İsmet Berkan belirsizlik ilkesini ele aldığı eski bir yazısında kuantum mekaniği bağlamında ‘gerçeği ne kadar bilebiliriz, bilebilir miyiz’ sorularını sorduktan sonra ‘Aslında insanlığın başından beri ‘gerçek’ ile ‘hakikat’ arasında bir fark vardı. Bazı şeyler fiziki olarak, sizden benden bağımsız olarak ‘gerçek’ti; örneğin bu dünyanın varlığı, gökyüzündeki Ay, bu yazıyı yazmakta olduğum masa vs. Bunlar fiziki gerçeklerdi, etrafta insan veya başka bir gözlemci olsun olmasın, vardılar’ diye yazdı.
***
bilim dünyasındaki tartışmaları bilemiyorum ama bu tartışma sanat bağlamında da var. sanat da gerçeğin ne olduğunu ve bunu bilebilmemizin mümkün olup olmadığını hep sormuş ve her sanatçı da bu soruya yarattıklarıyla bir şekilde cevap vermiştir.
İsmet’in de dediği gibi gerçek ile hakikat arasındaki kavram farkını iyi anlamak gerekiyor, çünkü sanatçı hep gerçeğin değil hakikatin peşindedir bence. ve bu hakikat her sanatçıya göre farklıdır.
***
“Gerçek” Ve “Hakikat” Sözcükleri Üzerine Felsefi Ve Dilbilimsel İnceleme (Journal of International Social Research, 8 (41) 2015) yazan Hasan İsi ile Orhan Hançerlioğlu Felsefe Sözlüğü eserinde “gerçek” kavramını bilinçten bağımsız, somut ve nesnel olarak var olan şeklinde açıklarken “hakikat” kavramını gerçeğin bilinçteki yansısı şeklinde tanımlıyor. Hakiki deyimi hakikat olanı ve hakikatle ilgili olanı dile getirir. Hançerlioğlu “gerçek” sözcüğünü nesnel gerçekliklerin ürünü, “hakikat”i ise gerçeğin bilinçteki yansımaları olarak değerlendirir.
ilk bakışta teknik bir ayrım olarak görülse de bu postmodern sanatın (durumun) anlaşılabilmesi açısından da çok önemlidir…
***
yani bence hiçbir sanatçı gerçeğin peşinde değildir. gerçekler objektif olarak tabii ki hep vardır ve olacak da. ama sanat aslında sadece hakikatin peşindedir. sanatçı heykelini oluşturmaya, ressam ise tuvale renklerini sürmeye başladığında gerçeğin kendine göre bir yorumunu ve gerçeğe kendi verdiği anlamı yaratır, yani sadece kendi hakikatini yaratır aslında.
bu konuda kendi kafamda netlik yaratmak için üzerinde hep düşündüğüm ve kendime verdiğim örnek Mondrian’ın ağaç yorumu resimleridir.
***
Mondrian 1908’den itibaren bir dizi ağaç düzenlemesi resimleri serisi yapmaya başladı. Sanatçının buradaki amacı, fenomenolojik indirgeme yönteminde olduğu gibi, ağaç deneyiminden hareketle yaşamın akışında değişmeden kalan ağacın özünü ortaya çıkarmaktı. İlk resimdeki ağaç hepimizin hemen tanıyacağı formdaydı. Ancak 1913’e gelindiğinde resimdeki ağaç neredeyse tanınmaz haldeydi.
***
Aslında gerçekçi diye düşünebileceğimiz her sanat Mondrian’ın ağaç serisinde yaptığını yapmaktadır. örneğin izlenimcilerin resimlerini düşünelim. onlar tabiattaki renkleri, bunun var olan objelere yansımalarını tuvale aktarırken sadece gördüklerini değil gördüklerinin kendilerine verdiği duyguları, yani izlenimlerini çiziyorlardı hep.
***
bu açıdan kendi hakikatinin peşinde olan her sanatçı aynı zamanda fenomenoloji felsefesi de yapmaktadır. fenomenoloji özetle dünyada gördüğümüz fenomenlerin anlamını bulmak için bazı ikinci derecede gerçekleri paranteze aldıktan sonra o fenomenin hakikatine ulaşmanın felsefesidir.
aslında İsmet de bilim dalında bir fenomenolojik yöntem uyguluyor yazılarında.