Öteki Kadın Olmak Ya da Olmamak
19 Kasım 2025

Geçen gün The Times’ta yayımlanan “2025’te Öteki Kadın Olmak Nasıl Bir Şey?” başlıklı yazıyı okudum ve ilişkilerin gölgeli koridorlarına dair ne kadar az konuştuğumuzu bir kez daha fark ettim.

Yazıda öyle örnekler vardı ki, insan bir noktada “Bu hikâye sadece onun değil; çağımızın sessiz itirafı” diye düşünüyor.

Times okurunun anlattığı hikâye şöyle başlıyor: “Yirmili yaşlarımın başında bir pub’da çalışıyordum. O ve iş arkadaşları her cuma mesai sonrası mutlaka gelir, bara otururdu. Bana çok asılırdı; her fırsatta yanıma gelip flörtleşirdi. En başta hiç ilgimi çekmemişti — hatta aslında arkadaşını daha çekici bulmuştum — ama sonunda pes ettim, üstelik bir partneri olduğunu bildiğim hâlde.”

Yaşanan şey, daha en baştan basit bir flört değil; güç, arzu ve gizliliğin oluşturduğu karanlık bir üçgen. Hikâye giderek sertleşiyor:

“İlişkinin başlarında, uyuyan kız arkadaşının çıplak göğsünün fotoğrafını bana gönderip benimkilerin daha güzel olduğunu söyledi. Midem bulandı, ama çok gençtim ve nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum.”

Kadının duygusal gelgitleri ve adamın manipülatif tutumları arasında geçen bir rollercoaster… Adam sevgilisini terk ediyor, kadın doğal olarak birlikte olacaklarını sanıyor. Ama sonra: “Beni reddetti ve başka biriyle ilişkiye başladı… Yine de her hafta puba gelmeye devam etti. Bir süre sonra tekrar yakınlaşmaya başladık, gizli saklı görüşüyorduk. Açık konuşmak gerekirse, tüm bunlardan tuhaf bir şekilde ego tatmini alıyordum.”

Bu satırları okurken insan şunu anlıyor: “Öteki kadın” olmak, bazen bilinçli bir seçim değil; duygusal eksikliklerin, onay arayışının ve güç dengesini yanlış yerden kuran insanların içine çekildiği bir girdap.

Tarihin en bilinen aldatma hikâyelerine uzanınca hepimizin bildiği bir gerçekle yüzleşiyoruz. Aldatma yeni değil, sadece yeni biçimler alıyor. Tüm ülkeyi sarsan bir TV röportajında, Prens Charles evlilik dışı bir ilişkisi olduğunu itiraf ediyor. Prenses Diana’nın o meşhur cümlesi hâlâ dünyanın hafızasında: “Bu evlilikte üç kişiydik; biraz kalabalıktı.”

Mark Antony ve Kleopatra, Bill Clinton ve Monica Lewinsky, Brad Pitt ve Angelina Jolie… hangi birini sayayım ki.

2015’te bir hacker, evli insanların gizlice ilişki yaşaması için kurulmuş Ashley Madison sitesinin veritabanına girdi. Binlerce kişinin bilgileri ortaya saçıldı. Dört yıl sonra bile site 60 milyon üyeye sahip olduğunu açıkladı.

Bizdeki örneklere ise hiç girmeyeyim. Sayılamayacak kadar çok ünlü örnek var.

Neden hepimiz istikrarlı, güvenli, sevgi dolu bir ilişki isterken, sadakati bu kadar sık kaybediyoruz?

Bu olayda en az konuşulan aslında öteki kadın. Kim neden evli bir erkeği seçer? Evli bir erkek, özellikle de karısına rağmen “seni seçiyor” gibi davranıyorsa, bu bazı kadınlarda “demek ki özelim” hissini tetikleyebiliyor.

“Scarcity effect” (kıtlık etkisi) denen bir durum var: Zor ulaşılan daha değerli görünür. Evli bir erkek hem sınırlı zaman sunar hem de “yasaklı bölge”dir. Bazı kadınlar için bu, duygusal bir ödül mekanizması yaratabiliyor.

Kimi zaman mesele erkeğin kendisi olmuyor; “diğer kadını geride bırakma” hissi bağımlılık yaratabiliyor. İlişkinin dramı, yüksek duygusal iniş çıkışları bir çeşit adrenalin. Tabii ki evli erkeklerin bir kısmı boşluklarını “Evliliğim bitti”, “Sen ruh eşimsin” gibi söylemlerle dolduruyor. Bu bir taktik olabiliyor. Hikâyedeki adam gibi: Kazan, eşine geri dön, tekrar gel…

Çocukluğunda veya önceki ilişkilerde istikrarlı sevgi görmeyen kişiler, “yarım” ilişkileri normalleştirebiliyor.Evli bir erkek, tam da bu yarım ve parçalı bağlanma modelini sunuyor. Üstelik evli bir erkekle ilişki tam zamanlı bir bağlanma içermiyor. Bazı kadınlar bunu “beklenti yok, ödül çok” olarak yaşıyor. Sonuçta “Öteki kadın olmak” bir kişilik değil, bir semptom.

Aldatma narsisizmin, çocukluk travmalarının, güç dengesizliklerinin, modern aşkın hızının ve duygusal eksikliklerin kimyasal karışımı. Ama şurası çok net: Eksik bir benlik, yanlış kişiden gelen yanlış ilgi ilgi birleşince bağımlılık yaratan toksik döngü başlıyor.

Acı gerçek şu ki öteki kadın, hiçbir zaman “kazanan” değil. O, aslında birinin hayatında boşluğu dolduran değil; kendi içindeki boşluğu susturmaya çalışan kişi. Evli bir erkeğin sunduğu yasak haz, gelip geçici bir iltifat; faturası ise ağır: gizlilik, suçluluk, kırılmış bir özgüven ve kendini değersizleştiren bir döngü.

Aldatmanın matematiği basit: Birinin yalanına inanırsın, diğerinin hayatından çalarsın, sonunda kendi ruhundan eksilirsin. Ve bütün bu hikâyelerin sonunda en çok zarar gören kendini “seçilmiş kadın” sanarken, aslında bir başkasının kırık benliğini taşıyan kadın.

Bu nedenle öteki kadın olmak bir kader değil; “Ben daha fazlasını hak ediyorum” diyebilecek cesareti hatırlamadığımız bir an. Cesaret geri döndüğünde döngü de biter.

ÇOK OKUNANLAR