Yapay zeka: Milyarlarca dolar boşa mı akıyor?
16 Kasım 2025

Ben aynı anda iki yapay zeka modeline her ay abonelik parası ödüyorum. Bunlardan biri ChatGPT, diğeri ise Google’ın Gemini’si.

Yakında iki başka modele daha para ödemeye başlamam gerekecek gibi gözüküyor.

Ben ve dünyanın dört bir yanındaki benim gibi milyonlarca kişi ve belki siz de bu aboneliklere sahipsiniz ama bizim ödediğimiz bu paralar en azından şimdilik bu yapay zekaları üreten şirketleri kâra geçirmiyor. Bırakın kâr etmelerini, bizlerden gelen bu gelirler aslında onların dişlerinin kovuğuna bile gitmiyor.

Hafta içinde bir haber vardı, Amerikan yatırım bankası JP Morgan uzmanlarına rapor hazırlatmış, yüz milyarlarca dolarlık yatırımlarda çalışan yapay zeka şirketlerinin kâra geçebilmek için yılda 650 milyar dolar gelir elde etmesi gerektiğini hesaplamış.

Ancak bu büyüklükte bir ciroya sahip olurlarsa yapay zeka sektörü yüzde 10 gibi mütevazı bir kâr oranını yakalayabilecekmiş.

Tek başına OpenAI adlı şirketi, ki sektörün en büyüğü olan ChatGPT’nin sahibi bu şirket, yıllık 20 milyar dolar ciro sağlıyor henüz. Ondan daha küçük bir yapay zeka şirketi olan Anthropic’in 2026’ya kadar 26 milyar dolar gelir hedeflediği biliniyor. Yani kâr elde etmenin henüz çok ama çok uzağındalar.

Bu acımasız rakamlar yüzünden Amerika’da ciddi bir “Yapay zeka balonu var mı” tartışması devam ediyor zaten.

Bazı yatırımcılar bu balonun fazla şiştiğine inanıyor, bazı yatırımcılar ise “Daha gidecek yer var” diye bakıyor.

Yapay zeka şirketlerinin çoğu halka açık değil ama bazılarının yatırımcıları halka açık. Öte yandan yapay zeka sektörü sayesinde 4 trilyon doları aşkın şirket değerine ulaşan Nvidia başta bir sürü “destek sektörü” şirketi var Amerika’da halka açık ve hepsinin borsa değerleri çok şişmiş durumda. Önceki hafta böyle bir telaş yaşandığında New York borsasında 600 milyar dolarlık şirket değeri buharlaştı örneğin.

O yüzden bu “Yapay zeka balonu var mı yok mu” tartışması çok önemli.

Yapay zekada iki tarzı siyaset

Yapay zekanın önümüzdeki dönemde sadece dünya ekonomisini değil neredeyse dünya jeopolitik sistemini de değiştirici bir güç olacağına dair yaygın bir inanç var.

Bu inanç uyarınca şimdilik Amerika ile Çin arasında müthiş bir yarış yaşanıyor. Avrupa da bir yerinden bu yarışa girmek istiyor, çok sayıda iddialı girişimi de var ama henüz Avrupa girişimlerinin boyutu ABD ve Çin’dekilerin yanına bile yaklaşamıyor.

Tabii boyut derken neyi kastettiğimiz de önemli. Çünkü “boyut”tan kasıt yapay zekaya yatırılan paraysa, Çin de aslında ABD’nin yanında minik bir cüce. Amerika’da yapay zekaya yatırılan para miktarı, bu paraya bakarak oluşan ekonomi çok ama çok büyük. Ağzını açan yüz milyar dolardan söz ediyor; henüz ne vaat ettiği bile bilinmeyen yapay zeka şirketleri 20-30 milyar dolarlık “tohum” yatırımları alabiliyor.

Buna karşılık Amerika’nın çok korktuğu Çin’de konuşulan paralar çok daha küçük. Aynı şekilde Avrupa’da da daha mütevazı şirket büyüklüklerinden ve yatırımlardan söz edebiliriz.

