Bir yanlış sürgit yaşanamaz derler; ömrünü bu söze direnerek geçirmekte olanlar, yaşamak için değil, yaşadıklarını tutarlı kılmak için yaşıyor gibiler.
“Bir baltaya sap olamayanların uydurma peşinde geçen ömrü”, bu tercihle ilgili kısa bir eleştiri.
“Bir baltaya sap olamayanlar”, üretken olamayan, bir işe yaramayan ya da hep yarıda bırakan, sürekli “potansiyel aşamasında” kalan insanları anlatıyor diyelim.
Bu tanımda yalnızca gizli bir tembellik değil, yönsüzlük ve kararsızlık eleştirisi de var.
“Uydurma peşinde geçen ömür” kısmı ise, insanın kendi başarısızlıklarını örtmek için sahte anlamlar, kurgular, bahaneler veya “sözde idealler” üretmesini ima ediyor.
Gerçek bir eylem yerine, kendini kandıran bir kurmaca dünyasında yaşamak…
Gerçekle temas kurmaktan korkan, üretmek yerine bahane ve hayâl icat eden birinin, kendi uydurduklarına tutunarak sürdürdüğü bir hayat.
Nabakov’un Lolita’daki roman kişisi Humbert ahlâki çöküşünü estetikle gizleyen, kendi anlatısının kurbanı bir uydurucu.
Adı bile gerçek olmayan Humbert’in trajedisi bu yüzden yalnızca ahlâki değil, varoluşsal.
Kendini korumak (aklamak) için devamlı bir “ben” icat ediyor; her itirafı, biraz daha kurmaca.
Çünkü uydurma süreci, bir kez başlayınca artık durmuyor:
Ardından, yalanına alışmayı, onu benliğinin bir parçası sanmayı getiriyor. Psikiyatri uzmanları buna “eksikliğin nöbeti” diyorlar.
Zaman zaman bu nöbet nüksediyor.
Arzu, gerçeğinin yerini almak istiyor ama her kendini yeniden kurma girişimi, o kişiyi biraz daha çöküşe götürüyor.
Humbert’in hastalığı bu.
Gerçeği gizlemek için bir şeyler bulup onlarda kendini saklamaya çalışması, ama bunların onu ele vermesi.
En sonunda anlarız ki, bazı insanlar yaşamak için değil, yaşadıklarını tutarlı kılmak için yaşıyor.
Sonuçta “bir baltaya sap olamayan” Humbert, yalnızca hayatta değil, bilinçte de tutunamaz.
Ne sevgiye, ne babalığa, ne hakikate…
Onun ömrü, ruhsal anlamda, kendini uydurma sürecinin hiç bitmeyen nöbeti.
İnsan, eksikliğini kabullenemediği sürece, kendi yalanının içinde yaşamaya mahkûm kalıyor.
Gerçekle temas kurmaktan korkan, sahihlik yerine bahane ve hayâl icat eden, kendini inandırdıklarına tutunarak sürdürülmeye mahkûm edilmiş bir hayat.
Büyük yazarın dediği gibi,
“Zorlanan her sınır, kendini aşan bir şeylerin de habercisidir.”
Vladimir Nabokov

