Bakan Fidan: Gazze’de şu an garantör değil arabulucuyuz
19 Ekim 2025

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail ile Hamas arasında Gazze’de elde edilen kırılgan ateşkeste Türkiye’nin oynadığı role açıklık getirme ihtiyacı duydu.

Dün gece, Ülke TV’de canlı yayına katılan Fidan, İsrail’e yüzde 100 güven beklemenin doğru olmadığını, önemli olanın uluslararası toplumun burada gerekli baskı mekanizmasını İsrail’in üstüne koyacak bir farkındalığı üretmesi ve bunun eyleme dönüşmesi olduğunu vurguladı.

“Garantörlükle ilgili netleştirmeler yapmam gerekiyor kamuoyunun bilgisi için. Bizim şu ana kadar oynadığımız rol, arabulucu rolü. Bu savaşın durdurulması için. Filistin davasına desteğimiz, yakınlığımız, inancımız dolayısıyla onlar üzerindeki bu samimiyetimizi, bu meselenin çözümü için kullandık” diyen Fidan, Amerikalıların da İsraillilerle aynı türden bir ilişkisinin olduğunu aktardı.

Fidan, Türkiye’nin Filistin konusunda oynadığı rolün “arabulucu” rolü olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

“Şimdi şu anda oluşturulmuş erken görev gücü dediğimiz, mevcut arazideki ateşkes anlaşmasından çıkacak birtakım sıkıntılar oluyor. İlk birkaç, ilk 72 saat önemliydi. Orada bazı operasyonel sorunlar oldu. Rehinelerin, cesetlerin verilip verilmemesiyle ilgili sorunlar çıktı. Bazıları kasıtlı yapılıyor dedi. Bazıları işte teknik imkansızlık var falan. Onları çözmek için oluşturulmuş bir grup var. İletişim rahat olsun diye. Orada arkadaşlar görev alıyorlar. Fakat onun dışında şu anda yapılandırılmış, üstünde karar kılınmış, görev tanımı, angajman kuralları belirlenmiş bir durum yok.

Şu anda (Donald) Trump’ın barış planında süzülen üç kurumsal mekanizmanın kavramı var. Görev gücü, barış konseyi ve istikrar gücü. Şimdi bunların niteliği, görev tanımları ve kompozisyonları konusunda erken tartışmalar devam ediyor. Bunlar hayata geçtiği zaman… Ama biz şunu söylüyoruz, garantörlükle ilgili. Cumhurbaşkanı’mızın bizlere verdiği yetki alanı şu, yani bizim gerek Milli Savunma Bakanlığı gerek istihbaratla yaptığımız koordinasyon neticesinde de Filistinlilerin de kabul edeceği bir anlaşma çıkarsa, burada üzerimize düşen görev neyse, bunu yapmaya hazırız. Resmi olarak söylediğimiz söylem şu, iki devletli çözüm hayata geçerse, biz burada fiili garantör olma sorumluluğunu almaya hazırız. Çünkü bu çok önemli bir şey. Bunun altına her devlet giremez. Yeter ki 1967 sınırlarına dayalı bir devlet Filistinlilere verilsin. Herkesin eşit olduğu, egemen olduğu bir yapı ortaya çıksın.”

Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde düzenlenen ve Gazze’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını konu alan barış zirvesinde varılan mutabakata, atılan imzalara ilişkin Fidan, “Tarihi bir imzaydı. Hem Gazze hem bölge hem de Cumhurbaşkanımızın küresel liderlik rolünün tekrar ortaya konması için fevkalade önemliydi.” ifadelerini kullandı.

Her şeyin bitmediğini, yeni başladığını aktaran Fidan, devam eden soykırımın durması, 2 milyon insanın karşı karşıya kaldığı çaresizliğin bir an önce son bulması, vatanlarından edinmelerinin önlenmesi, Filistin halkının tekrar ikinci bir sürgün yaşamasının önüne geçilmesinin kendilerinin stratejik önceliklerinden olduğunu vurguladı.