Bu muazzam farkın sebebi, Amerikalı şirketlerin bütün bu dev yatırımları “Genel yapay zeka” veya İngilizce kısaltmasıyla AGI’ya yönlendirmesi; buna karşılık Çinli ve Avrupalı şirketlerin çok daha ucuz çözümlere yönelmesi, bu genel yapay zekaya fazla ağırlık vermemesi.

Yani yapay zeka yarışında iki tarzı siyasetten söz edebiliriz. Bir tarafta Amerikalı şirketlerin peşine düştüğü insan zekasını yakalayacak çapta güçlü AGI; bir yanda mevcut yapay zekanın pratik, kolayca ticarileştirilebilir uygulamalarına ve insansı robotlara ağırlık veren Çin-Avrupa tarzı.

AGI: Yapılabilir mi, imkansız mı?

Yapay zeka robotunun karşısına geçiyorsunuz ve onunla sanki o bir insanmış gibi sohbet ediyorsunuz. Bunu yapan o kadar çok birey var ki, şaşarsınız. Yapay zekayı arkadaşı, sırdaşı, hatta sevgilisi olarak düşünen insanlar fena halde yanılıyorlar:

Karşınızdaki bu “insansı” makine, ne kadar size insan sıcaklığı verse bile aslında bir tahmin makinesi. Arkasındaki bilimin ve o bilimin yarattığı algoritmanın büyük başarısı, sizin bir sonra kullanacağınız kelimeyi tahmin etmesine dayalı. Size duymak istediğinizi söyleyen bir robot o; bunu da tahmin yaparak başarıyor.

Bu, elbette çok büyük bir başarı ama bir “zeka” değil, “bilinç” hiç değil.

Yapay zeka bu tahmin işini “geniş dil modeli” (LLM) adı verilen devasa veri tabanlarıyla başarıyor. Veri tabanı büyüdükçe yapay zekanın tahminlerini doğru yapma olasılığı artıyor.

Yapay zekayla uğraşan bilgisayar bilimciler, bu mevcut teknolojinin eğer çok daha büyük dil modellerine ulaşabilirse, insan seviyesi bir zekaya yani AGI’ya ulaşacağını düşünüyor.

İşte bu amaçla yüz milyarlarca dolarlık veri merkezi yatırımları planlanıyor, bu merkezlere elektrik bulabilmek için nükleer santrallar yapılıyor, hatta uzaya veri merkezi kurma projeleri geliştiriliyor.

Para esas olarak buna akıyor Amerika’da.

Ağzımızın tadını kaçıran adam

Ama son birkaç yıldır herkesin ağzının tadını kaçıran, tam da bu sebeple yıllardır çalıştığı Facebook’tan nihayet ayrılıp kendi şirketini kurmaya hazırlanan bir adam var.

Bu adam bir Fransız. Adı, bu köşede pek çok kez geçti: Yan LeCun.

Paris’te, şehrin banliyölerinde doğmuş ve büyümüş, Paris’teki ünlü Sorbonne Üniversitesinden mezun  olmuş, doktorasını da burada yapmış bir bilim insanı.

LeCun, geçen yıl yapay zekaya katkılarının etkileri sayesinde Nobel ödülü alan Kanadalı bilgisayar bilimci Geoffrey Hinton’un Toronto’daki laboratuvarında çalışmış, 2003’te New York Üniversitesinde ders vermeye başlamış, 2013’ten beri Facebook’ta yapay zeka çalışmalarının başında yer almış, 2018’de hocası Hinton ve Yoshua Bengio ile birlikte Turing Ödülü adı verilen ödülü kazandığından beri de “Yapay zekanın üç babasından biri” kabul edilen bir insan.

Bu üçlü yapay zekanın üzerinde yükseldiği bilim olan nöral ağları ve öğrenen algoritmaları geliştiren insanlar. Onların bu buluşları olmasaydı bugün yapay zekadan söz etmiyor olacaktık. O yüzden onlara “baba” deniyor.

Geoffrey Hinton ve Yoshua Bengio çok uzun zamandan beri AGI’ın tehlikelerine dikkat çekiyor, insan seviyesindeki yapay zekayı korkutucu buluyor ve buna ulaşılacacağını söylüyor.

