Amerika’da 1929 yılında başlayan “Büyük Ekonomik Buhran” kısa sürede Türkiye’yi de etkileyince, dönemin hükümeti, bunalımın etkisinin geçici olacağı varsayımıyla sadece 3 yıl yürürlükte kalmak üzere bir kanun çıkardı.
1930 yılının Şubat ayında çıkan bu kanun meşhur ‘Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu.’
Kanunun temel özelliği altın ve kıymetli madenler dahil bütün kambiyo hareketlerini kısıtlaması ve bu kısıtlamaların ne ölçüde yapılacağını belirleme yetkisini de Bakanlar Kuruluna vermesi.
Dediğim gibi üç yıllığına çıkarılan bu kanun defalarca yine üç yıllığına uzatıldı, nihayet 1970 yılında da sürekli kanun haline geldi.
Türkiye’de Bakanlar Kurulları bugüne kadar bu kanunun nasıl uygulanacağı, yani ülkemizdeki kambiyo rejimi ve kıymetli madenlerin ülkeye nasıl girip çıkacağı konularını düzenlemek üzere 32 kez karar aldı. Halen 1989 yılında çıkarılmış olan meşhur 32 Sayılı Karar yürürlükte. Bu kararın kendisinde sık sık değişiklik yapıldı ama yerine 33 Sayılı Karar çıkarılmadı aradan geçen 37 yılda.
Türk Parasının Kıymetini Koruma kanunu elbette en önce Merkez Bankası’nı ve bütün bankaları, sonrasında bütün ithalat ve ihracat yapan şirketleri ilgilendiriyor ama nihayetinde tek tek hepimiz de bu kanundan etkileniyoruz.
Bu kanuna aykırı davranışları nedeniyle hapse atılan insanlar hatırlıyorum; polis evinde dolar bulmuş mesela. Bugün pek çoğumuz cüzdanımızda yabancı para taşıyabiliyoruz. Zaten kredi kartlarımız var, yurt dışında da kullanabildiğimiz vs. Bunlar hep 32 Sayılı Karar sayesinde. Yani kanunun uygulamasının genişlemesi sayesinde.
Dün ilginç bir şey oldu, Anayasa Mahkemesi bu yıl Haziran ayında aldığı bir kararın gerekçesini web sitesinde yayınladı.
Mahkeme, 1930’da çıkmış olan Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nun birinci maddesini Anayasaya aykırı bulmuş ve iptal etmişti.
AYM’nin iptal gerekçesi özünde şu: Bu kanun Cumhurbaşkanına cezai düzenlemeler getirme yetkisi de veriyor, oysa bu yetki yasama organınındır, Cumhurbaşkanına yasama yetkisi verilemez.
Kağıt üzerinde çok güzel ve haklı bir karar. Ancak sorun şu: Bu kanun 1930 yılından beri yürürlükte ve ilk çıktığı günden beri yürütme organına (bugün cumhurbaşkanı, düne kadar bakanlar kurulu) bu yetkiyi veriyordu, yani ortada yeni bir şey yok.
Tabii şu denebilir: Konu Anayasa Mahkemesi’nin gündemine yeni geldi ve mahkeme bugün aldı bu kararı.
Ama bu da doğru değil. Çünkü Anayasa Mahkemesi geçmişte bu konuda en az iki kez daha karar almıştı; hem de 1961 Anayasası döneminde bu kanun için Adalet Partisi Meclis ve Senato Grupları tarafından açılan Anayasaya aykırılık iddialı davalarda. Bu davalardan ilki 1963 yılında, ikincisi ise 1964 yılında karara bağlanmış ve Anayasa Mahkemesi iki seferinde de “Anayasaya aykırılık yok” demişti.
Dediğim gibi AYM’nin bugün aldığı kararı ben ilke olarak doğru buluyorum ama hukukumuzda hala çelişki var. Meclis’in, yani yasama organının en temel yetkilerinden biri vergi koyma yetkisi. Oysa pek çok vergide oranları belirleme yetkisi düne kadar Bakanlar Kurulu’na, bugün ise Cumhurbaşkanına bırakılmış, yani fiilen vergiyi cumhurbaşkanı koyuyor veya kaldırıyor. Oysa bu yetkinin de parlamentoda olması gerekir.
Şimdi AYM kararı 9 ay sonra yürürlüğe girecek ama bugünden biliyoruz, artık fiilen bir Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunumuz yok. Hiç olmasa ne olur, sanki çok vahim bir sonuç doğurmaz gibi duruyor ama yine de uzmanların konuşması daha iyi bu konuda.
Bugün 10Haber’in başlığı durumu en iyi anlatan şey belki de: Anayasa Mahkemesi 1930 tarihli yasayı iptal etti, Türkiye birden bire dünyanın en liberal ülkesi oldu