Türkiye, unutuldu sanılan bir dosyayı bu sabah itibarıyla yeniden hatırladı. HalkBank dosyası bu.
Çok fazla detaya boğulmadan kabaca meseleyi anlatmaya çalışayım.
İran uzun yıllardır Amerika ve Avrupa Birliği’nin yaptırımları ve ambargoları altında yaşayan ülkenin adı. Bu ambargoların önemli bölümü İran’ın nükleer silah edinme çabalarıyla ilgili.
İran, tabii dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip olan büyük bir petrol ihracatçısı aynı zamanda. Türkiye bu ülkeden doğal gaz da satın alıyor.
İran’ın petrol satışları ABD ve AB’nin yaptırımlarına tabi. Bu arada örneğin İran Merkez Bankası’na karşı uygulanan ambargolar da var.
O yüzden bu ülkenin elde ettiği petrol ve doğal gaz satış gelirleri bu ülkeye gönderilemiyor. Gönderilemediği için de çeşitli ülkelerdeki çeşitli bankalarda açılan hesaplarda bu para birikiyor.
HalkBank o bankalardan biriydi. Türkiye petrol ve doğal gaz alımlarının bedellerini bu bankadaki hesaba yatırıyordu. Sadece Türkiye de değil. Bir dönem Hindistan da o bedelleri HalkBank’a yatırdı.
HalkBank nezdinde biriken milyarlarca dolarlık gelirler, bu ambargoları delmeyecek biçimde kullanılabiliyordu. Böyle durumlarda İran hükümeti adına İran Merkez Bankası bazı kişi veya kurumları yetkilendiriyor, o yetkiye sahip kişi veya kurumlar da parayı nerede kullanacaklarını da söyleyerek HalkBank’tan ya doğrudan nakit olarak çekiyor veya kendi hesaplarına transfer ettiriyor ya da İran’a ambargo dışında kalan malı satan firmaya doğrudan yolluyorlardı. Bu paraları ambargoyu delip delmeyeceğini belirleme görevi HalkBank’taydı. Eğer delecekse parayı vermiyordu banka.
Türkiye’nin adını ve yaptıklarını 17-25 Aralık 2013’teki meşhur operasyonlarla öğrendiği Rıza Zarrap örneğin, İran’ın böyle yetkilendirdiği kişilerden biriydi. HalkBank’tan parayı çekiyor, bu parayla daha çok Dubai’den külçe külçe altın alıyor, bu altını İran’a veya İran’ın gönderilmesini istediği yerlere ulaştırıyordu.
Bu ticaret dikkat çekici derecede büyüyünce Amerika altını da yaptırımlar listesine aldı.
Ama İran’a altın göndermenin yasaklanması Zarrap’ı durdurmadı. Bu kez Zarrap, İran’a ambargo dışında kalan şeylerin, mesela gıda, mesela ilaçların gönderilmesinde rol oynadı.
Bu çeşit mallar İran’a gönderilirken HalkBank Zarrap’a doğrudan hesaptan para vermiyordu. Zarrap’ın gösterdiği satıcılara İran’a yaptıkları ihracatın karşılığı para gönderiyordu. Ama kısa zamanda anlaşıldı ki bu ihracat büyük ölçüde hayalidir; Zarrap aracılığıyla gönderilen paralarla gıda veya ilaç değil başka şeyler, hatta hala altın alınmaktadır.
İran bu altınları yurt dışından alım yapacağı zaman para olarak kullanıyor, böylece bir ölçüde Amerikan ambargosundan kendini sıyırıyor, ambargoyu etkisiz hale getirmiş oluyordu.
İddia o ki, Rıza Zarrap aracılığıyla HalkBank’tan çekilen ve İran’a ulaştırılan para miktarı 2012-16 arasında 20 milyar doları aşıyordu.
Biliyorsunuz, Türkiye’de 17-25 Aralık soruşturmaları aslında İran’a yönelik yaptırımların delinmesi soruşturması değil, Rıza Zarrap’ın HalkBank’tan işlerini kolaylaştırması karşılığında hükümetin bazı bakanlarına rüşvet verdiği iddialarına yönelikti. Bu soruşturmaları o dönem başbakan olan Tayyip Erdoğan, “Bu hükümetime karşı bir darbe girişimidir” diyerek tamamen kapattı, haklarındaki iddialar nedeniyle görevlerinden istifa eden bakanlar yargılanmadı.
Buna karşılık, Türk yargısının serbest bıraktığı Rıza Zarrap, çocuklarıyla gittiği bir Amerika seyahatinde tutuklandı ve yargılandı. Yargı aşamasında itirafçı oldu, onun itiraflarıyla HalkBank’ın Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla yargılandı, 32 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Amerika açısından ve Rıza Zarrap’ın itirafları açısından Hakan Atilla bir semboldü, esas hedef HalkBank’tı. Bu bankaya da dava açıldı.
