İsrail’in yaptıkları af mı edildi şimdi?
14 Ekim 2025

İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yaptığı Yahudi soykırımıyla ilgili okuduğum en etkileyici kitaplardan biri, “Hitler’s Willing Executioners” (Hitler’in Gönüllü Cellatları) adını taşıyordu ve bize şunu anlatıyordu:

Soykırım sadece Hitler ve onun etrafındaki bir grup fanatiğin yaptığı bir şey değildir, onbinlerce Alman buna gönüllü olarak katılmış, milyonlarcası da sadece ses çıkarmamakla kalmamış, olan bitene sevinmişti. Neredeyse koca bir ulus katletmiştir 6 milyondan fazla Yahudi’yi. Sadece Nazi’ler değil.

Son iki yılda Gazze’de yaşananlar da çok farklı değil. Gazze’de 70 bine yakın Filistinli masumu inanılmaz derecede orantısız bir güç kullanarak öldüren İsrail’in savaş makinası, sadece Binyamin Netanyahu ve onun etrafındaki birkaç bin fanatik tarafından çalıştırılmadı. İsrail halkının hatırı sayılır bir bölümünün pek çok kişi tarafından “soykırım girişimi” olarak adlandırılan bu vahşeti desteklediğine, Filistinlileri kendileri gibi “insan” görmediğine dair onlarca kamuoyu araştırması sonucu yayınlandı.

Modern İsrail’in 2. Dünya Savaşı Almanya’sından farkı, bu ülkede savaşa ve savaşın yönetilme biçimine başından beri karşı olan kalabalıkların da bulunması. Ama bu kalabalık İsrail’de her zaman vardı, bu ülkede her zaman bir “Barış hareketi” olageldi zaten. Onun için yanılmayın, ilk seçimde Netanyahu’nun kazanıp kazanmayacağını görmeyi beklememize bile gerek kalmadı, daha dün ülkenin ana muhalefet lideri eleştirileri olmakla birlikte savaşı onayladığını kendi parlamentosunda söyledi zaten.

***

Amerikan Başkanı Donald Trump, 1948 yılından beri ülkesine başkanlık yapmış neredeyse bütün başkanlardan farklı, çok özel bir avantaja sahip bir Amerikan lideri olarak dün İsrail’e geldi. 

O avantaj şuydu: Amerika’da 77 yıldan beri ilk kez fanatik Yahudi lobisi olan AIPAC’ın gücü sınırlanmaya başlamıştı; daha önce bu örgütten para alarak seçim kampanyası yürüten Demokrat ve Cumhuriyetçi pek şok isim daha liberal olan Yahudi lobisine yönelmeye başlamıştı.

Bunun sebebi belli: AIPAC, ne olursa olsun İsrail’in savunulmasını söyleyen bir lobi grubu; oysa Gazze’de iki yıldır tanık olunan şeyler bazıları için “ne olursa olsun” sınırlarını aştı. Amerikan kamuoyunda ve Amerikan siyasetinde ilk kez Yahudi lobisi bu denli güç kaybına uğradı.

Elbette hala daha çok güçlü bu lobi ama eskisi kadar tek başına at oynattığı bir alan değil artık Amerikan siyaseti. Önümüzdeki ay yapılacak seçimde de göreceğiz, AIPAC Temsilciler Meclisindeki gücünde ciddi bir aşınmaya uğrayacak.

Amerika, İsrail’in en kayıtsız şartsız desteklendiği ülkenin adı. Ama Gazze’deki savaş, Almanya’nın bile İsrail’e olan desteğini sınırlayıcı etkiler yarattı. Fransa, İspanya, İngiltere gibi ülkelerin Filistin devletini tanımış olmaları öyle küçümsenecek şeyler değil. İsrail için artık hiçbir şey bundan iki yıl öncesi gibi olmayacak. Karşımızda dünyanın gözünde ahlaki üstünlüğünü çoktan kaybetmiş bir ülke var. Yahudi propaganda makinesi ne yaparsa yapsın, Gazze savaşının etkisi öyle silinecek gibi durmuyor.

Netanyahu, bundan 30 yıl öncenin Sırbistan lideri Miloşeviç gibi. Kimsenin yanına yaklaşmak istemeyeceği zehirli bir insan. Bundan sonra da hep öyle kalacak, hiçbir zaman eskiden sahip olduğu “İsrail’in antipatik ama halk tarafından seçildiği içim katlanılan lideri” statüsüne geri dönemeyecek. Hep dünyanın pek çok yerinde istenmeyen adam olacak.

Nasıl Hitler’in gönüllü cellatları vardıysa Miloşeviç’in de vardı, Netanyahu’nun da var. Koca bir milleti alıp hapse atamayacağınıza göre, uygun tedbirlerle o cellatların “normal”e dönmesi, içlerindeki insanlık vicdanının uyanması için zaman vereceksiniz. Almanya bunu en zor yoldan yaşadı, Sırbistan bugün Avrupa Birliği kapısında duruyor. İsrail halkı da yaşayacak bu normalleşmeyi ister istemez. Zaman vermek lazım.