“İşgal devam ettiği sürece, bir karşı duruş, bir direniş her zaman için olacak”

Fidan, İsrail’in Gazze’ye yönelik daha önceki tarihlerde yaptığı saldırılarla ilgili de çalışmalarda bulunduğunu aktararak, “O günden bugüne çıkardığımız derslerin arasında en önemli olan şu: Eğer kalıcı bir çözüm olmazsa iki devletli çözüm hayata geçmezse, biz bugün bu savaşı durdurabiliriz, bu soykırımı durdurabiliriz ama bir müddet sonra 5-6 sene sonra tekrar bir savaşı daha göreceğiz. Çünkü işgal devam ettiği sürece, zulüm devam ettiği sürece bir karşı duruş, bir direniş her zaman için olacak. Uluslararası topluma biz bunu anlattık” değerlendirmesinde bulundu.

Gazze’deki saldırıların sadece bölgede kalmadığını farklı ülkelerin siyasetinde ve halkları arasında negatif bir etkiye yol açtığını belirten Fidan, insanlık vicdanının bunu taşıyamadığını söyledi.

İsrail’in yıllardır oluşturduğu illüzyonun, demaske ve deşifre olmuş durumda olduğuna dikkati çeken Fidan, soykırımın durmasının bu illüzyonun ortadan kalkmasıyla mümkün olduğunu dile getirdi.

Fidan, “Bundan sonraki hedefimiz bu yapılan mutabakatın, insani yardımların devam etmesi, Filistinli bir heyetin Gazze’deki yönetimi devralması ve iki devletli çözüme gidilmesi” dedi.

Filistin Devleti’ni tanıyan 150’den fazla devletin olduğunu söyleyen Fidan, bu devletin hayata geçirilmesi için şu anda çalışılması gerektiğini kaydetti.

Fidan, Gazze’de İsrail’in saldırılarında hayatını kaybedenlerle ilgili ortaya çıkan rakamların 70 binden daha fazla olabileceğini belirterek, “(Hayatını kaybedenlerin sayısının 70 binden daha yüksek olduğu hakkında) Ben böyle inanıyorum açıkçası. Yani matematiksel bir veri vermek yıkımın tabiatından dolayı zor olabilir ama savaşın işleyişini bildiğim için orada özellikle kameralar önünden kaçırılan çok fazla katliamın olduğunu, infazın olduğunu da düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

İsrail’in oluşturduğu illüzyonun yok olduğunu ifade eden Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Gazze için yoğun bir mücadele içerisine girdiklerini söyledi.

Fidan, Filistin meselesinin her zaman uluslararası sorun olarak tanındığını ama uluslararası ortak bir çabanın ortaya konmadığını aktararak, şöyle devam etti:

“Bu sefer savaş ilk başladığında biz İslam İşbirliği Teşkilatına dedik ki, Müslüman ülkelerin tamamını, coğrafi olarak, demografik olarak temsil eden bir grup kuralım ve dünya kamuoyunun karşısına öyle çıkalım. Biz Müslümanlar olarak dünya nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşturan Müslümanlar olarak diyoruz ki, buna artık seyirci kalamayız herhalde. Yani aslında burada şöyle bir şey oldu. Beraber ortaya koyduğumuz bu çabanın özellikle Cumhurbaşkanımızın New York’ta diğer, yedi lider bir araya gelip (ABD Başkanı Donald) Trump’la görüşmesi ve akabinde olayların birden hız kazanması, Amerika’nın kayıtsız şartsız İsrail destekçiliğinden bir arabuluculuk rolüne evrilmesi bir noktada şu andaki geldiğimiz sürecin başlatıcısı oldu ve İslam ülkeleri arasında da aslında çok ciddi bir dayanışma ruhunu da artırdı.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu ana kadar uzun verimli liderliğinin ortaya çıkarttığı güç, etki, nüfuz ve güvenilirliğine değinen Fidan, “Yani çizgisinin düzgün olması, karakterinin güvenilir olması ve dünya kamuoyunda tanınır olması burada diğer ülkelerin, arkasında saf tutmasını sağladı ve gittik tek bir dille Trump’la konuştuk.” dedi.

