Bir mahkeme kararı bütün gidişatı değiştirebilir mi?
26 Ekim 2025

Sivil toplum kuruluşları düşünün, korkusuzca, “bunlar yalan söylüyor” diyerek, dev şirketleri mahkemeye veriyorlar. Bir mahkeme heyeti düşünün, dünyanın ve memleketin gidişatına bakmadan, büyük bir gücün baskısına aldırmadan, vicdanıyla hareket edip tarihe geçecek bir karara imza atıyor. Günümüzde ne kadar imkansız gibi gözüken bir durum değil mi?

Paris Hukuk Mahkemesi, geçen Perşembe, bir yandan fosil yakıt üretimini artırmak için planlar yapar ve yatırımlarda bulunurken, öte yandan yanıltıcı çevre koruma taahhütlerinde bulunduğu gerekçesiyle, dünyanın en büyük petrol şirketlerinden, Fransız kökenli TotalEnergies’in “karbon nötr” olmayı hedeflediklerine ilişkin sloganları kullanmasını yasakladı. 

Mahkeme, şirketin, “sürdürülebilir kalkınmayı stratejisinin merkezine koyduğunu” ve BM’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uygun olarak “nüfusun refahına katkıda bulunduğunu” belirten ifadeleri de kaldırmasını emretti.

Yargıçlar, şirketin fosil gaz ve biyoyakıtlarla ilgili iddiaları hakkında yeşil aklama suçlamasını ise reddetti. Bu ifadelerin, bazı tartışmalı iddialar içermesine rağmen, ticari değil, bilgilendirme amaçlı olduğuna hükmetti. 

Kararda, TotalEnergies’e yanıltıcı ifadeleri kaldırması için bir ay süre veriliyor, aksi takdirde günlük 10.000 euro (487 bin 500 TL) para cezasına çarptırılmasına hükmediliyor. Ayrıca, mahkeme kararının şirketin web sitesinde yayınlanması, buna uyulmaması halinde aynı cezanın uygulanması ve üç STK’ya 8 biner euro, yasal masraflar için 15 bin euro ödenmesini hükme bağlanıyor. 

Para cezaları değil, yeni davaların önünün açılması önemli 

Bunlar, dev şirketin dişine kürdan olmayacak cezalar. Üstelik, bu mesele atlatıldıktan sonra faaliyetine aynen devam ettiğinde, şirketin yeryüzüne verdiği zararda bir azalma da olmayacak. (Nitekim, şirket Cuma günü kararı temyiz etmeyeceğini açıkladı.) Ama bu karar, başka kararları tetiklerse, manzara değişebilir diye de bir umut yok değil. 

Hollanda ve Almanya mahkemeleri, 2024’te, KLM ve Lufthansa havayolu şirketlerinin “belirsiz çevre iddialarıyla tüketicileri yanılttığına” karar vermiş ve bu şirketlerin bazı reklamlarına yasaklama getirmişti. Ancak Fransa’da Total Energies aleyhine alınan karar, Avrupa Birliği’nin “yeşil aklama” (greenwashing) yasalarının fosil yakıt şirketlerine ilk kez uygulanmış olması özelliğini taşıyor.

Mayıs 2021’de, adını TotalEnergies olarak değiştiren Total, 2050 yılına kadar karbon nötrlüğü hedefine ulaşma taahhüdünü merkeze alan bir reklam kampanyasında kendisini “enerji dönüşümünde önemli bir oyuncu” olarak sunuyordu. Şirket yeni stratejisini, web sitesinde, “Artan küresel enerji talebini karşılarken, enerji üretimi ve kullanımıyla ilişkili sera gazı emisyonlarını azaltmak…” olarak tanımlarken, 2015’e göre, 2030’da toplam emisyonlarını %40 azaltmayı hedeflediklerini ileri sürüyordu. 

Bu isim ve “strateji değişikliği”nin ardından, üç sivil toplum kuruluşu (STK), Greenpeace Fransa, Friends of the Earth Fransa (Yerkürenin Dostları) ve Notre Affaire À Tous (Hepimizin Meselesi) şirkete dava açmıştı. Çünkü, TotalEnergies’in yatırımlarını büyük ölçüde fosil enerji kaynaklarına yönlendirmeye devam ettiği biliniyordu. 