Ama Yan LeCun öyle düşünmüyor başından beri. AGI’ın bir hedef olduğunu o da söylüyor ama mevcut teknolojinin ve LLM’lerin bunu başaramayacağını matematiksel olarak ispat ettiğini anlatıyor her yerde.

Bu görüşlerini çok net ifade ettiği için en sonunda Mark Zuckerberg onu Facebook’tan kovdu zaten. Daha önce pasif göreve almıştı, ona da katlanamadı.

Yan LeCun, mevcut yapay zekanın “kedi kadar” zeki olduğunu, 4 yaşındaki bir bebeğin bile bu yapay zekadan daha iyi durumda olduğunu söylüyor.

LeCun: Bir balon hem var hem yok

Fransız bilgisayar bilimci geçenlerde bir podcastte soruları cevaplarken yapay zeka konusunda bir balonun hem var olduğunu hem de yok olduğunu söyledi.

Ona göre balon vardı, çünkü ulaşılması imkansız bir hedefe koşuyordu şirketler.

Ama öte yandan yapılan bu yatırımlar boşa değildi; bu yatırımlar sayesinde şirketler aynen Çin’in ve Avrupa’nın yaptığı gibi pratik uygulamalara, insansı robotlara yönelerek bu yatırımları kârlı hala getirebilirdi.

Ona göre AGI’ya ulaşmak için yeni bir bilimsel sıçramaya ihtiyaç vardı; mevcut teknolojiyle bu hedefe varılamazdı.

O bilimsel sıçrama için de LeCun’un “gerçek hayat modeli” adını verdiği modeller hayata geçirilmeliydi.

Şimdi Facebook’tan ayrılan LeCun tam da bunu yapmak için bir şirket kuruyor. Daha şimdiden 10 milyar dolara yakın yatırımı garantilediğini söylesem şaşırmazsınız umarım.

“40 yıldır haklı çıkan adam şimdi herkesin yanıldığını düşünüyor”

Geen gün The Wall Street Journal’da Yan LeCun’la ilgili çok çarpıcı bir portre yayınlandı.

Yapay zeka konusunda bir balon olup olmadığı sorusuyla doğal olarak çok yakından ilgilenen bu gazete, o portre yazısına şu çarpıcı başlığı atmıştı:

“Son kırk yıldır yapay zeka konusunda hep haklı çıkan adam, şimdi başka herkesin yanıldığını düşünüyor.”

Yalnızlık bu kadar mı güzel anlatılır?

Peki YanLeCun haklı mı? Herkes onun gibi düşünmüyor

Tabii Yan LeCun kendi görüşlerini matematiksel bir keskinlikle ve çok ikna edici biçimde anlatıyor olsa da, onun tam tersini söyleyen, AGI’ın pek yakında ortaya çıkacağını söyleyen çok kişi var.

Bir örnek bundan 1,5 yıl kadar önce OpenAI’da çıkan iç savaş. Bu savaş sırasında şirketin önde gelen bilim insanları, AGI’ın elinin kulağında olduğunu düşündükleri ve ortaya çıkacak bu devrimsel gelişme için şirket CEO’su Sam Altman’ın yeterli güvenlik önlemini almadığını düşünerek bir şirket içi darbe gerçekleştirdiler.

Bu darbede en önde gelen rolleri üstlenen OpenAI’ın baş bilimcisi Ilya Sutskever ve şirketin teknolojiden sorumlu başkan yardımcısı Mira Murati bugün OpenAI’da çalışmıyorlar, kendi şirketlerini kurdular.

Mira Murati, Facebook’dan gelen 1 milyar dolarlık teklifi reddetti, şirketi daha hiçbir şey yapmamış olmasına rağmen 25 milyar dolar değerinde. Aynı şekilde Ilya Sutskever’in şirketi de 30 milyar doları gördü son olarak.

Bundan bir buçuk yıl önce “eli kulağında” olan AGI hala ortada yok. Oysa Sutskever de, Murati de işini çok iyi bildiğinden kuşku duyulamayacak yetkinlikte bilim insanları.

