Issız Adamlar, Issız Kadınlar Dünyası
10 Kasım 2025

Bağlanmadan sevmek, sevmeden bağlanmak… Artık herkes kendi yalnızlığında yankılanıyor.

Eskiden aşk, birini bulmakla başlardı.

Şimdi birini bulmak, birini anlamaktan çok daha kolay.

Duyguların ritmi değişti.

İlişkiler artık hızlı başlıyor, hızlı bitiyor.

Bir tıkla tanışıyor, bir suskunlukla ayrılıyoruz.

Kimi sevgi arıyor, kimi onay, kimi de sadece bir yankı.

Bağlanmak değil, dokunmadan hissetmek dönemi başladı.

Flört uygulamaları tanışmayı kolaylaştırdı ama yakınlaşmayı karmaşıklaştırdı.

Bir profildeki fotoğraf, bir cümlenin sıcaklığının yerini aldı.

Her şey bu kadar kolayken, duygular neden bu kadar zorlaştı?

Belki de fazla seçenek, seçememeyi öğretti bize.

Artık kimse kimseye dayanmak istemiyor, herkes özgür kalmak istiyor.

Ama özgürlüğün bedeli, çoğu zaman yalnızlık.

Kadınlar “adam yok” diyor, erkekler “kadın kalmadı.”

Oysa herkes orada, ama kimse kimseye denk gelemiyor.

Bağlanma korkusu, bir tür çağ hastalığına dönüştü.

Bir yanımız sevilmek isterken, diğer yanımız kaçmaya hazır.

Oysa aşk dediğimiz şey, biraz kalmakla ilgilidir.

Biraz sabırla, biraz beklemeyle.

Ama kimsenin sabrı kalmadı artık.

Bir kısmımız hâlâ “kapıdan alan erkek modeli”nin nostaljisini yaşıyor.

Nazik, sorumluluk alan, sahiplenici, zarif.

Ama o model, tıpkı nostaljik bir şarkı gibi kaldı.

Kadın rollerini değiştirirken erkek de kayboldu.

Denge yerini belirsizliğe bıraktı.

Artık kimse kimsenin tamamlayıcısı değil, geçici yol arkadaşı.

Birliktelikler “ilişki” değil, “anlaşma” haline geldi.

Ve işin içine bir de kimlikler eklendi.

Bugün dünyada yüzün üzerinde farklı cinsel yönelim tanımı var.

Benim bile üç beş tanesinden fazlasını anlamakta zorlandığım, adını bile bilmediğimiz kadar çok tercih.

Ama bu da bir gerçek: insanlar artık duygusal değil, yönelimsel olarak ayrışıyor.

Bazen bir ilişki, iki insanın değil, iki tercihin ortaklığı haline geliyor.

Gözlemlediğim birçok ilişkide duygudan çok, bir tür suç ortaklığı hissi var.

Yani birbirinin zayıf yanlarını tolere etmek, bir çeşit anlaşma yapmak.

Bu yüzden belki de çoğu ilişki sürüyor.

Sevgiyle değil, birbirinin sırlarını saklayarak.

Modern çağda ilişkiler, bir nevi laboratuvar.

Deneysel, geçici, kural dışı.

Kimi duygularını korumak için uzak duruyor, kimi eksikliğini doldurmak için yeniden başlıyor.

Ama herkes aynı çıkmazda: yakınlaşmadan korkmak, uzaklaşmaktan yorgun düşmek.

Birini bulmak kolaylaştı ama bağ kurmak zorlaştı.

Cinsiyet fark etmiyor.

Kadın da erkek de artık aynı yalnızlığın içinden geçiyor.

Sosyal medya, flört uygulamaları, hızlı yaşam biçimleri, herkesi görünür kıldı ama kimseyi tam görünür kılmadı.

Bir profil fotoğrafı, bir “seen”, bir “story” artık duygusal hayatın senaryosunu yazıyor.

İnsanlar görülmek için çabalıyor ama gerçekten görülmüyor.

Bir zamanlar Issız Adam yalnızdı, şimdi herkes Issız.

Bir zamanlar kadınlar beklerdi, şimdi kimse kimseyi beklemiyor.

Ama hâlâ bir yerlerde, bir şarkının içinde, bir bakışta, bir gülümsemede insan kendini hatırlıyor.
Belki de mesele sevmek değil, kalabilmek.

Bir duyguda kalmak, bir insanda kalmak ya da en basit hâliyle, bir histe kalabilmek.

ÇOK OKUNANLAR