Sadakat çoğu zaman yüceltilir ama aslında insanın en ağır sınavlarından biridir. Çünkü sadakat dediğimiz şey sadece birine bağlı kalmak değildir. Bir markaya yıllardır para vermeye devam etmek, kuaförünü değiştirememek, aynı doktora gitmek, iş yerindeki masayı terk edememek, çocukluk arkadaşına kızsan da arkasından kötü konuşamamak, anne babanın kalbini kırmamak için kendini susturmak da sadakatin başka halleri. Ve insan bazen bu bağlılığı sevgi sanır, bazen saygı, bazen mecburiyet. Oysa sadakat her zaman bir erdem değildir. Bazen sessiz bir esarettir.
Sadakat güç ister, çünkü kalmak kolay değildir. Ama bazen gitmemek de cesaret değil, korkudur. Gitmeye gücü olmayan kalmaya sadakat der. Böyle olunca sadakatle teslimiyet birbirine karışır. İnsan önce kendinden vazgeçer, sonra adına sadakat der. Oysa kendine sadık olmayan kimseye sadık kalamaz. İçini susturarak sürdürdüğün hiçbir bağ sadakat değildir, sadece alışkanlık ya da korkudur.
Sadık insanlar çoğu zaman en çok yaralananlardır. Çünkü manipülatör insanlar sadakati hemen tanır. Sadakatli insan gitmez sanılır, anlatmaz sanılır, affeder sanılır. Bu yüzden en çok onlar kullanılır. Bir bakmışsın, erdem sandığın şey seni kendine bile yabancı yapmış. Sadakat artık bir değer değil yük haline gelmiş. Sadık kalmak seni büyütmüyor, içini küçültüyorsa orada sadakat yoktur, orada kendinden vazgeçiş vardır.
Peki yine de neden sadakat hâlâ değerli. Çünkü bu çağda her şey hızla değişiyor. İnsanlar, mekânlar, markalar, ilişkiler, düşünceler bile çabuk eskir oldu. Herkes giderken kalan az. Bu yüzden sadakat hâlâ kıymetli. Ama sadakatin değeri gitmemekte değil, neden kaldığını bilmekte. Kalmak seni öldürüyorsa orada kaldığın sadakat değil yorgunluktur.
Sadakat sadece eşe değil. Bir markaya sadakat bazen bir anıya tutunmaktır. Aynı parfümü sürmek bir kadına, bir zamana, bir odanın kokusuna bağlı kalmaktır. Aynı kuaföre gitmek yalnız saç değil sır da teslim etmektir. Bir arkadaşına sadakat senede bir bile konuşsan sesini duyunca içinin yerine oturmasıdır. Anne babaya sadakat bazen sessizce yanlarında kalmak, bazen de mesafe koyarak sevgiyi korumaktır. Evladına sadakat her istediğini yapmak değil, iyiliğini gözetmektir.
Ve en sonunda insan şu gerçekle yüzleşir. Sadakat başkasına ait olmak değil, kendini kaybetmeden ait kalabilmektir. Bazı insanlar gider ama kalbi temiz gider. Bazıları kalır ama ardında bıraktığı iz ihanettir. Bu yüzden sadakat sadece kalmak değildir. Gitmek mümkünken bile zarif gitmektir. Sevmek kadar vazgeçmesini bilmektir. Kırmadan kalabilmek, kırılınca bile bozulmamaktır.
Sadakat güçlü bir bağdır, ama insan önce kendine sadık kalmalı. Aksi halde sadakat değil, sessiz bir yok oluş başlar. Ve insan fark etmeden kendine ihanet ederken hâlâ sadakatten söz eder. Oysa sadakat insanın önce şu cümleyi fısıldamasıdır:
Kendimi terk etmeden kimseye bağlı kalmam.