Fidan, İngiltere, Kanada, Avustralya, Fransa, Portekiz gibi ülkelerin Filistin’i devlet olarak tanımasının “önemli bir adım” olduğunu aktararak, iki devletli çözüme gidildiği zaman Türkiye’nin garantör olmaya hazır olduğunu dile getirdi.

“Başlayacak olan savaş değil, başlayacak olan tekrar soykırım”

Fidan, Gazze’de ateşkesin bozulması halinde Ankara’nın refleksine ilişkin şunları kaydetti:

“Ateşkesin bozulması şu demek, İsrail elindeki ezici silah üstünlüğünü kullanarak savunmasız Filistinlileri öldürüyor. Orada klasik manada bizim bildiğimiz bir savaş olmuyor. Bu savaş ilk belki birkaç ayda vardı. Yani Hamas da füze fırlatıyordu, birtakım karşılıklar veriyordu. Ama daha sonra İsrail savaşı havaya taşıyınca tamamıyla, 24 saat istihbarat toplama ve toplanan hedeflerin imhasına yönelik gidince, zaten ilk birkaç ayda önceden tespit ettiği bütün hedefleri, binaların içindeki insanlarla birlikte yok etti. Daha sonra teker teker, kasaba kasaba, şehir şehir, köy köy yok etmeye başladı. Şimdi bu anladığımız manada bir savaş yok. Yani o sana üç tane vuruyor, sen de bir tane vuruyorsun manasında bir katliam var, bir soykırım var. Dolayısıyla biz hep onu söylüyoruz. Başlayacak olan savaş değil, başlayacak olan tekrar soykırım. Dolayısıyla uluslararası toplumun bunun farkındalığıyla hareket etmesi lazım.”

İsrail’in rehineler konusunda suistimaller yaptığına dikkati çeken Fidan, şu anda rehine bahanesinin de olmadığını, İsrail’in Filistin halkını aç bırakması ve öldürmeye devam etmesi için hiçbir gerekçesinin olmadığını vurguladı.

Fidan, Filistin konusunda batıda bölünmeler yaşandığını belirterek, “Herkes bölündü. O zaman diyecek ki biz bugüne kadar bütün dünyaya bir batı üstünlüğü, sadece teknolojik, siyasal üstünlük, ekonomik üstünlük değil, moral üstünlük propagandası yaptık ama biz geldiğimiz noktada barbarlığa göz yuman biriyiz. 1940’lı yıllarda tarihin yanlış tarafındaydık, 2025’e geldik, yine yanlış tarafındayız.” ifadelerini kullandı.

Soykırımı kim yaparsa yapsın karşı durduklarının altını çizen Fidan, ancak Batılı ülkeler için durumun böyle olmadığını dile getirdi.

Rasyonel düşünen bir aktörle karşı karşıya olmadıklarını, metafizik olarak sapkın bir anlayışla karşı karşıya olduklarını söyleyen Fidan, bu durumda dünyevi bir rasyonaliteyle yapılacak bir şey olmadığını aktardı.

Fidan, şu andaki en büyük rollerinin, stratejik perspektif çizip, organizasyonu yapıp ve herkesi mobilize etmek olduğunu kaydetti.

Dünya genelinde düzenlenen Filistin’e destek eylemlerine değinen Fidan, “Bu sel siyasi olarak birçok şeyi götürür.” dedi.

Gazze’nin yeniden inşasıFidan, Gazze’nin yeniden inşasına ilişkin şunları kaydetti:

“Türkiye’ye bırakılsa, 6 Şubat depreminden sonra ortaya koyduğu kısa süredeki çabayı, profesyonelliği bütün dünya gördü. Yani keşke yaşanmasaydı, yaşandı. Ama arkasında hemen sorumlu bir devlet anlayışıyla bizim ortaya koyduğumuz bir profesyonel hizmet var. Bu hizmetin aynısının Gazze’de tekrar etmemesi için bir sebep yok. Ama burada elini taşın altına koymak isteyen başka ülkelerde bir rol dağılımı, bir masraf paylaşımı gerekiyor. Buna yönelik şu anda tartışmalar devam ediyor.