HalkBank, İran’a yönelik bu mali yatırımları yakından takip eden Amerikan Hazine Bakanlığı’nın ve dolayısıyla Amerikan yargısının peşine düştüğü ilk banka değil.
Tam da bu konuda, yani İran’ın petrol gelirlerinin yaptırım dışına çıkarılıp bir anlamda aklanması konusunda ilk cezalandırılan büyük banka İngiltere merkezli meşhur Llyods’du. 2009’da Amerikan hazinesine 350 milyon dolar ceza ödemeyi kabul ederek haklarındaki davayı düşürdüler. Ama bu banka ile Santander isimli bir başka banka geçen yıldan beri yeniden aynı konuda suçlanıyorlar.
Türkiye’de HalkBank nasıl İran açısından Türkiye’de İran’ın sanki Merkez Bankasıymış gibi bütün paralarının toplandığı yerse, bir zamanlar da Fransa’daki BNP öyleydi. O zamanlar Fransa’nın en büyük bankası olan BNP, 2014 yılında Amerikan Hazine Bakanlığı tarafından suçlandıktan sonra pazarlık masasına oturdu ve rekor bir ceza ödemeyi, toplam 8,9 milyar dolar ödemeyi kabul ederek masadan kalktı.
İngiliz Standart Chartered bankası 2012’de zaten ambargoları deldiğini kabul edip 667 milyon dolarlık cezayı ödemişti; aynı banka 2019’da bir kez daha yakalandı. Bu kez 1,1 milyar dolar cezada anlaştı.
Dikkat ediyorsanız bu bankaların hiçbiri Amerika’da bugün HalkBank’ın yargılandığı gibi yargılanmadı. Hepsi, bir noktada Amerikan Hazine Bakanlığı ile pazarlık masasına oturdu ve bu söylediğim cezaları ödeyerek Amerikan ambargosuna uğramaktan kurtuldu.
Çünkü Amerika bu bankaları Amerikan pazarına olan erişimlerini durdurmak ve daha önemlisi bankadan bankaya dolar transferinde uluslararası sistem olan SWIFT’ten atmakla tehdit ediyor. Dolar alıp satamaz, dolar transfer edemez hale gelmek bu bankalar için çok ağır bir ceza, o yüzden işte BNP örneğinde gördüğünüz gibi neredeyse 9 milyar dolar ceza ödemeyi göze alıyorlar.
Bir de Amerikan Hazine Bakanlığı tarafından uluslararası yaptırım listesine alınan ama buna rağmen hiç ceza ödemeyen, hakkındaki yaptırımla yaşamaya devam edenler var.
Bunlardan biri bir Türk iş insanı olan Sıtkı Ayan. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakınlarından da biri olan Sıtkı Ayan, İran’ın petrol gelirleri nedeniye Amerikan yaptırımları altında 2019 yılından beri. Amerika, Sıtkı Ayan’ı İran’ın 2 milyar dolarını “aklamakla” suçluyor.
Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin dün açıklanan kararıyla HalkBank’ın yargılaması New York’ta başlayacak. Henüz başlamamış bir yargılamanın nasıl sonuçlanacağını kestirmek imkansız elbette ama konu uzun zamandan beri Türkiye ile ABD arasında siyasi bir pazarlığın parçası. Hatta diyebiliriz ki meşhur rahip Brunson’un tutuklanması ve sonra da Amerika’ya iade edilmesi pazarlıklarında da HalkBank davası hep konuşuldu. Türkiye, hem Trump’ın ilk başkanlık döneminde hem de Joe Biden’ın döneminde bu davanın düşürülmesini defalarca istedi, dava sürdü.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan daha geçen haftaki Trump görüşmesinde bu konuyu bir kez daha masaya getirdi ama Trump’ın ona ne cevap verdiğini bilmiyoruz.
Meselenin Amerikan yargısı tarafı bulunduğu gibi Amerikan hükümeti tarafı da var. Sonunda Amerikan Hazine Bakanlığı, aynen geçmişte Fransız ve İngiliz bankalarıyla olduğu gibi HalkBank’la bir ceza üzerinde uzlaşmaya varıldığını duyurursa dava da düşmüş olacak.
Tabii HalkBank’ın uzlaşmayı kabul etmesi demek, Amerikan Federal Savcılarının iddianamesindeki suçlamaları da kabul etmesi anlamına geleceği için kolay çözülemeyecek bir sorundan söz ediyoruz.
Öte yandan işte sıraladım, İngiliz ve Fransız bankaların ödemeyi kabul ettiği cezalar ortada. HalkBank’ın uzlaşmaya girmesi için bu cezalar da bir ölçüt. Ama mesela BNP’nin kabul ettiği büyüklükte bir ceza HalkBank açısından hayal bile edilemez.