Köylerden şehirlere akın akın göç edildi. Gecekondu mahallelerinde önce hem şehirliliğe sığınıldı. Sivaslıların şehirdeki aynı ilçeye göç etmesi gibi.
İlişkiler akrabalıktan bir adım daha ileri yürüdü. Komşuluk başladı. Şekerin yoksa komşudan alıver, çarşıya giderken çocuğa komşun baksın gibi. İnsan sosyal bir varlık olduğu için yeni geldiği yerde de kendini komşularıyla daha güvende hissetti. Bu durum her ne kadar bireysel olarak sınırları çizmeye imkân vermese de ehven-i-şerdi.
Mahalleler kurulduğu zaman herkes birbirini tanır ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı da ortak mücadele edebilirlerdi. Bir nevi ilkçağdaki şehir devletlerinin yeniden kurulması hali.
Metropol megapol adı verilen bu çok milyon nüfuslu şehirlerde, küçük küçük adacıklar oluştu. Anadolu kendini yeniden kasaba kasaba şehrin içine nakşetti.
Dönemin dizilerine bakarsak; Şaşı Felek Çıkmazı, Bizimkiler, Perihan Abla, Süper Baba doğru örnekleridir. Filmlerde ise Adile Naşit ve Münir Özkul’un ebeveyn oldukları Ertem Eğilmez’in filmleri kendi dönemini anlatır. Ancak televizyondaki İkinci Bahar dizisi çıtayı çok yükseltti. Dönemin tüm ilişkilerini ve sorunlarını muhteşem bir kadroyla bizlere anlattı. Bence bugün yeniden oynamaya başlasa Samatya ilçemizin değeri artar. Aynı ilgiyle izlenir.
Şehrin daha modern gelişmiş apartman kültüründe ise komşuluk ilişkileri yok olmaya yüz tutmuştu. Kimse kimseyi tanımazdı. Aynı evde otururlar ama birbirlerinin isimlerini bile bilmezlerdi. Kutuların içindeki yalnızlıklarına kapanarak yaşamaya başladılar.
Aileler de çözülmeye başlayınca gelsin 1+1 daha da küçük kutucuklar. Yalnızlık en büyük sorun ama herkese yalnızlığından memnun olmayı öğrettiler. En büyük erdem bireysellik. Komşuluk ne ola ki? Zaten işten güçten çoluktan çocuktan vakit mi var? Doğrunun bu olduğunu ne kadar söyleseler de ben inanmıyorum. Her insan iki çift laf edeceği bir dost ve yatağında sarılıp uyuyacağı bir eş arar. Ne yazık ki bu dönemde ilişkiler bir adım geriledi. Birliktelikler değersizleşti. Hiç kimse emek vereceği bir ilişki istemiyor. Armut piş ağzıma düş. Daha doğrusu artık çoğu kimse ilişkiyi sürdürmeyi beceremiyor. Herkes ilk adımı ve fedakârlığı karşısındakinden bekliyor. Karşılıksız bir şey vermek istemiyor.
Bu yıl aile yılı. Ülkemizdeki ve dünyadaki tüm muhafazakâr siyasiler eski değerlere sahip çıkalım diyorlar. İyi de nasıl? Onu bilmiyorlar. 18. Ve 19. Yüzyılın başına geri dönmek istiyorlar.
Becerebiliyorsanız 21. Yüzyılın bugünkü yapısında o değerleri yeniden inşa etmek için modeller geliştirin.
Hollanda’da bir sokağın sakinleri ortak bir yazılım yapıp tanışmışlar. Herkes her şeyini paylaşmayı ilke olarak kabul etmiş. Bir akşam misafir mi çağrılacak gruba yazılıyor. Herkesten bir yemek geliyor. Bazısı tabak çatal takımlarını ödünç veriyor. Misafiri sokak sakinleri ağırlıyor. Çocuk bakımı, köpek gezdirme her türlü işi gruba yazıyorlar. İşi olmayan birisi tamam ben yaparım diyor. Modern bir mahalle kurmuşlar.
Almanya’da ‘Tagesmutter’ kurumu var. Günlük anne. Henüz günlük baba versiyonu ortaya çıkmadı ama o da olacak eminim. Belediye günlük anne olmak isteyenleri eğitiyor ve sonrasında bebek ve çocuk eğitimi sertifikası veriyor. Her apartmanda ve mahalle de bu anneler çalışan diğer annelerin çocuklarına bakıyorlar. Aynı sokakta aynı apartmanda vs. Bu vesileyle komşuluk ilişkileri de gelişiyor. Hem günlük anne hem de evde oturan kadın iş sahibi oluyor. Parasını kazanıyor. Kreşe verilecek dönem öncesi herkesin hayatını kolaylaştıran bir uygulama.
Son yirmi yılda beş binden başla on bine kadar yaşayanı olan modern şehir devletleri kuruldu ya. Bu insanları nasıl kaynaştıralım diye hiç kafa yormuyoruz.
Ben değişim öğrencisi olarak Arlington-Texas kasabasına gitmiştim. Her kasabanın bir ‘Hoş geldin komitesi’ vardı. Yeni gelenlerle tanışma günü ve gecesi yapılır tüm kasaba bir araya gelir hem eğlenir hem de yeni gelenin o toplumla kaynaşması için gayret sarfederlerdi.
Sorunları sosyal medyaya bağlayıp kaçmayalım. Öyle yaratıcı etkinlikler düşünebiliriz ki, insanlar kutucuklarından çıkıp bir araya gelebilirler. Çağdaş mahalleler kurulur. İnsanlar yeniden birlikte olmanın keyfini yaşarlar.
Olmuyorsa hiç kimse bu konulara kafa yormuyor, kimsenin umurunda değil de ondan.
Yalnızlıklarımıza gömülmüş hüzünlenip dışarıya belli etmeden tek kişilik kutucuklarımızda yaşayıp gidiyoruz işte. Şehirlerdeki Kedi köpek nüfusunun insan nüfusuyla yarışmasının bir sebebi de bu. Bu canlar bize dost olup yalnızlıklarımızı unutturuyorlar.
Günün şiiri Üstat Orhan Veli Kanık’tan gelsin.
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.