İnsanlar başuçlarındaki bir kitapta kendi hayatlarının olduğunu farkında değiller-4
01 Ekim 2025

Acelesi Olan Motosikletli Kuryeler Ve Yemekteki Müşterisini Siyah Limuzinlerde Beklerken Uyuklayan Şoförler: Zaman Hangisi?

Belki de zaman bu iki ucun, hızın ve bekleyişin arasında salınan, her ikisinde de kendini hissettiren ama hiçbirine tam sığmayan şeydir.

“Zaman hangisi?” sorusu ise aslında Tanpınar’ın şiirindeki gibi bir ikilik:

“Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında.”

Tanpınar, hayatı boyunca “tam anlamıyla ait olamama” duygusu yaşamış bir yazardır.

Ne tam Doğu’ya, ne de tam Batı’ya ait hisseder kendini. 

Bu yüzden eserlerinde sıkça “ara yerde kalma” hâli vardır.

Roman kişilerinden Halit Ayarcı, insanlarla gerçek duygusal bağ kurmaktan çok onları ‘kendi projesinin birer malzemesi’ gibi görür. 

Onun etrafa gösterdiği sıcak davranış, ‘narsist cazibe arzusu’nun bir parçasıdır: 

Çevresindekilerin onu beğenmesi ve ayırdığı zamanda ona iştiraki, ego’sunu besler. 

Ama ‘yakınlık kurar gibi’ görünse de,  aslında kimseyle ‘sahici bir hayat’ paylaşımı yaşamaz.

Narsist karakter için ilişkiler, “karşılıklı bir paylaşım-bir iletişim sağlamak” için değil, “kendine yakıştırdığı kişilik fantezisinin onaylanması” için vardır. 

Öylesi bir yabancılaşma içindeki kişi, başkalarını, düşünceleri ve hatta zamanı “araç” olarak görür; 

İnsanlarla ‘özne–özne ilişkisi’ yerine ‘özne–nesne ilişkisi’ kurar. 

Size kendince bir şeyler anlatsa da kişiliğinin el verdiği bu kadarıdır.

Bu açıdan Halit Ayarcı, bireysel düzeyde “modern narsist kişilik”in Türk romanındaki en tipik örneklerinden biridir.

Halit Ayarcı’nın kurduğu “Saatleri Ayarlama Enstitüsü, aslında sahici olmayan, ama toplumun ‘dış görünüşünü’ düzenlemeye odaklanan bir kurumdur. 

Ayarcı’nın hayatındaki yakınlıklar da tıpkı bu kurum gibi özde “işlevsiz bir işlevsellik” taşır: Görünüşte ‘samimiyet’, özde ‘boşluk’. 

Tanpınar bu romanında bizdeki modernleşme sürecinin ‘biçimsel formlar üzerine kurulu yanını’ hicveder: 

Kurum’ var ama ‘ruhu’ yok; ‘Dostluk’ var, ama ‘samimiyeti’ yok. 

Burjuva ilişkilerindeki çıkarcılık, “birlikte olalım ama gerçekte paylaşmayalım” hali, Halit Ayarcı’da cisimleşir.

Tanpınar’ın romanın kahramanı için “Ayarcı” soyadı seçmesi, bu isim sembolizmi de bilinçli: 

Enstitünün ‘varlık sebebi’, zaman’ı (toplumsal hayatı) “ayarlamak”tır. 

Halit Ayarcı da “ayara sokan” kişidir.

Ayarcı, düzeni kurar, ama özüyle ilgilenmez. 

O zamanın ruhu ile değil, yalnızca ölçüsünü düzeltmekle ilgilidir. 

İnsanlarla da aynı şekilde ilgilenir: 

Onların özleriyle (iç dünyasıyla) değil, toplum ve uyum ayarlarıyla. 

“Ayarcı” “insanlara ayar veren” biridir. 

Bu, Halit’in hem çevresine hem de topluma empoze ettiği, görünüşteki yüzeysel ilginin, yapay uyumun adı olur. 

O Soyadı, karakterin “yakınlık” anlayışıyla birebir örtüşür: 

Bir ‘İnsan’ı değil, o insanın onun zihnindeki, yerini, formunu önemser.

Halit Ayarcı, edebiyatımızda “göstermelik yakınlık” tipinin yalnızca psikolojik değil, toplumsal bir alegori hâline gelmiş şeklidir. 

O, psikolojik olarak bir narsisttir: İnsanlar sadece onun ‘kendine göre bir şekil vermek istediği kişiyi’ onaylayan aynalardır.

Toplumsal olarak bir ‘modernite hicvi’dir: 

Batı tarzı bazı kurumlar gibi, o toplumun sahih ihtiyaçlarını değil, dış görünüşü “ayarlamaya” yarar, sembolik olarak bir “ayarcıdır”: zamanı, insanı, toplumu bir düzene sokar gibi görünür; ama öze dair hiçbir şeye dokunmaz. Aslında hiçbir dertle derin bir iç-meselesi yoktur.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün hem “yakınlık” hem de “zaman” meselesi, Tanpınar’ın Bergson’dan aldığı süre (durée) kavrayışıyla derinden ilişkili.

Henri Bergson’a göre “zaman” yalnızca mekanik saat ölçümleriyle kavranabilecek bir şey değildir. 

‘Ölçülen zaman’, saatlerle, takvimlerle, ölçümlerle belirlenen, ‘bölümlere ayrılmış zaman’dır. 

Yaşanan süre’ ise (durée), bilincin akışı içinde deneyimlenen, geçmişle şimdi arasında kesintisiz devam eden, niteliksel zaman’dır. 

Bu, bireysel ve içsel’dir.

Tanpınar’ın bütün eserlerinde, özellikle de Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde, bu iki zaman kavrayışı çatışır.

Hayri İrdal Bergson’un “süre” anlayışına yakındır. 

Yakınlıkları da aynı şekilde sahici’dir: 

Geçmişten gelen bağlarla, anıların sıcaklığıyla, dertlerin ortaklığıyla oluşur. 

Hayri İrdal’ın sıcaklığı, bu süreyi günümüze taşıyan içtenlikten doğar.

Halit Ayarcı, ‘ölçülen dış zamanı’ temsil eder. O zamanı “ayarlamak” ister. 

İnsan ilişkilerinde de aynı şeyi yapar: samimiyeti değil, toplumsal konumları önemser. Onun yakınlıkları, bir saat kadranındaki rakamlar kadar mekanik’tir.

Ama Halit Ayarcı’nın insanlarla kurduğu bağ, yalnızca “ayarlanmış” bir toplumsal işlevdir.

Gerçek yakınlık, süreyle bağlantılıdır. 

İnsanların içsel akışlarını, geçmişlerini, duygularını, dertlerini paylaşmalarıdır.

Bu büyük romanda “gerçek yakınlık – sahte yakınlık” çatışması, aynı zamanda ‘paylaşılarak yaşanan süre’ ile ‘ayarlanmış zamanın’ çatışmasıdır.

ÇOK OKUNANLAR