Benim gördüğüm, sadece önden söyleyebileceğim, şu anda güvenlik ve barış alanında ateşkes devam ederse yapılacak donörler konferansıyla aslında bir şekillenme olacak ve bu şekillenmeyle beraber süreç başlayacak, bir defa kaynak bulunması gerekiyor. Yani Dünya Bankası’nın ve başka kuruluşların, başka devletlerin yaptığı maliyet analizleri var. Bu maliyet analizlerinin ortaya koyduğu konular var.”

İsrail’in Gazze’deki saldırıları sonrası oluşan hasara ilişkin “tazminat”ın olması gerektiğini belirten Fidan, bu konunun hukuki olarak çalışılması gerektiğini ve bunun zaman alabileceğini söyledi.

“Gazze’nin bir an önce altyapısının inşasına başlamak gerekiyor. Burada Türkiye, Cumhurbaşkanımız kaç defa deklare etti, mevcut şartlar uygun olduğunda şirketleriyle, devlet organlarıyla, finansal yapısıyla, her şeyle alana girmeye hazır. Sadece Türkiye değil, uluslararası toplum burada mobilize olmaya hazır. Bunu organize etmek gerekiyor.” diyen Fidan, burada en önemli hususun bu kadar çalışan ve iş makinesinin alana sokulması için ateşkesin devam ediyor olması ve bozulmayacağına ilişkin de bir şey olması gerektiğini vurguladı.

Fidan, İsrail’de bazı yorumcuların Türkiye’ye ilişkin ithamlarına değinerek, “bunu aslında biraz stratejik körlük veya cahillik olarak” nitelendirerek, bunların kendi toplumlarını, kendi kamplarını “gazlamak” için ortaya attıkları bir şey olduğuna dikkati çekti.

Türk dış politikasıyla ilgili “yeni Osmanlı” ithamlarına ilişkin konuşan Fidan, şöyle devam etti:

“Bu aslında Körfez’de çok kullanıldı. Çok şükür artık böyle bir şey yok. Körfez’de Türkiye ile diğer İslam dünyasının mensuplarının dayanışmasını önlemek için tarihteki belli kavramların ve olayların bugüne yanlış taşınması ve programda unsur olarak kullanılması dediğiniz gibi yeni Osmanlıcılık meselesi. Suriye’de bunu denediler. Suriye’de dediler ki ya, işte bu Türkiye’nin zaferi, Türkiye gelecek burayı domine edecek, her şeyi yapacak vs. Biz dedik ki yok, bu sorun hepimizin sorunu. Biz hepimiz kardeşiz, bu insanlar hepimizin kardeşi. Hepimiz el ele verip bu insanlara yardım etmek zorundayız. Bu bölge hepimizin bölgesi. Gelin Suriye’den başlayalım, bölgesel sorunları beraber sahiplenelim. Ve bölgeye, Cumhurbaşkanımız yeni bir kavram getirdi. Yani rekabeti değil, işbirliği. Biz birbirimize rekabet edeceksek hayırlı rekabet ederiz. Ama birbirimize çelme atmak için, yok Türk dominasyonu, yok Fars dominasyonu, yok Arap dominasyonu, bizim bu dominasyon işleriyle kardeşlerimize karşı işimiz yok. Bizim olgun devlet olarak bir araya gelip, el ele verip, 21. yüzyılda diğer ülkelerin yaptığı gibi nitelikle işbirliği yaparak kalkınmayı, güveni, refahı sağlamamız gerekiyor.”

Fidan, Türkiye’nin çok güçlü bir ülke, çok güçlü bir liderliği olduğunu belirterek, Türkiye’ye duyulan güveni kendi gücünü dominasyon için değil, işbirliği için kullandığını aktardı.

