Zamanla anlam kazanan acılar…
07 Ekim 2025

Hayat, çoğu zaman bize nedenini anlayamadığımız olaylar yaşatır. Bir sınavdan kalırız, çok istediğimiz bir işi alamayız, sevdiğimiz biri hayatımızdan birdenbire çıkıp gider. O an yaşadığımız hayal kırıklığı, acı ve hatta öfke; bize dünyanın sonu gelmiş gibi hissettirir. “Neden ben?” “Neden hep ben” diye sorarız. Haksızlığa uğradığımızı düşünür, hayatın adil olmadığına inanırız. Fakat zaman geçtikçe fark ederiz ki; o an bizim için kötü görünen şey, aslında olması gerekenmiş.

Herkesin hayatında bu duruma örnek olabilecek olaylar vardır. Hadi gelin size kendimden iki örnek vereyim.
Geçtiğimiz sene iki farklı iş teklifiyle karşılaştım. Biri heyecan verici idi ama ben istemedim, ikincisi çok içime sinmedi ama yine de ciddi ciddi değerlendirdim. Sonuçta o ya da bu nedenle ikisi de olmadı. O dönem bunu biraz şanssızlık gibi görmüştüm. Fakat bugün geriye dönüp baktığımda, her iki işin de benim için ne kadar sıkıntılı olabileceğini görebiliyorum. Bugün, bana teklif sunan o iki kurumun patronları büyük sıkıntılarla boğuşuyor. Birinin tüm şirketlerine kayyum atandı, diğeri ise ciddi farklı sorunlarla mücadele ediyor. Evet, bana önerilen pozisyonlar hâlâ duruyor, kurumlar ve markalar devam ediyor.  Ama o sorunların bir parçası olmadığım için bugün çok huzurluyum ve şükrediyor durumdayım. O an anlam veremediğim “olmama” hali, aslında büyük bir korunma biçimiymiş.

Bazı kapıların kapanması, başka kapıların açılması için gereklidir

Kısa vadede acı veren olaylar, uzun vadede bizi daha güçlü kılıyor. Çünkü insan, en çok zorlandığı anda kendisini keşfetmeye başlıyor. O anın içindeyken “Bu başıma neden geldi?” sorusu çok haklı bir serzeniş olsa da zamanla bu soru yerini “İyi ki böyle olmuş” cümlesine bırakabiliyor. İşte bu değişim, olgunlaşmanın ve yaşama dair gerçek bir farkındalığın göstergesi bana göre.

Bazı kapıların kapanması, başka kapıların açılması için gereklidir. Ama biz, genellikle kapanan kapının arkasında öylece durur, açılmayan bir kilidi zorlamaya devam ederiz. Halbuki bazen, bırakmak, zorlamamak ve yönümüzü çevirmek gerekir. O da ancak biraz zaman, biraz sabır ve biraz da teslimiyetle mümkün olur.

Hayat, düz bir çizgi değil, belirsizlikler, zorluklar, inişler ve çıkışlarla dolu. Ve çoğu zaman kontrolümüz dışında. Ama onlara, olanlara nasıl tepki vereceğimiz bizim elimizde. Yaşanan her şeyin bir nedeni olduğunu bilmek, yaşadığımız zorluklara anlam katmakla kalmaz, aynı zamanda umut da verir.

Sonuç olarak; o anda bize anlamsız, acı ve haksızlık gibi gelen olayların, zamanla hayrımıza döndüğünü görmek; yaşamın bize sunduğu en büyük paradokslardan biri olsa gerek. Çünkü insan ancak zamanla, geçmişine anlam yükleyebilir. Yaşarken kontrol edemediğimiz olaylar, bir süre sonra adeta bir yapbozun parçaları gibi yerine oturur. Ve o zaman anlarız: Hayat, sadece bizim planlarımızdan ibaret değildir.

Filozofların da söylediği gibi: “Gerçek bilgi, kendini bilmekle başlar.”

Belki de asıl mesele, hayatın mutlak anlamını bulmak değil; yaşadıklarımızın içinde saklı olan küçük anlamları fark edebilmektir. Acılar, hayal kırıklıkları ve kayıplar… Bunların hepsi, bizi daha derin bir anlayışa ve daha güçlü bir benliğe götürür. Ve zamanla görürüz ki, büyümek çoğu zaman konforun değil, sarsılmanın içinden çıkar.

Filozofların da söylediği gibi: “Gerçek bilgi, kendini bilmekle başlar.” Kendimizi en çok tanıdığımız anlar, genellikle zorlandığımız zamanlardır. Başımıza gelen her olayın içindeki öğreticiliği görmek; yaşamı sadece “olduğu gibi” değil, “olması gerektiği gibi” de kabul edebilme erdemini kazandırır.

Belki de hayatın bize fısıldadığı şey şudur:

Her şeyin bir zamanı, her yaşananın bir nedeni ve her gecikmenin içinde saklı bir hayır vardır. Olan her şey, olması gerektiği için oluyordur. Ve biz, yaşadıklarımızı anlamlandırabildiğimiz ölçüde özgürleşiriz.

ÇOK OKUNANLAR