Nazik Görünümlü Zorbalıklar
13 Ekim 2025

Bazı cümleler şiddet içermez ama iz bırakır.

“Niye evlenmiyorsun?”

“Çocuk yapmayacak mısın?”

“Kaç para maaş alıyorsun?”

“Oğlun neden çalışmıyor?”

“Yayıncılık diye meslek mi olur?”

Bu soruların hiçbiri yüksek sesle söylenmez ama her biri bir darbedir.

Sözde meraktan, aslında yargıdan doğar.

Kimi zaman aile sofrasında, kimi zaman bir komşu sohbetinde, kimi zaman da bir arkadaş buluşmasında kulağımıza usulca ilişir.

Ama içimize işleyen tarafı o “nazik” tonudur.

Çünkü o nezaket, sadece süslenmiş bir zorbalıktır.

Toplumun görünmez baskısı artık bağırmaz, fısıldar.

Bir annenin kalbine, bir kadının özgürlüğüne, bir gencin hayaline dokunur.

İyilik maskesiyle söylenmiş her cümle, bir “normu” dayatır.

Evlenmek, doğurmak, çok kazanmak, belli bir yaşta “olmak” zorundasındır.

Yoksa eksiksin.

Yoksa konu sensin.

Hemcins zorbalığı da tam burada başlar.

Kadın kadına, anne anneye, komşu komşuya küçük darbeler indirir.

“Ben senin yaşındayken iki çocuk annesiydim.”

“Bizim zamanımızda kadınlar daha sabırlıydı.”

“Senin oğlan da biraz kendine gelse keşke.”

Bu sözlerin ardında gizlenen şey, çoğu zaman kıskançlık değildir.

Birinin kendi seçimlerini “tek doğru” sanmasının, başkasının yolunu küçümsemesidir.

Mahalle baskısı artık sokakta değil, sosyal medyada yaşanıyor.

Bir fotoğrafın altına konan imalı bir yorum, sessiz kalınan bir paylaşım bile mesajdır.

Kimin kimle olduğu, neden yalnız yaşadığı, neden hâlâ evli ya da neden çoktan boşandığı konuşulur.

Kimsenin işi gücü yokmuş gibi herkes birbirinin hayat rehberi kesilir.

Ama kimse şunu düşünmez.

Belki o “çalışmıyor” dediğin kişi, kendine yeni bir yön arıyordur.

Belki o “evlenmeyen” insan, huzurla yaşamayı seçmiştir.

Belki “yayıncılık” senin anlayamayacağın kadar yaratıcı, üretken ve özgür bir alandır.

Birini anlamadan yargılamak, aslında kendi darlığını örtmektir.

Bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, birbirimizi sorgulamak değil, anlamaktır.

Artık herkesin sessiz bir direnişi var.

Kimi konuşmuyor, kimi anlatmıyor, kimi açıklamıyor.

Ve bu, zayıflık değil, olgunluğun ta kendisidir.

Çünkü bazen cevap vermemek, kendini savunmamak, izah etmeye çalışmamak büyük bir özgürlüktür.

Artık açıklama borçlu değiliz kimseye.

Yaşam biçimimiz, kararlarımız, seçimlerimiz… hepsi bize ait.

Birinin merakına değil, saygısına ihtiyaç duyuyoruz.

Ve belki de en büyük devrim bu farkındalıkla başlıyor.

Kendini anlatmak zorunda kalmadığın bir hayat kurmak.

Mahalleyi, kalıpları, ezberleri sessizce ardında bırakmak.

Kırmadan, bağırmadan, sadece kendi yolundan yürümek.

Çünkü zorbalığın şekli değişti ama özü aynı kaldı.

Artık yumruk atmıyorlar, cümle kuruyorlar.

Ve bazı kelimeler, bir tokattan çok daha fazla acıtıyor.

Hayat zaten kafi derecede zor.

Neden birbirimizi daha da zorlaştırıyoruz?

Niye birbirimizi kırıyoruz?

ÇOK OKUNANLAR