Bundan iki yıl önce, 7 Ekim 2023 sabahı bütün dünya ama en çok İsrail şok altındaydı. Sabaha karşı saatlerinde Gazze’den İsrail toprağına geçen yüzlerce Hamas militanı, aynı anda çok sayıda yere baskınlar düzenlemiş, 1200’e yakın İsrailliyi öldürmüş, çok sayıda İsrailliyi de rehin alarak Gazze’ye götürmüştü.
Her şey böyle başladı.
İsrail’in böyle saldırılara uğradığında nasıl orantısız cevap veren bir vahşi devletin adı olduğunu bu dünyada Hamas’tan daha iyi bilen yoktur herhalde.
Ben daha o gün yazdığım yazıda Hamas’ın intihar ettiğini, kendini öldürürken beraberinde milyonlarca Filistinliyi de sürüklediğini yazdım. Böyle dedim diye başınma gelmeyen kalmadı.
Bugün bir kez daha aynı şeyi yazacağım.
Evet, elbette Hamas bir direniş örgütü ve işgale direniyor. Evet elbette 7 Ekim sabahı tarihin başlangıcı değil, Filistinliler açısından işgal 70 yıldır gündelik hayatın sıradan bir gerçeği.
Ama yine de 7 Ekim önemli. Hele bugün iki yıllık insanlık tarihinin gördüğü en acımasız saldırıların ardından bakınca, çok ama çok önemli.
Hamas 7 Ekimde neyi hedefliyordu, neden böyle bir saldırı düzenledi? Bu soruların cevaplarını bu örgüt hiçbir zaman kimseye söylemeyecek. Zaten o saldırı kararını alan ve uygulayanların neredeyse tamamı bugün yaşamıyor.
Onlar yaşamıyor ama beraberlerinde 66 binden fazla Filistinli daha öldü. Ölenlerin ezici çoğunluğunu kadınlar ve küçük çocuklar oluşturuyor. Bu sayı zaten sayılabilenler. Yarın enkazların altından kaç bin ölü daha çıkacak kimse bilmiyor.
İki yıldır yaşanana “savaş” adını vermek doğru değil. Savaş, birbirine yakın güçte iki taraf arasında yapılır. Gazze’de uçakları, helikopterleri, akıllı silahları, ağır silahları olan İsrail ordusunun karşısında tüfekleri, yer yer havan topları ve evlerin bodrum katında yapılmış “roket”leri olan bir askeri güç vardı. Zaten durum çok eşitsizdi.
İsrail, sonuç olarak 2,5 milyon insanın alt alta üst üste yaşadığı Gazze şeridinde tek bir sağlam bina bırakmadı, bu bölgeyi defalarca yıktı, hala daha da topçu ateşiyle ve uçaklarıyla yıkmaya devam ediyor. Milyonlarca insan derme çatma çadırlarda, aç bi ilaç ve susuz hayatta kalmaya çalışıyor. Her gün açlıktan ölenlerin sayısı ayrıca duyuruluyor artık Gazze’den.
Bütün bunlar, 7 Ekim sabahı yapılan o saçma sapan gösteri saldırısı yüzünden.
Herhalde Filistinliler de kendilerine soruyor: 7 Ekimde ne amaçlandı, hesap neydi, hedef neydi?
Hamas geçen yılın son aylarında, artık gitmekte olan Biden yönetiminin baskısıyla bir ateşkes elde etmişti. Silahlar susmuş, esir takasları başlamış, Gazze’ye insani yardım girmeye başlamıştı.
Ama Hamas bunu “zafer” olarak sunmaya karar verdi. Sözde İsrail’i dize getirmişler, Filistin halkının direnişi kazanmıştı. Türkiye’de bile yankı buldu bu saçma sapan söylem, hükümetimiz de “Filistinlilerin direnip kazandığını” söyledi o günlerde.
Hamas, pırıl pırıl üniformalarıyla her esir değiş tokuşunda gösteri yaptı.
Bu yapılanların İsrail’de nasıl algılanacağını bu dünyada en iyi kendileri biliyordu.
Nitekim zaten İsrail’de Netanyahu’yu çok zor durumda bırakan ateşkes bozuldu. O günden bugüne ölen Filistinlilerin ölümünden kim sorumlu? Şüphesiz katil olan, öldüren, tetiği çeken İsrail devleti ama Hamas’ın eli temiz mi?
Hiçbir somut anlamı olmayan ve zaten yalan bir “zafer” söylemine dayalı siyasi gösterinin sonunda Filistin halkı ne kazandı? Hamaset uğruna kaç masum çocuk öldü?
Bugün Hamas isimli akılsız ve kendi varlığından başka bir şeyi düşünmez hale gelmiş olan örgüt bir kez daha tarihi bir sınavla karşı karşıya: Amerikan Başkanı’nın kendi başına hazırladığı, Türkiye dahil bir kısım İslam ülkesinin desteklediği, Netanyahu’nun da karşı çıkamadığı sözde barış planını ya kabul edecek ya da Filistinliler ölmeye devam edecek.
Ortada o kadar büyük bir adaletsizlik var ki, insan ne diyeceğini şaşırıyor. Ama bir şey benim açımdan çok net: Hamas, bu saatten sonra Filistin halkı için iyi bir şey yapmak istiyorsa bir an önce kendi kendini feshetmeli, elindeki silahları da bırakıp en azından Gazze’yi terk etmeli.
Hamas bir fikir. “Kendimi feshettim” deyince ortadan yok olacak değil. Filistin direnişi de Hamas’tan ibaret değil. Ortaya bağımsız bir Filistin devleti çıkana kadar o direniş fikri de yaşayacak. Hatta belki devlet olduktan sonra da devam edecek.
İki yıldır ölen, öldürülen, evsiz barksız geleceksiz kalan milyonlarca insan için Hamas’ın bugünden tezi yok kendi varlığına son vermesi gerek.
Bırakın, önce silahlar sussun, yaşamaya fırsat verilsin. Belki ondan sonra direnişin bundan sonra nasıl yapılacağına, silahsız da direnmenin mümkün olabileceğine dair yeni fikirler, yeni yöntemler ortaya çıkar.
İsrail’e ve Netanyahu’ya bu korkunç savaşı sürdürmesi için fırsat vermemek öncelikli görev olmalı.