Davanın açıldığı 2022’yılında yaptığı bir haberde Le Monde, “2050 yılında karbon nötr olacağına dair taahhütüne rağmen, Fransız petrol şirketi yatırımlarının %70’inden fazlasını hala fosil yakıtlara ayırıyor,” diyordu. Aynı haberde, Total Energies tarafından, Uganda’nın batısında günde 190 bin varil petrol üretmek üzere 400’den fazla yeni petrol kuyusu açılmasının planlandığı belirtiliyordu (Bu kuyuların 100 kadarı doğal koruma alanı içindeydi). Üretilen petrol, 1445 kilometrelik dünyanın en uzun ısıtmalı boru hattıyla, ihracat için Tanzanya kıyılarına taşınacaktı. Bu mesele de ayrı bir dava konusuydu. Konu sadece çevre kirliliği değildi; davanın insan hakları boyutu da vardı: Söz konusu bölgede, 118.000 kişinin toprakları tamamen veya kısmen kamulaştırılmış ve artık topraklarını işleyemez hale gelen bu kişilerin çoğu, tazminatlarını da alamadıklarından, yoksulluğa mahkum edilmiş durumdaydı.

Başka ilginç dava dosyaları sırada

TotalEnergies’in iklim taahhütlerini yerine getirmediğine ilişkin başka bir dava daha var. 16 yerel yönetim (Paris ve New York belediyeleri dahil) ve altı başka kuruluş tarafından, şirket, iklim değişikliği konusunda özen gösterme yükümlülüğünü yerine getirmemekle suçlanıyor. Yerel yönetimler, küresel ısınma konusunda harekete geçilmemesinin bedelini kentlerin ödediğini belirtiyorlar. Davacılara göre TotalEnergies, iklim krizinde “özel bir sorumluluk” taşıyor. Şirket, 1965’ten bu yana doğrudan ve dolaylı olarak en fazla sera gazı salan ilk 20 fosil yakıt şirketi arasında yer alıyor. 

Le Monde, yine Paris’te, TotalEnergies aleyhine dava açmak için geçen Mayıs’ta başvuruda bulunan bir başka ilginç gruptan daha söz ediyor. İddialar kasıtsız adam öldürme, başkalarının hayatını tehlikeye atma, afetle mücadele edememe ve biyolojik çeşitliliğe zarar verme… Sekiz birey ve üç STK’dan oluşan bu grupta, Temmuz 2021’de Belçika’yı vuran büyük su baskını ve sel felaketinde yakınlarını kaybedenler, Filipinlerin tarihindeki en büyük tayfundan canını zor kurtaran ama evini kaybeden biri, Yunanistan’da 2021 yazındaki büyük sıcak dalgası yüzünden meydana gelen orman yangınlarında ailesiyle birlikte ölümün eşiğinden dönen bir başkası var. Dava henüz kabul edilmemiş durumda. (Olaylar küresel ısınmayla doğrudan ilgili, büyük acılara neden olduğu da açık ama umarım bu davacıları, bazı “yaratıcı avukatlar” tazminattan pay almak için biraraya getirmemiştir. Eğer öyleyse, bu, diğer davaları “sulandırabilir.” Yanılmış olmayı dilerim.)

Suçlamalar sadece çevre felaketleriyle sınırlı değil

ABD merkezli Politico’nun, Eylül 2024’te yaptığı bir habere göre, TotalEnegies, Mozambik’te meydana gelen bir katliamla ilgili olarak da çift taraflı bir soruşturmayla karşı karşıya.

Şirket, Mozambik’in hayli karışık bir bölgesinde, Afrika’ya yapılan en büyük yatırım olarak nitelenen dev bir gaz santrali inşasına girişmiş. İslamcı bir örgütün kontrolü ele geçirmeye çalıştığı Afungu yarımadasında inşa edilen bu santrale, söz konusu örgüt, 2021 yazında büyük bir saldırı düzenlemiş. Yöre halkı iki ateş arasında kalmış. Bir tarafta islamcı örgüt, diğer tarafta santralı korumaya çalışan bir komando birliği… Politiko, 1000’den fazla kişinin ölümüne yol açan bu saldırıda, ölümlerin önemli bir kısmından, komutanlarının deyişiyle, “misyonu Total’i korumak” olan komando birliğinin sorumlu olduğunu ortaya çıkarmış. Bu ölümlerin bir kısmını da, isyancılarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle askerler tarafından tutuklanan ve işkenceye maruz bırakılanlar oluşturmuş. Bu konuyla ilgili Mozambik hükümeti soruşturma açmış. Tabii TotalEnergies’in olanlardan haberi yokmuş; ayrıca web sitesinde yaptığı açıklamada “soruşturmayı memnuniyetle karşıladığını” belirtmiş. (Olaylardan sonra TotalEnergies çalışmalarını durdurmuş, ancak geçen Eylül’de, santralın inşasına devam edeceğini açıklamıştı.)

