Kötülüğün Estetik Provası
21 Ekim 2025

Pembe Panter’i analım, içlerinde Burgundy’deki Hieron Müzesi‘ni izleyen Louvre da var mıydı bilmiyorum, ama konusu müzeler dahil önemli bir yerin soyulması olan çok film hatırlıyorum.

Ürkütücü: Eğer bir kötülük insanların aklından hayâl olarak geçmişse, bir gün gerçekte yaşanıyor diye özetleyebileceğim bir kâbusum var ve giderek de artıyor. 

Sinemada olduğu gibi bugün erişilen ve bir marifet sayılan ileri teknolojiyle Gazze’de devam eden korkunçluğun ötesi, onun vaktiyle çekilmiş benzer bir film gibi şimdi canlı seyredilmesi, vahşiliğe açık-gizli bütün destekler, ardındaki iğrenç hesap-kitaplar, kan dondurucu suskunluğumuz, sahtelikler ve paçalarımızdan akan iki yüzlülük, yapmacık, gizli utanç 

Esasında en büyük hırsızlık, müzelerde değil, zihinlerde gerçekleşti. 

Kendimizi çaldık. 

Hakikât denilen şey, korunacak bir değer olmaktan çıkıp, icap ederse bozuk para gibi kullanılacak pop bir nesne hâline geldi.

Belki de hiçbir vitrine konulmayan, hiçbir güvenlik kamerasının yakalayamayacağı bir gerçek olarak, İnsan, artık kendisini soyarken bile yaptığına alkış tutabiliyor. 

Maksat heyecan, yenilik.

Çalınan şey -müthiş bir nihilizm içinde- altın değil, anlam. 

Tablo değil, bakışın derinliği. 

Bu asıl soygun, sessizce yürütülen bir operasyon: 

Zamanımızdan, doğamızdan, duygularımızdan, adaletten, insanlığın ortak kurumlarından çalınan payların toplamı. 

İnsan emeği görülmez kılınırken, parlatılan tek şey sistemin vitrini oluyor. 

Herkes onun güvenlik görevlisi. 

Ama kimse buna karşı çıkmıyor, gerçeği korumuyor.

En acı ironi: Soyguncu ile seyirci aynı kişi. 

Hepimiz, büyük insanlık müzesinin önünde duruyoruz; camın ardında kendi yoksullaşmış suretimize bakıyoruz.

İnsanlığın yüzyıllar boyunca biriktirdiği anlamın, sessizce vitrinlerden eksilişine tanık oluyoruz.

Ve geriye sadece şu kalıyor: 

Görüyor ama durduramıyoruz.

ÇOK OKUNANLAR