“Putin ile Şara görüşmesi olması gereken bir diyalog”

Fidan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın bir araya gelmesine ilişkin ise şunları kaydetti:

“Olması gereken bir diyalog. Diyalog her zaman iyidir. Şu olgunluğa da şapka çıkarıyorum. Gerçek devlet adamlarında oluyor. Biz de aynısını defalarca yaşadık. Kavga ettik, biz de insanlarla oturduk, konuştuk. Kavga ederken de konuştuk. Şimdi yani Ahmet Şara ve arkadaşları yani Rusya, Esed’i desteklerken İranlı milisleri desteklerken karşı kamplardı ve savaşıyorlardı.”

Bunun hemen sonrasında Rusya’nın yeni gerçekliği kabullendiğini belirten Fidan, Şara’nın da radikal bir tavır koyarak Rusya ile görüştüğüne işaret etti.

Fidan, “Sorumlu davrandığını düşünüyorum. Tabii ki bizim istişarelerimiz oluyor. Yani o istişarelerde biz her zaman için yüz yıllara dayanan, bin yıllara dayanan devlet geleneği, devlet tecrübesini aktarmaya çalışıyoruz. Yani yeni devletleşmelerin kafasını sağa sola vurarak, büyük riskler alarak bir şeyler öğrenme lüksü yok.” diye konuştu.

“Suriye meselesini çok ciddi yürütüyoruz”

Fidan, Şam yönetimiyle yoğun temas halinde olunduğunu belirterek, iki ülke arasında yapılan üst düzey ziyaretleri anlattı.

“Suriye meselesini çok ciddi yürütüyoruz. Cumhurbaşkanımızın o konuda ilk günden itibaren koyduğu bir yapısal konu var. Birincisi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Bey başkanlığında yürüyen ilgili bakanlıkların katılımıyla kurulu bir üst strateji kurulu var. Suriye’ye yönelik mevzuların bir an önce götürülmesi. Bu mültecilerle ilgili konu, alanda konu, enerji konusu, ticaret konusu, gümrük kapıları konusu, yardımlar konusu, çok detay isteyen konu var.” diyen Fidan, bunun yanı sıra Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz’ın koordinatörlüğünde teknik koordinasyon komitesi olduğunu hatırlattı.

Fidan, Suriye’de devlet kurumlarının ve kurumsal kapasitelerin çok yeni olduğunu ve bunun inşa edilmesi gerektiğini belirterek, şunları aktardı:

“Sizin istediğiniz profesyonellikte, sizinle işbirliği, muhataplığı içerisine giremeyebilir. Bunu da normal kabul etmek gerekiyor. Bazı yerlerde onu da biz kendi üstümüze alıyoruz ama günün sonunda Türkiye-Suriye ilişkileri, Türkiye’nin Suriye merkezli konularda başka ülkelerle ilişkileri çok planlı ve sistemli şekilde gidiyor.”

Suriye’deki merkezi idarenin otorite tesisinin ne aşamada olduğuna yönelik soruya Fidan, “Çok yakından takip ettiğimiz bir konu. Şimdi birinci büyük proje, ülkedeki silahlı grupların tek bir silahlı kuvvetlerin yapısı altında toplanması. Ben, YPG filan daha kastetmeden söylüyorum. Direniş grupları, muhalif gruplar, ayrı ayrı silahlı gruplar kuzeyde, güneyde. Şimdi burada büyük bir geçiş, büyük ölçüde sağlandı” yanıtını verdi.

Fidan, detaylar olduğuna ve onların yürütülmesi gerektiğine işaret ederek, genel mutabakatın ve kabulün sağlanmasının önemli olduğunu vurguladı.

Suriye’de işlerin iyi yönde gittiği sırada Lazkiye’de, Süveyda’da olaylar çıktığını hatırlatan Fidan, “YPG, 10 Mart anlaşmasından geri adım atan bir frene basma ameliyesine girdi ve kurumsal kapasite inşası, ülke normalleşmesi faaliyetleri bir an için inkıtaya uğrayıp sistem bütün ağırlığını ve dikkatini bu ortaya çıkan kriz alanlarına odaklandırdı” diye konuştu.

