İş insanı ve sivil toplum temsilcisi Osman Kavala’nın tutukluluğunun sekizinci yılı dolarken, Türkiye’den ve dünyadan siyasetçiler, hukukçular, akademisyenler ile insan hakları savunucuları bir kez daha “adalet” çağrısında bulundu.
Kavala için açıklamayapanlar arasında 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Meclis Başkanı cemil Çiçek, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk gibi isimler yer aldı. Kavala ile dayanışma mesajı yayınlayan isimler şöyle:
Abdullah Gül (11. Cumhurbaşkanı), Prof. Adem Sözüer (İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Anabilim Dalı Başkanı), Agnès Callamard (Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri), Ahmet İnsel (Akademisyen), Ahmet Taşgetiren (Köşe Yazarı), Prof. Ali Alpar (Bilim Akademisi Kurucu Başkanı), Anthony Barnett (openDemocracy Kurucusu), Prof. Aysel Çelikel (Eski Adalet Bakanı), Cemil Çiçek (Eski TBMM Başkanı ve eski Adalet Bakanı), Prof. Cevat Çapan (Akademisyen, Şair), Emre Kongar (Köşe Yazarı), Ertuğrul Günay (Eski Kültür ve Turizm Bakanı), Federico Borello (İnsan Hakları İzleme Örgütü Geçici Direktörü), Hasan Cemal (Gazeteci), Prof. İbrahim Kaboğlu (İstanbul Barosu Başkanı), Prof. Ioanna Kuçuradi (Filozof), Jale Parla (Akademisyen), Prof. Judith Herrin(Akademisyen), Prof. Köksal Bayraktar (Avukat, Akademisyen), Mary Lawlor (BM İnsan Hakları Savunucularının Durumu Özel Raportörü), Murat Karayalçın (Eski Dışişleri Bakanı), Mustafa Yeneroğlu (TBMM Milletvekili), Nacho Sánchez Amor (AP Türkiye Daimi Raportörü), Nesrin Nas (Siyasetçi), Orhan Pamuk (Yazar), Rıza Türmen (Eski AİHM Yargıcı), Taha Akyol (Gazeteci, Yazar, Hukukçu), Thomas de Waal (Akademisyen), YetvartDanzikyan (Gazeteci).
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “AİHM kararının yerine getirilmesi hem ona yapılan haksızlığı giderecek hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarına katkı sağlayacaktır” derken; eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek, “Öcalan’la ilgili AİHM kararını uygulamak en zoruydu, onu bile uyguladık. Aynı düşüncedeyim” ifadelerini kullandı.
Osman Kavala için yapılan açıklamalardan bazıları şöyle:
Abdullah Gül: Osman Kavala’yı AK Parti hükümetlerinin ilk dönemlerinde Dışişleri Bakanı iken tanıdım. Hükümetlerimizin Türkiye’nin köklü problemlerine çözüm bulmak için uyguladığı kararlı politikalarına, bazı (aşırı ulusalcı) çevrelerin şiddetli muhalefeti karşısında bize en güçlü desteği veren sivil toplum hareketlerinin içindeydi. Öncelikle AB ile müzakerelere başlamak ve hukuk ve siyasi standartlarımızı yükseltmekle ilgili yasa değişiklikleri ve Kürt sorunu ile ilgili o zaman için cesaret isteyen politikalarımızı sivil toplum örgütleriyle paylaştığımız toplantılarda bizleri heyecanla desteklediğini hatırlıyorum. Benim nazarımda Osman Kavala, nasıl birçok samimi muhafazakâr iş adamları gönüllü olarak bizim camiamızın vakıf ve dernek faaliyetlerini destekledilerse, o da kendi inandığı doğrultuda toplumsal ve kültürel çalışmaları destekleyen bir iş adamıydı. AK Parti olarak 2004 yılında anayasanın 90. maddesinde yaptığımız değişiklikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının hukuk uygulamalarımızda göz ardı edilemeyeceğini dikkate alarak, Osman Kavala ile ilgili AİHM kararının yerine getirilmesi hem ona yapılan haksızlığı giderecek hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin imajına katkı sağlayacaktır.