Şimdilik genel olarak sektör AGI’ın 2030 dolaylarında gerçekleşeceğini öngörüyor.

AGI seviyesini sadece bir şirket becerebilir

Genel yapay zekayla ilgili bir önemli paradoks, biraz nükleer savaş paradoksuna benziyor.

Diyelim A şirketi ile B, C ve D şirketleri AGI’ya ulaşmak için yarış halinde ve bunlardan A şirketi yarışı önde götürüyor, mesela en yakın rakibinden 3 ay önde.

Paradoks şu ki, o fark hiçbir zaman kapanamaz, tam tersine giderek daha açılır.

Çünkü AGI’ya yaklaşan şirket, bu avantajıyla işleri birden bire çok hızlandırmaya başlar ve rakiplerini sadece geride bırakmakla kalmaz, onları yok edecek şekilde de davranır.

Çünkü AGI’yı ilk başaran inanılmaz bir avantaja da sahip olur: “Tekillik” adı verilen bu avantaj, o şirketin başka her şeyi yok etmesini sağlar.

Eric Schmidt anlatıyor: Nükleer savaş!

Google’ın eski CEO’su, Amerika’nın önde gelen teknoloji liderlerinden ve yatırımcılarından olan Eric Schmidt’in bir konferansına denk geldim geçenlerde.

Schmidt, az önce söylediğim “tekillik”i, yani bir şirketin AGI’yı başarmasını ona rakip şirketlerin engellemek için her şeyi yapacağını, hatta “nükleer seçeneği” bile kullanacağını söylüyor.

Nedir nükleer seçenek? Aşama aşama aslında. Önce rakibin elemanlarını çalmak, öyle olmuyorsa rakibi baltalamak, o da olmuyorsa doğrudan fiziki müdahale ile rakibin altyapısını yok etmeye çalışmak.

Bas bayağı suç olan, veri merkezlerini bombalamaktan vs söz ediyor Schmidt.

Bunları söyleyen saçma bir komplo teorici olsa güler geçerdik ama bu sözleri Silicon Vadisi’nin önde gelen bir ismi söylüyor. Durum o kadar ciddi.

Trilyon dolarlık değere ulaşmış şirketlerin, mesela Microsoft’un, Apple’ın veya Google’ın kendilerini yok edecek bir başka şirkete izin vermemek için ellerinden geleni yapacağına kuşku yok.

Başa dönelim: Balon var mı yok mu?

Buraya Eric Schmidt il yapılmış kapsamlı bir söyleşinin videosunu koyuyorum, oldukça uzun bir video ama bence seyredin, çok çarpıcı şeyler söylüyor.

Schmidt, AGI konusunda iyimser olanlardan, hatta AGI’ın 10 yılk içinde gerçek olacağını düşünenlerden. 

Ama işte bir yanda da Yan LeCun var, “Mevcut bilimle ve teknolojiyle AGI imkansız, yeni bir bilime ihtiyaç var” diyen.

Öte yandan yazının başında söz ettiğim “balon” meselesi öyle felsefi bir tartışma değil, basit bir ekonomi sorusu aslında.

Daha önce yaşadığımız ve tarihe “dot com balonu” diye geçen balonda web sitesi patlamasının yarattığı borsa çöküşünü görmüştük. Evet borsa çöktü ama teknoloji ortadan kalkmadı. O zaman yapılan fiziki fiber optik yatırımlarından bilimsel ve teknolojik gelişme için yapılan yatırımlara kadar her şey kendi değerini zamanla buldu ve böylece “dot com balonu”nu bugün bir “borsa düzeltme hareketi” olarak anıyoruz daha çok.

Benzer bir gelişme yapay zekada da olabilir elbette. Yani mevcut yatırımlar birden bire değer kaybedebilir, dev şirketlerin defter değerleri çok azalabilir, bu sırada yatırımda yakalananlar da iflas edip ortadan kaybolabilir.

Ama teknoloji yerinde duruyor ve duracak.

ÇOK OKUNANLAR