Sinemanın Büyük Aynası: Gülmek, Ağlamak ve Hayatta Kalmak
22 Ekim 2025

Sinema yalnızca bir ulusun belleği değil, insanlığın ortak vicdanıdır.

Kimi zaman kahkahalarla, kimi zaman gözyaşlarıyla anlatır gerçeği.

Bazen kılıçların gölgesinde, bazen sessiz bir bakışta, bazen de bir tabağa serpiştirilen baharatın içinde saklıdır o hakikat.

Filmler hayal gücünün en güçlü formlarıdır; beynimize gizlice tutunur, farkında olmadan içimizde bir şeyleri harekete geçirirler.

Bazılarını defalarca izler, her seferinde yeni bir anlam keşfederiz.

Bazılarını ise bitirir bitirmez unuturuz.

Fark, içimizde neyi uyandırdıklarındadır: empatiyi, merakı ya da yaşama arzusunu.

Bu yazı, doğunun bilge dinginliğinden Akdeniz’in duygusal sıcaklığına, Batı’nın keskin mizahına uzanan 10 unutulmaz film üzerine bir yolculuk.

Yazının ilham kaynağı ise, mesleği bankacılık olsa da izlediği her filmi bir filozof gibi çözüp hayata uyarlayan dostum Ersin Akyüz.

To Live (Yaşamak) – Zhang Yimou, 1994

Zhang Yimou, Çin’in yarım yüzyıllık çalkantılı tarihini bir ailenin hikâyesine sığdırır.

“Yaşamak, kazanmak değil; vazgeçmemektir.”

Savaşlar, devrimler ve yoksulluklar arasında insanın en büyük gücü, yaşamı sürdürme inadıdır.

Mesaj: Dayanmak, sessiz ama en onurlu direniştir.

Hero (Kahraman) – Zhang Yimou, 2002

Jet Li’nin sükûnet içindeki gücüyle Hero, renklerle yazılmış bir şiirdir.

Yimou’nun renk paletinde kırmızı tutkuyu, beyaz bilgelik ve mavi huzuru temsil eder.

Kahraman, intikamdan vazgeçip kılıcını indirir.

Mesaj: Gerçek kahramanlık, affetmektir.

House of Flying Daggers (Uçan Hançerler Evi) – Zhang Yimou, 2004

Yimou’nun estetikle vicdanı buluşturduğu bir başka görsel şölen.

Bambu ormanları aşkın, sadakatin ve ihanetin sessiz dansına dönüşür.

Mesaj: Güzellik de bir direniş biçimidir.

Mediterraneo (Akdeniz) – Gabriele Salvatores, 1991

Bir grup İtalyan askeri, 2. Dünya Savaşı sırasında Meis Adası’na düşer ve savaşmayı unutur.

Barışın ne kadar basit ama ne kadar ulaşılmaz olduğunu fark ederler.

Mesaj: “İnsan, barışta kaybettiklerini savaşta arar.”

A Touch of Spice (Bir Tutam Baharat) – Tassos Boulmetis, 2003

İstanbul’dan sürgün edilip Atina’da büyüyen bir Rum çocuğun hikâyesi.

Baharatlar burada yalnızca tat değil, duyguların sembolüdür:

“Tuz adaletin, tarçın sevginin simgesidir.”

Mesaj: Kimliğimizi bazen doğduğumuz yerde değil, özlediğimiz tatta buluruz.

Life of Brian (Brian’ın Hayatı) – Monty Python, 1979

İsa ile aynı gün doğan sıradan bir adam yanlışlıkla “mesih” ilan edilir.

Monty Python’un dehası, inancı değil kör bağlılığı sorgulamasındadır.

Mesaj: Kutsal olanı değil, kör itaati sorgulamak gerçek özgürlüktür.

Fawlty Towers – John Cleese, 1975

Bir otel, bir toplumun aynası olabilir mi?

John Cleese’in Basil Fawlty’si, kibarlık maskesi altında patlayan öfkenin karikatürüdür.

Modern insanın “kontrol saplantısı”nın en komik temsilidir.

Mesaj: Düzeni saplantı haline getiren insan, sonunda kendi kaosunda kaybolur.

Brutti, Sporchi e Cattivi (Çirkin, Pis ve Kötü) – Ettore Scola, 1976

Roma varoşlarında sefaletin kara mizahı.

Çirkinlik, burada bir hakikat biçimidir; gülmek bile hayatta kalma refleksidir.

Mesaj: Gerçek yoksulluk, erdemi değil dayanıklılığı sınar.

La Meglio Gioventù (En İyi Gençlik) – Marco Tullio Giordana, 2003

İki kardeşin 40 yıl süren İtalya yolculuğu.

Her sahne, bir ülkenin hem bireysel hem toplumsal dönüşümünü yansıtır.

“Her kuşak, bir öncekinin düşlerini biraz daha yitirir.”

Mesaj: Büyümek, kaybetmeyi güzelce öğrenmektir.

A Fish Called Wanda (Bir Balık Adlı Wanda) – Charles Crichton, 1988

Suç, aşk ve ihanetin içinde kaybolan İngiliz mizahı.

Kevin Kline’ın canlandırdığı “Otto”, narsisizmin altın çağını temsil eder.

Mesaj: Zekâ ve aptallık bazen aynı bedende yaşar.

Sonuç: Kahraman da, Günahkâr da, Âşık da Biziz

Bu on film, farklı kültürlerden çıksa da aynı dili konuşur: insan olmanın acıklı güzelliği.

Zhang Yimou’nun resim gibi sineması, Monty Python’un korkusuz mizahı, Scola’nın sert gerçekçiliği, Boulmetis’in tarçın kokulu nostaljisi…

Hepsi şu soruya yanıt arar:

Nasıl yaşamalı, nasıl sevmeli, nasıl affetmeli?

Cevap basit ama zordur:

Biraz kahkaha, biraz hüzün, biraz baharat. Tıpkı hayat gibi.

***

Geçmişten Bugüne İzlenmesi Gereken 10 Unutulmaz Film (World Must-Watch List)

1.Cinema Paradiso (1988) – Sinemaya ve çocukluğa yazılmış bir aşk mektubu.

2.Parasite (2019) – Sınıf çatışmasının kara mizahla anlatılmış çağdaş bir alegorisi.

3.The Lives of Others (2006) – Gözetim toplumunda bile vicdanın sesi.

4.The Grand Budapest Hotel (2014) – Kaosun pastel renkli zarafeti.

5.Schindler’s List (1993) – Karanlıkta bile insanlık ışığı yanabilir.

6.The Godfather (1972) – Gücün, sadakatin ve sessizliğin bedeli.

7.In the Mood for Love (2000) – Bastırılmış arzunun estetik anatomisi.

8.Amélie (2001) – Küçük mutlulukların büyük hayatlara ilhamı.

9.12 Angry Men (1957) – Önyargıya karşı aklın zaferi.

10.Everything Everywhere All at Once (2022) – Kaosun içinde anlam arayışı.

***

Not:

Bu yazı, dünya sinemasına dair bir seçki niteliğinde.

Başka bir yazıda, “Türk Sinemasının Sessiz Gücü: İz Bırakan 10 Film” başlığıyla, Yeşilçam’dan günümüz yönetmenlerine uzanan Susuz Yaz, Bir Zamanlar Anadolu’da, Masumiyet, Uzak, Kuru Otlar Üstüne, Yol, Babam ve Oğlum dahil en etkileyici Türk filmlerini ele alacağım.

Tabii ki vakit bulursa Ersin Akyüz’ün desteğiyle…

ÇOK OKUNANLAR