Küresel iş ve siyasetin görkemli sahnelerinde “liderlik” genellikle kartvizitlere kazınmış unvanlarla, protokol sıralarında belirlenmiş koltuklarla ölçülür. Cumhurbaşkanı, CEO, Bakan, Başkan, Büyükelçi, General…
Her biri kudretin, sorumluluğun ve itibarlı bir anın simgesidir.
Ama asıl soru şudur: O koltuktan kalktığınızda, o imza kalemini bıraktığınızda, siz kim olarak kalırsınız?
Görev süresi bitince kimliğiniz de mi biter, yoksa şekil mi değiştirir?
Bir Unvan Dersi: “Ben Eski Değilim, Yedinciyim”
Bu sorunun cevabını ben yıllar önce Kenan Evren’in ağzından duydum. O dönemde Pekin Büyükelçiliği’nde görevli genç bir diplomattım. Kenan Evren, Cumhurbaşkanlığından ayrılmışti ama Çinli liderlerin ona atfettikleri önemi yansıtan özel bir davetle gelmişti Pekin’e.
Ziyaret programıni hazırlamak bana düşmüştü.
Doğal olarak tüm belgelerde ve programda “eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren” ifadesini kullanmıştım.
Damadı ilk eşimin kuzeni idi. Pekin’e geldiklerinde takdim edildik. Sohbetten sonra ona sundugumuz program dosyasini incelerken bana döndü, sert ama öğretici bir ses tonuyla dedi ki:
“Evladım, ben eski Cumhurbaşkanı değilim. Türkiye Cumhuriyeti’nin yedinci Cumhurbaşkanıyım. Bu ‘eski’ kelimesini bütün belgelerden çıkartın hemen ve doğrusunu yazın.”
O an, diplomasi okulunda öğrenilemeyecek bir dersti. Makamın zamana karşı direncini, kimliğin sürekliliğini ve unvanın yalnızca bir görev değil, bir miras olduğunu anlamıştım. Bilmem gerekiyordu belki ama hiç karşıma çıkamamıştı böyle bir ünvan ve isimlendirme konusu.
Dedigi gibi yaptık.
Ve o günden sonra emekli ve eski sözcüklerine karşı bir alerji oluştu bende.
Kültürler Üstü Bir Hassasiyet: ‘Former’ Yok, ‘President’ Var
Evren’in Bu “eski” kelimesine karşı gösterdiği hassasiyet sadece kişisel bir gurur değildi; aslında anlaşmıştım ki diplomatik kültürün yazılı olmayan bir kuralıydı.
İngiltere’de hâlâ “Prime Minister Blair” ya da “Prime Minister Johnson” denir. Washington’da “President Obama” veya “President Bush” hitabı devam eder.
Kimse “former” ya da “ex” demez, çünkü o unvan yalnızca bir dönem değil, bir kimliktir.
Bu saygı, bireyin geçmişteki görevine değil, o görevi taşıma biçimine duyulan saygıdır.
Bir liderin adı artık tarihin kayıtlarına kazındıysa, o unvan da onun kimliğinin bir uzvuna dönüşür.
Emeklilik Yok, Dönüşüm Var
Yıllar sonra televizyon programlarına, enerji zirvelerine veya uluslararası iş forumlarına katıldığımda, özgeçmişimde ya da alt yazıda “emekli diplomat” ifadesini görünce içimden aynı rahatsızlık geçer.
Kibarca düzeltirim:
“Emekli değilim, sadece cephe değiştirdim, yeni sulara yelken açtım .”
Çünkü diplomasi bir meslek değil, bir duruş, bir zihniyet, bir yaşam tarzıdır.
Ofis değişir, görev biter, ama o temsil refleksi, o denge duygusu, o sözcük seçme özeni hiç bitmez. Bugün enerji diplomasisi, stratejik yatırım ve uluslararası risk yönetimi alanlarında yaptığım her işte o diplomatik damar hâlâ atıyor.
Bu yüzden, kimliğini yalnızca bir kartvizitteki unvanla tanımlayanlara hep şunu söylerim:
Unvanlar geçici olabilir ama temsil ettiğiniz değerler kalıcıdır. Görevden ayrilmis tüm arkadaşlarıma da kartvizitlerindeki eski ya da emekli takisini silmelerini kendilerine güncel bir ünvan bulmalarını söylerim.
Norveç’in Tokyo ve Delhi büyükelçiliklerini yapmış dostum Arne Walther en akıllıca ünvanı bulmuş kendine bana kartvizitini uzattığında gördüm: “rice farmer”. Eşi hint asıllı ve bir pirinç tarlası almışlar onu işliyor kendisine pirinç çiftçisi olarak görüyor artık diğer ilunvankari unutmuş.
Kimlik Makamdan Büyükse, Misyon Sonsuzdur
Elbette unvanlara saplanmak, koltuğa tutunmak değil mesele.
Asıl olan, unvanın taşıdığı sorumluluk bilincini yaşamın her alanına yayabilmektir.
Bir kez liderlik ettiyseniz, artık o enerjiyi başkalarına aktarmakla yükümlüsünüz.
Gerçek “emeklilik” o bilgeliği toplumdan esirgememektir, yoksa maaş bordrosuna girmek değil.
Bu hassasiyet özellikle generallerde de güçlüdür.
Onlar da “emekli” ya da “eski” sıfatını sevmezler. Çünkü komutanlık bir meslek değil, bir aidiyet biçimidir.
“Paşam” ya da “Komutanım” hitabı, onların gözünde bir saygı ifadesi olmanın ötesinde, hayat boyu süren bir kimlik onayıdır. Üniforma çıkabilir ama sorumluluk duygusu kalır.
Bugün ister eski bir bakan, ister müsteşar, ister general ya da CEO olun…
Kendinizi “eski” veya “emekli” diye tanımlamayın.
O anda ne yapıyorsanız, ne hissediyorsanız, onu söyleyin: mentor, danışman, sanatçı, girişimci, düşünür…
Çünkü unvan, yalnızca bir görev değil, bir enerji biçimidir. Dönüşür, evrilir, yeni biçimlerde yaşamaya devam eder.
Kenan Paşa’nın o cümlesi hâlâ kulağımda çınlar:
“Ben eski değilim, yedinciyim.”
Bugün dönüp baktığımda, o sözün sadece bir kişisel itiraz değil, bir yaşam felsefesi olduğunu görüyorum.
Makamdan ayrılabilirsiniz ama misyonunuzdan değil.
Ve belki de liderliğin en olgun, en insani hali tam da budur:
Unvandan değil, kimlikten güç almak.
“Unvan bir süs değildir; omuzda taşınan bir sorumluluktur.”