Artık hakikat, doğruda değil
19 Ekim 2025

Kendimizi kendi egomuzdan özgür bırakamadığımız için, bunu gerçekte istemeye niyetli ve razı olmadığımız için, ‘kavrayamadığımız’ her insanlık insanlık durumu onu ‘nasıl yaşadığımızda’ gizli.

Kendini yanlış anlayan, ‘tanımaya açık olmayan insan’, iç çelişkilerini bastırmak için “sahte tutarlılıklar” (kendini rahatlatıcı gerekçeler) üretiyor.

Kendine anlattığı ‘hikâyeyi’ korumak için ‘gerçekliği bükme’ başlıyor.

Her söz, her tavır , esasında kendi tercihlerinin peşinde olunan ‘onayına’ dönüşüyor.

Bu, modern çağın en yaygın psikolojik formu.

İnsan kendini “tutarlı” sanıyor, çünkü çelişkilerini duyamıyor. Oysa o ‘iç sesine derisi kalınlaşmak, ‘iç gerçekliğin’ ölmesi demek.

Böyle biri artık ‘hakikatle’ değil, hakikatin ‘teatral’ bir versiyonuyla ilişki kurar. Gerçekliği yaşayamaz.

Kendini inandırdığı, ona iyi gelen bir versiyonla ‘tribünlere’ oynar. ‘Sevin beni’ bekler.

Tribünlere oynamak onun kendine seçtiği temsil biçimidir.

Bugün toplumlar da bireyler gibi kendini yanlış anlıyor.

“İlerleme”, “özgürlük”, “kimlik”, “aidiyet” gibi kavramlar çoğu zaman ‘içeriğini kaybetmiş’, ama hâlâ birer ‘sembol’ gibi taşınıyor.

“Kolektif bilinç”, bir tür ‘kendini yanlış anlamanın tiyatrosuna’ dönüşmüş durumda.

Bu durumun sonucu, ‘gerçeklikten kopuk’ ama ‘kendini doyurucu gelen’ bir yaşantı biçimi.

Herkes kendi “hakikat versiyonu”nda yaşamayı seçiyor. Gerçek artık ‘ortak’, birlikte yaşanan bir şey değil, ‘kişisel bir kurgu’.

“Gerçeklikten kopuk” ama duygusal olarak “gerçek” bir hayat.

‘Kendini yanlış anlayan’ insan, dış dünyanın anlamını da kendi içindeki kırık aynadan görür.

Gerçekliği doğrudan değil, yansımalardan yaşar.

Ama o ‘yansımalar’ bazen öyle yoğun, öyle tatmin edici olur ki, insana “hakikatten daha hakiki” gelir.

Bu, çağımızın paradoksu.

Kendi yanılgımızda tutarlıyız; bu da bize ‘sahte bir bütünlük’ duygusu veriyor.

-Babama-

ÇOK OKUNANLAR