş sanatın ruhuna aykırı olarak kendi inandıkları büyük anlatının etkisinde kalıp biraz gerilmiş durumda olan ve bu durumularıyla bence fazla gerilen düzenleyiciler bu tür bir sanat günleri yaşarlarsa bence hızla kendilerine geleceklerdir.