Kriz alanlarının iyi yönetilmesi gerektiğini ve bu konuda ciddi mesafeler alındığını vurgulayan Fidan, “En büyük risk, İsrail yayılmacılığının Suriye üzerinden devam etme riski; en fazla konuştuğumuz, istişare ettiğimiz, Amerikalılarla da görüştüğümüz konu, bu konu. İsrail’in şundan vazgeçmesi gerekiyor. Onu anlatmak gerekiyor onlara, onunla biraz meşgulüz, dolaylı veya direk yollarla. Kendisine komşu ülkeleri zayıf, bölünmüş bırakarak, başkasının güvensizliği ve zayıflığı üzerinden güvenlik üretmek çok riskli ve tehlikeli bir strateji. Şu ana kadar devam ettikleri bu, onların dünyasında” dedi.

Bakan Fidan, Mısır ve Ürdün’de bunların olduğunu ancak Türkiye’ye uzakta olduğu için Türkiye’nin birinci dereceden müdahil olma durumunda olmadığını kaydetti.

“Suriye meselesi, birinci dereceden milli güvenlik meselesi”

Suriye meselesinin Türkiye için birinci dereceden milli güvenlik meselesi, fiziksel bir sorun olduğunun altını çizerek, şunları dile getirdi:

“Orada olan biten her şey benim buradaki toprak bütünlüğümle, vatandaşımın malıyla, canıyla, kanıyla alakalı bir konu. Devlet olarak bu sorumluluğu üstüme alıp ona göre davranmak zorundayım. Şimdi bunu bu şekilde sistematize ettiğiniz zaman ortaya koyduğunuz tavırlar da ona göre ister istemez gelişiyor. Bizim buradaki mesajımız çok net: Suriye, İsrail’de dahil kimseye tehdit olmasın ama hiç kimse de Suriye’ye tehdit olmasın. Herkes otursun, kendi sınırları neredeyse o sınırlar üzerinden kimse kimsenin sınırına, toprağına, işine gücüne karışmasın, hayatına devam etsin. Bizim istediğimiz bu. Ama sen, ‘Bunlar Sünni Arap Müslümanlar, biz bunların niyetini okuyoruz, 50 yıl geçtikten sonra bunlar güçlenirlerse, bana bilmem bir şey yapacaklar, onun için ben şimdiden bunları böleyim, parçalayayım, yutayım, kaos içerisinde bırakayım, sıkıntı üreteyim.’ diye bir güvenlik politikası geliştiriyorsan, bu çok tehlikeli politika.”

Bu politikadan sadece Suriye’nin etkilenmediğini, çevre ülkelerin de etkilendiğini anlatan Fidan, kriminal grupların da dini ögeleri kullanarak DEAŞ maskesi altında ortaya çıkmasının ayrıca incelenmesi gerektiğini söyledi.

Fidan, gerekli görüşmelerin ve planlamaların yapıldığını aktararak, yakın zamanda ABD, Türkiye ve Suriye’nin üçlü toplantı yapmasının planlandığı bilgisini paylaştı.

Suriye’ye geri dönen sığınmacılar

Suriye’ye geri dönen sığınmacıların sayısıyla ilgili soruya yanıt veren Fidan, “500 bine yakın mültecinin geri dönmesi söz konusu. Biz sınırdan gidenler üzerinden ölçüm yapıyoruz ama Suriye’ye geri dönüş sadece Türkiye üzerinden olmuyor. Başka ülkelerden de geri dönüşler var. Bir de Türkiye’den dönenlerin miktarı var, bir de Suriye’ye geri dönenlerin toplam miktarı var.” diye konuştu.

Fidan, Suriye’de istikrar ve güven devam ettikçe nüfusta artışın sürdüğünü belirterek, iş gücü ihtiyacının ortadan kalkması, ekonominin işlemesi, hayata geçmesi, fabrikaların çalışması, bürokrasinin çalışması için bu nüfusun dönmesine ihtiyaç olduğunu vurguladı.