Öte yandan, geçen Mayıs ayında, Fransız hükümeti de, olayda Total Energies’in sorumluluğunu saptamak üzere soruşturma açmış. Le Monde’un haberine göre bu soruşturma bir kez daha “kasıtsız ölüme sebebiyet verme” üzerinde dönüyor. Savcılığın açıklamasına göre soruşturma, Fransız enerji şirketini, alt yüklenicilerini koruma yükümlülüğünü yerine getirmemekle suçlayan kurban aileleri ve saldırıdan kurtulanlar tarafından yapılan yasal şikayetin ardından başlatılmış. Hayatta kalanlar ve aileler, TotalEnergies’in, olay sırasında, helikopterlerin sivilleri tahliye edebilmesi için yakıt sağlamadığını da iddia ediyor. 

Olay üzerine Avrupa Birliği de harekete geçmiş ve 2027’de yürürlüğe girecek bir düzenlemeyle, Avrupalı şirketlerin Avrupa dışında insan haklarını ihlal etmesi veya ihlale sebebiyet vermesi halinde, AB tarafından da yasal yaptırıma tabi tutulmalarını kararlaştırmış. Bu arada olayın 2021’de gerçekleşmiş olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Mozambik hükümeti 2024’te, Fransa 2025’te harekete geçiyor; AB 2027’de geçecek!

Davalara konu olan petrol ve enerji şirketleri TotalEnergies ile sınırlı değil

Konumuzdan biraz sapmış gibi olduk ama, meselelerin altını kazıyınca ortaya çıkanlardan sizleri mahrum bırakmak istemedim. Burada güncel gelişme TotalEnergies ile ilgili olduğu için bu şirket üzerine yoğunlaştım. Birbirinden farklı dava ve soruşturma konularını buraya almamın sebebi de, Perşembe günü ajanslara düşen mahkeme kararının, yeni davaların başlamasını, mevcutların sonuçlanmasını tetikleyebileceğini, bana düşündürmüş olması.

“Yeşil aklama” konusuna dönecek olursak, Uluslararası Barolar Birliği’ne göre, son dört yılda, dünya çapında 2.000’den fazla şirket yeşil aklama suçlamasıyla yüzyüze gelmiş durumda. Bunlar arasında, petrol ve gaz, gıda ve içecek ile bankacılık ve finans sektörleri ön sırayı alıyor. Oxford İş Hukuku Bloğu’na göre ise, ABD’de 20’den fazla eyalet ve belediye, ExxonMobil, Shell, BP, ConocoPhillips ve Chevron’u iklim etkileri konusunda halkı yanılttıkları iddiasıyla dava etmiş. ABD Yüksek Mahkemesi 2023 yılında bu davaları durdurmayı reddettiği için, davalar eyalet mahkemelerinde devam ediyor. 

Bu şirketlerden birine kısaca göz atarsak, Yeşil Enerji’ye yatırım yaptıklarını, büyük dönüşüme hazırlandıklarını ileri süren petrol ve gaz şirketlerinin, neden yoğun biçimde yeşil aklama ile suçlandıklarını daha iyi anlayabiliriz. 

Dünyanın en büyük çevre felaketini yaratan şirketin yeni yatırımı

Hatırlayacaksınız, dünyanın en büyük çevre felaketi Nisan 2010’da Meksika Körfezinde meydana gelmiş ve BP’ye ait bir mobil petrol platformundaki patlama, ABD açıklarına, o güne kadar görülmemiş miktarda ham petrolün yayılmasına neden olmuştu. ABD yetkililerinin hesaplarına göre denize yayılan petrol 4,9 milyon varildi (780.000 metreküp). Petrolün yayılması ancak Eylül 2010’da kontrol altına alınabilmişti. Şimdi aynı BP, aynı Meksika körfezine dev bir petrol platformu yatırımı planlıyor. 