***

Uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk öyle kanunlarla, kurallarla ve yüksek prensiplerle ilerleyen şeyler değiller. Her zaman güç ilişkileridir belirleyici olan.

Dün Şarm el Şeyh’te bir “Barış zirvesi” yapıldı. Ortada bir barış falan yok, en fazla kırılgan bir ateşkes var. Ama bu ateşkesi var eden şartlar öyle sert ki, iki taraftan birinin bunu ihlal etmesi çok ağır cezalara neden olabilir. O yüzden bu ateşkesin yaşayacağını düşünüyorum.

Ama kalıcı barış, tamamen başka bir şey. Dün, başta Türkiye bazı ülkeler Binyamin Netanyahu’nun bir oldu bittiyle Şarm Ey Şeyh’e gelip işlediği savaş suçlarından ellerini yıkayıp aradan bir “Dünya lideri” olarak sıyrılmasına izin vermeyerek doğrusunu yaptılar.

Dünkü hareket doğruydu ama bir barış yapılacaksa da İsrail’le yapılacak. Amerika sonsuza kadar bu ülkeye bileğini bükerek istediğini yaptıramaz, bir noktada o ülkenin de yapılanlara gönüllü olması gerek.

***

Bir torba un almak için kuyruğa giren minicik Filistinli çocukların keskin nişancılar tarafından hedef gözetilerek öldürüldüğüne tanık olduk, açlıktan ölen bebekler gördük, bombalanan, üst üste bombalanan hastaneler gördük… Bunlar dünyanın vicdanından kolay kolay çıkacak, unutulacak şeyler değil. İsrail’in bir noktada nedamet getirmesi, “Bu yanlışları yaptık, savaş suçları işledik” demesi gerekecek. Yoksa kalıcı bir barış olamaz.

Ama benzer şekilde Hamas’ın da çıkıp nedamet getirmesi, “İşgale direniyorduk ama yanlış yöntemler uyguladık, kendi halkımızı canlı kalkan olarak kullandık, savaş suçu işledik” demesi gerekmiyor mu? Bunu demeyen ve demeyecek bir Hamas, örgüt olarak varlığını sürdürmeye kalksa bile bir daha meşru olabilir mi? Vicdanlarda aklanabilir mi?

***

Türkiye 6 Şubat 2023’t feci bir depremle sarsıldı, 11 ilimizi etkileyen depremde en başta 450 binden fazla ev veya bağımsız birim yıkıldı. Bu depremin hasarını aradan geçen iki yıla yakın süreye, Türkiye’nin neredeyse bütün kaynaklarını oraya tahsis etmiş olmamıza rağmen henüz tamamen giderebilmiş değiliz. 100 milyar doların üzerinde para harcanmış olacak deprem bölgesine.

Gazze’deki maddi yıkımı ancak bununla kıyaslayabiliriz. Yani, yarın sabah iş makineleri Gazze’ye girse bile ancak 2 yıl sonra bütün Gazzelilerin başlarını sokacak bir damları olabilir. Bu kadar uzun erimli bir çabadan söz ediyoruz.

Tek bir su borusu kalmayan, tek bir elektrik direği bile olmayan, herhangi bir ekonomisi kalmayan, tarlalarına bile bombalar yağmış bir toprak parçasından sözediyoruz. Ne bir yönetim var, ne bir güvenlik ne çok temel hizmetler. Eğitimin başlaması, ekonominin hayata geçmesi, insanların çadırlardan çıkıp evlere girmesi, demokratik eşitlikçi bir hayatın başlaması, insanların kendi ayaklarının üzerinde durmasının sağlanması gerek. Bunlar, kalıcı barışla paralel şeyler elbette ama çok daha acil ihtiyaçlar. Filistinlilerin birinci sorunu bağımsız devlete sahip olmak değil, en önce hayatta kalmaları gerek.

İşte bütün bunları dün Şarm Ey Şeyh’te toplanan ülkelerin sağlaması gerek. Barışa giden yol buradan geçecek, önce insan onurunun Gazze’ye gelmesi gerek; oradaki milyonlarca Filistinliye “Öfkenizi bir kenara bırakın, nefretinizi sınırlayın ve önünüze bakın” diyebilmek için, onların yeniden insanlık onuruna sahip olmalarını sağlamak şart. Hepsi onurlu insanlar, sonsuza kadar yardıma muhtaç yaşamak istemezler.

***

Beğenelim beğenmeyelim bugün silahların susmasını ve Şarm El Şeyh’te bir ümit ışığı belirmesini Amerikan Başkanı Trump’ın ısrarla konuya iyimser tarafından yaklaşması getirdi.

Bu iyimserliği sürdürmek, ısrarla barışı kovalamak lazım. Yoksa bu bölgede kavga etmek, kötümser olmak isteyenler için her zaman yeterince sebep var.

ÇOK OKUNANLAR