“Arapların olduğu bölgeden YPG’nin çekilmesi birinci öncelik”

Bakan Fidan, 10 Mart mutabakatına ilişkin soruya, “Nüfusu Arap olan yerlerden YPG’nin behemehal çekilmesi birinci öncelik, birinci aşamada olması gereken konu. Ama bu henüz hali hazırda uygulamaya başlanmış bir konu değil. Burada Arap aşiretlerinde de belli miktar zaten baştan beri bir rahatsızlık hep var. Herkes şu anda bu çözülecek diye bekliyor, çözülmemesi durumunda çok ciddi çatışmaların çıkacağını ön görmek aslında mümkün. Şu anda Arapların olduğu bölgeden YPG’nin çekilmesi birinci öncelik” yanıtını verdi.

Mevcut devam eden birtakım görüşmeler olduğunu ancak halihazırda bir içerik olmadığını ifade eden Fidan, şunları aktardı:

“Şimdi özellikle silahlı unsurların entegrasyonu konusundaki keyfiyet ne olacak konusu, kendi aralarında tartışılan bir konu. Deyrizor’un devri söz konusuydu. Deyrizor’u biliyorsunuz, Arapların çoğunlukla yaşadığı bir yer. Deyrizor ve o vilayet etrafındaki diğer nahiyeler. Deyrizor’un da o konuda henüz bir kağıt üzerinde mutabık kalınmış değil. Burada YPG’nin maksimalist bir tutum içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu işgalci tavrının, bu sömürgeci tavrının bir an önce ortadan kalkması gerekiyor.”

Mutabakatın olumsuz çıkması sonucunda Türkiye’nin olası tutumuna ilişkin soruyu yanıtlayan Fidan, Türkiye’nin Suriye ile bu konuda bir işbirliği içerisinde olduğunu hatırlattı.

Fidan, “Amerikalı dostlarımızla da konuşuyoruz. Onlar biliyorsunuz YPG ile de konuşuyorlar. Her üç tarafla da konuştukça kim ne kadar rasyonel, kim ne kadar gayri rasyonel ve neyi ne kadar makul istiyor, ortaya çıkıyor. Biz bunu defaatle söyledik, bizim için sorun kendi milli güvenliğimizle alakalı bir sorun. YPG, henüz halihazırda Türkiye’nin milli güvenliği için tehdit olan unsurlardan vazgeçtiğine ilişkin bir deklarasyonda veya eylemde bulunmuş değil. Bunun da nasıl olacağına ilişkin bir şey yok” dedi.

Bakan Fidan, Irak, İran kökenli PKK militanlarından nasıl kurtulunacağına ilişkin yol haritası, Türkiye’ye yönelik tünellerin, füze sistemlerinin, diğer başka unsurların ortadan kaldırılacağına ilişkin bir şey sunulmadığını vurguladı.

Trump yönetiminin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ı aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi olarak atadığını, Lübnan meselesiyle ilgilendiğini hatırlatan Fidan, Barrack’ın bölgede daha fazla özel temsilci rolü üstlendiğini belirtti.

Fidan, “Aslında Ankara üzerinden bölgeye yaklaşımı fevkalade önemli. Burada yürüyen çalışmalar var. Bir defa Trump yönetimi, Suriye’deki duruma, başka yerlerdeki durumlara olduğu gibi yeniden topyekun kendi Trump yönetimi yaklaşımını getirme peşinde, bunu görüyoruz. Bu oluşturulurken bizim ortaya koyduğumuz yapıcı tutum, tavır önemli” şeklinde konuştu.

PKK’dan sadece Türkiye’nin etkilenmediğini, şu anda en az etkilenen ülke durumunda olduğunu, en fazla etkilenenin de bu virüsü taşıyan ülkeler olduğunu söyleyen Fidan, “Biz zamanında çok dedik bu PKK meselesini. ‘Bakın, bu adamlar virüs kardeşim. Türkiye güçlü bir ülke. Bizi biraz hafif ateşlendirir ama bu size girdi mi sizi öldürür. Kaldıramazsınız siz, siz zayıfsınız, imkanlarınız, bedeniniz, gücünüz zayıf, almayın bunu. Alırsanız ölürsünüz. Taşıyamazsınız. Bana hastalık bulaştıracağım diye kendin ölüyorsun kardeşim. O da ayrı bir stratejik zihniyet geriliği işte.” dedi.

ÇOK OKUNANLAR