“BP, Meksika Körfezi’nde 5 milyar dolarlık yeni bir petrol ve gaz sondaj platformunu onayladı. Platformun 2030 yılında üretime başlaması bekleniyor,” diyor The Observer, 3 Ekim tarihli haberinde. Bu, BP’nin Meksika Körfezi’ndeki ne ilk ne de tek platformu… Neden bu habere önem atfetmiş Oberver? Çünkü, daha bundan 5 yıl önce, BP, Observer’a göre fosil yakıt sektörünün en iddialı iklim taahhütlerinden birini vermiş: 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımı on kat artırarak rüzgar ve güneş enerjisi santrallerine odaklanacağını ve petrol ve gaz üretimini yüzde 40 azaltmayı hedeflediğini açıklamış. Oysa bu yılın başında bu taahhüt doğrudan çöpe gitmiş. Şubat ayında BP, fosil yakıt yatırımlarını yüzde 20 artıracağını, yeşil enerjiye yönelik yıllık harcamalarını ise 5 milyar dolardan 2 milyar dolara düşüreceğini açıklamış. Sebep, azalan gelirler nedeniyle yatırımcıların baskısı… 2023’de 13,8 milyar dolarcık olan gelirler 2024’te 8,9 milyar dolarcığa düşmüş. Şirketin CEO’su, yeşil dönüşümün “çok hızlı ve çok ileri gittiğini” ve şu anda “uzun vadeli hissedar değerini artırmaya” odaklandıklarını söylemiş. 

Observer’a göre bu tutum bir trend haline gelmiş durumda: Bu yıl Shell, 2030’a kadar yeşil yatırımlarını yarı yarıya azaltarak sermaye harcamalarının sadece yüzde 10’una düşüreceğini ilan etmiş. Norveçli Equinor da yenilenebilir enerji harcamalarını yüzde 50 azaltma ve petrol ve gaz üretimini artırma planlarını açıklayarak, temiz enerjiye geçişin beklendiğinden daha az karlı olduğunu belirtmiş.

Peki, küresel ısınmayı uluslararası hedef olan 1,5 °C’nin altında tutmak için 2030’a kadar küresel emisyonların yüzde 43 oranında azaltılması gerektiği bilim adamlarınca ortaya konmuşken, yolun yarısında, niye birdenbire herkes çevreci olmayı bıraktı, dünyayı kurtarmak yerine ortaklarının çıkarlarını kollamayı seçti? Neden bu yıl?

Doğru tahmin ettiniz: Çünkü bu yıl Trump işbaşına geldi.

Trump, Trump, her yerde Trump

Biliyorsunuz, küresel ısınmaya “palavra” diyen Trump işbaşına geldiğinden beri petrol şirketlerini daha fazla sondaj yapmaya teşvik etmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor, temiz enerjiyi kösteklemek için her türlü tedbiri alıyor. Trump yönetiminin ilk yaptığı işlerden biri yenilenebilir enerji yatırımlarının vergi avantajını ortadan kaldırmak olmuştu. Alaska’nın el değmemiş topraklarını petrol sondajlarına açan da yine Trump oldu. Hatta Trump yönetiminin Enerji Bakanlığı, memurlarına “iklim değişikliği”, “karbonsuzlaştırma”, “yeşil” gibi sözcükleri kullanmayı bile yasakladı.

Observer, Trump döneminin yarattığı yeni politik iklimden başka, Ukrayna savaşı nedeniyle petrol fiyatlarının yükselişe geçmesinin de önemli bir etken olduğunu söylüyor. Fiyatlar yükselirken daha çok kuyu açıldığını hatırlatıyor. 

BP’nin kendi web sitesinde Meksika Körfezi’nden, Trump’ın koyduğu yeni adıyla “Amerika Körfezi” olarak söz ettiğine bakılırsa, Trump’ın yarattığı politik iklimin önemi daha fazla gibi… 

Bugün teknoloji oligarkları ile ittifak içinde gözüken Trump’ın aslında bu sermaye kesimine hiçbir borcu yok. Ama “petrolcüler” farklı. MAGA (Make America Great Again – Yeniden Büyük Amerika) hareketini baştan itibaren destekleyen ve yükseltenler onlar. Bu hareket Trump ile birlikte anılmaya başladı ama artık ondan ibaret, onunla sınırlı değil. Gelecekte de ABD’de ve Avrupa’da bu ideoloji egemen olacaksa, ne yazık ki, bugün bu cesur hakimlerin aldığı kararlar, temyizlerde, yüksek mahkemelerde geriye çevrilecek ya da diktatörler tarafından basitçe çöpe atılacak olabilir. Ama öte yandan, bütün olumsuzluklara rağmen, hala böyle dirençli STK’lar mücadelelerini sürdürüyorsa, hâlâ dünyada hakimler varsa, belki de TotalEnergies davası gerçekten bir dönüm noktasıdır. Ne dersiniz?

ÇOK OKUNANLAR