Kimse hatırlamaz büyük ihtimalle, bundan 20 yıl önce artık AB’ye tam üye olan Güney Kıbrıs’ın Türkiye ile gümrük birliğine dahil olup olmayacağını tartışıyorduk.
AB bizden limanlarımızı vs Kıbrıs gemilerine açmamızı ve bu ülkeyle gümrük birliği uygulamamızı istiyordu; Türkiye ise bunu yapmayacaktı.
O günlerde benim aklıma sahiden limanlarımızı Kıbrıs gemilerine açacak olsak bunun için ne yapmamız gerektiğini, hangi mevzuatın değişmesi gerekeceğini öğrenmek düştü.
Bu konularla ilgili üst düzey bir diplomatın cevabını hiç unutmam: “Bizim devletimiz bir konuyu yasaklamak istediğinde tek bir düğüm atmakla, kapıya tek bir kilit takmakla yetinmez. Üst üste düğümler, üst üste kilitler kullanır. Limanların açılması da öyle neredeyse imkansız hale getirilmiş bir mesele, yarın sabah siyasi irade olsa bile bu konuyu çözmek aylar alır.”
Bu hikayenin aklıma gelmesinin sebebi dün Selahattin Demirtaş konusunda yaşananlar. Demirtaş 2016’dan beri cezaevinde. Kendisi bile artık takip edemez hale gelmiş olabilir, o kadar çok sayıda ayrı davada yargılanıyor, o kadar çok defa tutuklandı, o kadar defa mahkumiyet aldı ki, onu yarın sabah serbest bırakmak isteyen bir siyasi irade oluşsa bile bunu başarmak kolay değil.
Birkaç gündür Demirtaş’ın bugün, yani 8 Ekim günü için serbest kalmasıyla ilgili bir takım haberler dolaşımdaydı. Ben de bana soranlara buna hiç ihtimal vermediğimi söylemiştim. Çok şey bildiğimden değil, Demirtaş’ı serbest bırakmanın sadece bürokrasisinin bile son derece karmaşık olduğunu bildiğim için.
Ben kendi adıma Demirtaş’ın birinci günden beri haksız yere hapiste tutulduğunu, aldığı mahkumiyetin haksızlık olduğunu düşünenlerdenim. Hakkındaki en büyük suçlama Kobani konusunda Demirtaş bırakın kışkırtıcı olmayı ciddi anlamda yatıştırıcı rol oynadı, bunu da o dönemin başbakanı dahil herkes gayet iyi biliyor.
Ama işte devletimiz onu hapse atarken tek bir düğüm atmadı, üst üste onlarca düğüm attı ki, serbest kalması hiç kolay olmasın.
Maalesef 9 yıldır onu hapiste tutmaya devam ediyoruz.