Cemil Çiçek: Gerek Adalet Bakanlığım gerek sekiz yıla yakın süren Hükümet Sözcülüğüm ve daha sonra TBMM Başkanlığı görevlerim boyunca bu ve benzeri konularda muhtelif açıklamalar yaptım. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının uygulanması gerekliliği hususunda yaptığım bir açıklama hemen aklıma geliyor. Bu açıklamamda Abdullah Öcalan’la ilgili AİHM kararı uygulanması en zor karar olduğu hâlde, bu kararın bile uygulandığını belirtmiştim. Bugüne baktığımızda, o açıklamalarıma nazaran yeni bir durum yok. Konu aynı, uygulanacak kurallar aynı, kararı veren mahkemeler aynı… Dolayısıyla yeni bir şey söylemeye gerek yok. Geçmişte ne söylediysem aynı fikirleri taşıyorum.
(Cemil Çiçek, değindiği açıklamasını, 2021 sonbaharında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye, AİHM’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili kararları uygulanarak bu iki ismin serbest bırakılması yönünde çağrıda bulunması üzerine çıkan tartışmalar sırasında gazeteci Fikret Bila’ya yapmıştı.)
Orhan Pamuk: Osman Kavala içeri alınalı sekiz yıl olmuş! Onun uğradığı sınırsız haksızlık ve zulüm ve buna seyirci kalmak bize yalnız Kavala’nın değil hepimizin de onun gibi esir olduğunu hissettiriyor.
Prof. Adem Sözüer: “Dışarıdan içeriye mektuplar”daki yazımda cezaevlerinde hukuken tutuklu ve hükümlüler kategorisi dışında kimse bulunamayacağını söylemiştim. Bu nedenle “Osman Kavala,Can Atalay” örneklerindeki gibi, haklarında Anayasa Mahkemesi veya AİHM kararlarının uygulanmadığı için dört duvar arasında kalmaya zorlanan kişileri hangi kategoriye sokacağız?” diye sormuştum. AYM/AİHM kararlarına rağmen kişileri cezaevinde tutmanın kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunu oluşturduğunu ve böylece “suç işlenerek cezaevinde tutulanlar” şeklinde üçüncü bir kategorinin meydana getirildiğini ifade etmiştim. Aradan bir buçuk yıl geçti ve Kavala’nın üçüncü kategori kapsamındaki mağduriyeti sekizinci yılını doldurdu. Üstelik AİHM’nin kararlarını dikkate almamak ve AYM’nin sadece bireysel başvuru değil norm denetimi sonucu verdiği kararları uygulamamak da “olağan bir uygulama” oldu. Halbuki Demirtaş ve Kavala kararlarını uygulamamanın bir istisna olduğu zannedilirken, “siyaseten” yanlış bulunan AİHM ve AYM kararlarının göz ardı edilmesi adeta kural haline geldi. Ama pozitif hukuka yani yürürlükteki “olan”hukuka göre bu kararların bağlayıcı olduğu, tarafı olduğumuz sözleşme, Anayasa ve CMK’da açıkça öngörülmüş. Hukuk devletlerinde yürürlükteki “olan hukuk” ve bunu iyileştirmek söz konusu olduğundan göz önünde tutulan “olması gereken hukuk” dışında üçüncü bir kategori yoktur. Ancak son gelişmelere bakıldığında tıpkı cezaevlerindeki üçüncü bir kategori gibi hukukta da üçüncü bir kategori ile karşı karşıyayız. Hayat tarzı veya siyasi rakip olmalarından dolayı ya da mizah, barışçıl protesto veya eleştiri hakkı kapsamındaki söz ve davranışları nedeniyle insanların gözaltılara, tutuklamalara ve cezalandırmalara maruz kalması gibi pek çok hukuk dışı uygulama, hukukta üçüncü bir kategoriye işaret ediyor.

