Sabahları çok erken uyandığım için akşamları belli bir saatten itibaren telefonuma bakmamaya başlıyorum, zaten çoğu insana göre bir hayli erkenden de yatıp uyuyorum.
Dün akşam bir de maçlar falan vardı, telefonumla bağımı epey erken kestim. Sabah bir uyandım, sadece WhatsApp’ta 300’den fazla mesaj birikmiş.
Herkes gibi ben de bu mesajlaşma uygulamasında bazıları istemim dışı bir sürü gruba mensubum. Bu 300’den fazla mesaj o gruplardan gelmişti çoğunlukla, ki gruplar arasında siyasetle prensip olarak ilgilenmeyen tipik geyik grupları bile vardı ve herkes Kıbrıs seçimini konuşuyordu.
Malum, KKTC’de dün Cumhurbaşkanı seçimi vardı. Türkiye’de iktidarın büyük desteğine sahip mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar seçimde ağır bir hezimete uğradı, ‘Kıbrıs’ın CHP’si’ diyebileceğimiz muhalefetteki CTP’nin adayı seçimi büyük bir farkla (yüzde 63) kazandı.
İşte bu durum; yani Cumhur İttifakı’nın ama en çok Tayyip Erdoğan iktidarının Kıbrıs’ta ağır bir yenilgiye uğraması, benim mensubu olduğum gruplarda büyük bir sevinç yaratmış gibi duruyordu. “Darısı başımıza” lafını kaç kere okuduğumu saymadım bile.
Aslına bakacak olursanız Kıbrıs seçiminin Türkiye için temsil ediciliği hem var hem yok.
Var, çünkü Kıbrıs Türkiye’nin ister istemez bir uzantısı. Orada da TL kullanılıyor, buradaki ekonomik kriz oraya da yansıyor, Türkiye’nin büyük şehirleriyle Kıbrıs arasında azımsanmayacak bir trafik var her gün.
Şöyle diyebilirim: Bir sıradan İstanbullu’nun hayatında en azından bir kez Kıbrıs’a gitmiş olma olasılığı Van’a gitmiş olma olasılığından daha fazla.
Ama elbette şunu da görmeliyiz: Türkiye’nin herhangi bir şehrindeki yerel seçimin sonucu Türkiye geneli için ne kadar temsil ediciyse Kıbrıs’ınki de o kadar temsil edici işte.
İktidarın yıpranması, ekonomik sorunlar ve iktidarın sorunlara çözüm bulmakta zorlanması, bizi geleceğe taşıyacak projeler yerine geçmişin başarılarıyla yetinmesi Türkiye’de neye sebep oluyorsa Kıbrıs’ta da ona sebep oluyor. Muhalefete enerji veren, seçmeni muhalif adaylara yönelten duygu paralel.
Nitekim Türkiye’de genel olarak muhalefetin aslında dün sabah saatlerine kadar bile çok da farkında olmadığı Kıbrıs seçimine sevinmesi bence bu paralel duyguyu görüyor olmasından, o duygudan kendine bir sevinç çıkarmasından kaynaklanıyor. Yoksa Türkiye’de ezici çoğunluğun dün Kıbrıs’ta seçimi kazanan Tufan Erhürman’ın adının ilk kez duyulduğundan kuşkum yok.
Bana soracak olursanız dün Kıbrıs’ta yaşanan, 2024 31 Mart’ta Türkiye’de yaşanandan farklı değil; aynı duygunun devamından söz ediyoruz. Türkiye’de nasıl muhalefet, en çok da CHP yükselişteyse Kıbrıs’ta da aynısı oldu.
Ama unutmayın, bizim açımızdan KKTC’deki seçim bir yerel seçim. Zaten o yüzden 31 Mart kıyaslaması yapıyorum.
Ülkemizde 31 Mart yerel seçiminde doğan duygu ve CHP’nin birinci parti olmasını beraberinde getiren yeni siyasi gerçek bugün de geçerliğini koruyor. O vakitten beri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve partisi bu yeni siyasi gerçeği değiştirmek, yeniden önde olabilmek için ellerinden geleni yapıyor ama bu yapılanların bir bölümü yargı eliyle ve CHP’li siyasetçilerin hapse atılmasıyla gerçekleştiği için o siyasi gerçek değişmiyor, tam tersine iktidar açısından giderek kökleşiyor.
Türkiye, benim gördüğüm sabırla seçimi bekliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da o seçimi mümkün olduğu kadar geciktirerek ve kendisi açısından seçenekleri hep açık bırakarak durumunu düzeltmeye çalışıyor.
31 Mart’tan bugüne geçen 19 ayda bunu başaramadı, aksine son 7 aydır Ekrem İmamoğlu’nu hapiste tutarak yapabileceği en büyük siyasi hatayı yaptı, bugün de o hatasında ısrarlı.
O yüzden KKTC seçimi sayesinde Türkiye’de doğan duyguyu anlamak kolaylaşıyor. Ama yine de abartmamak gerek.