Başlıktan endişelenmeyin ekonomiden bahsetmiyorum. Bu hafta The Economist’te çıkan bir yazıdan bahsediyorum: “Bekarlığın Yükselişi Dünyayı Yeniden Şekillendiriyor”
The Economist bu hafta açıkladı: dünya hızla “tek tabanca”laşıyor. Yani bekarlar, çiftlerden çok daha hızlı çoğalıyor.
Gelişmiş dünyada bekârlık yükselişte. Amerika’da 25-34 yaş arası bireylerde eşi ya da partneri olmadan yaşayanların oranı son elli yılda iki katına çıktı. 2010’dan bu yana, 30 gelişmiş ülkenin 26’sında tek başına yaşayanların oranı arttı. The Economist’in hesaplamasına göre, bugün dünyada 2017’deki birliktelik oranları geçerli olsaydı bile en az 100 milyon daha fazla bekar insan var.
Kısacası, dev bir “ilişki resesyonu” yaşanıyor.
Türkiye’de de durum benzeşiyor. Evlilikler azalıyor, boşanmalar rekor kırıyor. TÜİK verilerine göre bin kişiye düşen evlenme oranı 2001’deki 8,3’ten 6,6’ya düşmüş. 2001’de 91.000 olan boşanma sayısı, günümüzde 187.000’e çıkarak neredeyse iki katına ulaşmış.
Yani eskiden mutlu son “evlendiler ve sonsuza dek birlikte yaşadılar”dı. Şimdi “hesabı paylaştılar ve sonsuza dek yalnız yaşadılar.”
Peki neden?
Kadınların doğurganlık, çalışma ve haz üzerindeki kontrolü arttıkça, ilişkiler artık ihtiyaç değil, tercih haline geldi. Eskiden “bana bakan biri olsun yeter” diyen kadınlar, şimdi “bana iyi gelen biri olsun yeter” diyor.
Kabul edelim, ekonomik özgürlük, duygusal bağımlılığı ikame edebiliyor. Kadınlar yetersiz, saygısız ya da istismarcı partnerlerle yaşamak zorunda değiller. Ama o “iyi aday” kriteri, son yıllarda üniversite seçme ve yerleştirme sınavı kıvamına geldi: yüksek eğitim, duygusal olgunluk, gelir dengesi, temizlik bilinci, feminist farkındalık…
Sosyal medya ve flört uygulamaları da gerçekçi olmayan beklentiler yaratıyor:. Başkalarının ilişkileri Instagram’da mükemmel görünüyor, ve bu da aşırı seçiciliğe yol açıyor. Örneğin Bumble kullanıcılarının çoğu, erkeklerin “en az 1.83 boyunda” olmasını şart koşuyormuş — böylece potansiyel adayların %85’i otomatik eleniyor.
Bir diğer sorun da genç erkeklerle kadınlar arasındaki artan politik uçurum. Birçok bekar, partnerinin kendisiyle aynı siyasi görüşte olmasını şart koşuyor; bu da eşleşmeleri zorlaştırıyor.
Bazı uzmanlar, ekran karşısında geçirilen zaman arttıkça sosyal becerilerin azaldığını belirtiyor.
Modern erkek ise bambaşka bir havada. Eğitimde geride kaldıkça ve düşük vasıflı işlerde çalıştıkça kadınların çıtasını aşmakta zorlanıyorlar. Üniversite diploması olmayan, düşük gelirli erkekler için partner bulmak giderek güçleşiyor — hele bir de ev işlerine katkı sağlamıyorlarsa ya da sürekli reddedilmenin sonucunda “kadın düşmanı” bir tavra bürünüyorlarsa durum daha da vahim.
Sevgili beyler… Siz gelişmedikçe yalnız kalma riskiniz artıyor.
Erkekler biraz büyüyüp, ev işlerinde elini taşın altına koyup, daha sorumlu davranırlarsa daha çekici partnerler haline gelebilirler. Zaten birçok ülkede yemek, temizlik, çocuk bakımı gibi işler yıllardır giderek daha eşit biçimde paylaşılıyor. Bu değişime ayak uyduramazsanız bir süre sonra yalnızlığınızı sadece seks robotları ile paylaşmak zorunda kalabilirsiniz.
Aşk cephesinde işler güllük gülistanlık değil. Yalnız yaşamak özgürleştirici olabilir, ama insan doğası yalnızlığa uzun süre dayanmak üzere tasarlanmamış.
Araştırmalar, uzun dönemli yalnızlığın beyin kimyasını değiştirdiğini, kortizol (stres hormonu) seviyesini artırarak uykusuzluk, anksiyete ve depresyona yol açtığını gösteriyor. Dokunulmadığında derinin bile daha hassas hale geldiğini, sarılmanın eksikliğinin oksitosin üretimini düşürerek bedeni fiziksel olarak da “soğuttuğunu” biliyoruz.
Modern dünyanın ironisi “kendimi seviyorum, kendi tek taşımı kendim hediye ederim” meditasyonlarıyla başlayan akşam, gece yarısı “neden kimse bana yazmıyor?” sorusuna dönüşebiliyor. Herkes hala ruh eşini arıyor. Ama pek çok kişi umudunu kaybetmiş durumda — ya birini bulamayacağına inandığı için ya da bulduklarını “değerli” bulmadığı için.
Galiba yeni çağın ilişkileri ikiye ayrılıyor: Bir ekonomik birliktelikler var, evin kirası ikiye bölünsün diye süregelen mantıklı seçimler. Bir cinsel kontratlar var, yani hazın olduğu ama bağın olmadığı birliktelikler. Yani insanlık aşkı bırakmadı — sadece formatını güncelledi.
Belki de Economist’in söylediği gibi insanlık yeni bir döneme giriyor. Bağımsız ama temassız, özgür ama paylaşımsız bir çağ. Ben eski usul büyük aşklara inanmaya devam ediyorum. Kendini sevmek güzel, fakat birinin seni sen olduğun için sevmesi hâlâ eşsiz. Kalp, tek başına da atar — ama bir başka kalple aynı ritmi yakaladığında, o zaman hayat müziğe dönüşür.

