Böcek ailesi neden öldü, artık biliyoruz: Vurdumduymazlıktan
21 Kasım 2025

Aradan 30 yıldan fazla zaman geçmiş, Amerikan hükümetinin davetlisi olarak dünyanın dört bir yanından bir grup gazeteci Amerika’ya gittim, 20 güne yakın zaman geçirdim.

Gezi çerçevesinde götürüldüğümüz yerlerden biri Iowa eyaletinde bir tarım işletmesiydi.

Araziye girdikten sonra bizi taşıyan otomobiller 15 dakika yol gitti, ancak o zaman arazi sahibinin evine ulaştık.

Her yer mısır ekiliydi. Bu devasa arazinin sahibinin de zengin bir çiftçi olduğunu tahmin edebilirsiniz ama öyle değildi. Yalnız başına yaşayan 50’lerinin sonunda bir adam bizi karşıladı.

Sohbet sorasında öğrendik, eşi 10 yıl kadar önce kanserden ölmüş. Bir oğulları varmış ve oğlu halen üniversitede okuyormuş.

“Yılda iki kez bana yardıma buraya geliyor, onun dışında yalnızım” dedi adam bize. O koca araziyi, maliyetler nedeniyle minimum tarım işçisi kullanarak tek başına ekiyor ve biçiyormuş.

Oğlu ekin toplama zamanı bir hafta, bir de babanın mecburen gittiği bir kurs için yine 4 günlüğüne geliyor, çiftliğe sahip çıkıyormuş.

Ben sormasam söylemeyecekti, o dört günlük kurs tarım ilacı kullanma sertifikası almak içinmiş.

Toprakta doğan, babasından kalma çiftliği yöneten neredeyse 60 yaşındaki adam, her yıl tarım ilacı kullanmayı bildiğini kanıtlamak için sertifika eğitimi almak zorundaydı. Bu sertifikası olmazsa zaten gidip tarım ilacını satın alamıyor, toprağına uygulayamıyordu.

Bunu öğrendiğimden beri Türkiye’deki tarımsal üretime bakışım farklılaştı.

Tarımsal üretimde tarım ilacı kullanmak zorundasınız; yoksa ürününüz gidiverir. Bu ilaçların bir bölümü topraktaki zararlılar içindir, bazıları da ürünün kendisine dadanan böcekler vs için.

Türkiye’de böyle bir sertifika zorunluğu olmadığı gibi tarım ilacı satın almaya getirilmiş bir kısıtlama da yok. (Gübreden teröristler bomba yapıyor diye gübre alımında ciddi denetim var ama.)

Evinizde, iş yerinizde veya otel vs sosyal alanlarda yapılan böcek ilaçlamasıyla tarımda yapılan ilaçlama arasında çok fark yok. Çoğu zaman benzer ilaçlar kullanılıyor. “İlaç” dediğime bakmayın, zehir bunlar ve amacı da istenmeyen canlıları öldürmek.

Hamburg’dan bir hafta hoşça vakit geçirmeye İstanbul’a gelen ama burada ölen, aslında öldürülen Böcek ailesinin başına gelenler, inanması zor bir sorumsuzluk ve vurdumduymazlık öyküsü.

Aile 9 Kasımda İstanbul’a ulaşıyor. Doğruca rezervasyon yaptırdıkları Kadırga semtinde, Kumkapı’nın burnunun dibindeki otellerine yerleşiyor.

İlk gün Kapalıçarşı ve Beyazıt civarında dolaşıyorlar. 11 Kasım günü ise Ortaköy’e gidiyorlar. Orada dolaşıp karınlarını doyurup akşam üzeri saatlerinde otele geri dönüyorlar.

Onların otele döndükleri saatte otelde tam altlarındaki odada böcek ilaçlaması yapılmış. Kimse onlara “Aman odanızı önce havalandırın” falan demiyor. Ailece odalarına çıkıyorlar.

Oysa bir alt kattaki odada ilaçlamacı hem böcekler yesin ve ölsün diye pek çok yere jel ilaçlar bırakmış hem de bir başka ilacı suyla karıştırarak havaya sıkmış. Sonra da odaya sıktığı ilaç dışarı kaçmasın diye kapıları vs bantlamış.

Normalde, bilgi sahibi insan, odanın kaç metreküp hacimde olduğuna bakarak ne kadar ilaç kullanması gerektiğine karar verir. Ama burada ilaçlamayı yapanın bu kimyevi karışım ve miktarla ilgili en ufak bir bilgisinin bile olmadığı anlaşılıyor. Zaten bu konuda bir sertifika zorunluğu, ayrı bir eğitim alma zorunluğu da yok ülkemizde.

Oysa öldüren şey zehirin kendisi değil zehirin dozajıdır. Bu dozajı, yani ne kadar ilaç kullanacağını bilmek en önemli konu. Bakın her gün gümrüklerden bir sürü Türk tarım ürünü geri dönüyor. Sebebi tarım ilacı kullanımındaki bu doz aşımı. Kendiniz merak edip öğrenmezseniz, hangi ilacı ne dozda kullanmanız gerektiğini size öğreten kimse yok memlekette.

11 Kasımda odaya ilaçlama yapıldı, 12 Kasım sabahı Böcek ailesi güne perişan başladı. 6 ve 3 yaşındaki iki çocukları da geceyi kusarak geçirmişti. Onlara kimse “Dün alttaki oda ilaçlandı” demediği için onlar Ortaköy’de yedikleri yemekten şüphelendiler.

Çocuklarını alıp hastaneye gittiler. Hastanede de gıda zehirlenmesi şüphelerini söylediler ve hem kendilerine hem de çocuklarına gıda zehirlenmesi tedavisi uygulandı. Anne ve babaya serum takıldı, çocuklara o da yapılmadı, sadece probiyotik verildi, bağırsaklarının kendisini toparlaması beklendi.

Onlar hastanedeyken alt katta ilaçlanan oda temizlendi ve havalandırıldı. Bu arada onların odasında da kesif bir kusmuk kokusu vardı, kusmuk torbaları vardı. Temizlikçi onların odasını da havalandırdı.

Aile hastaneden otele döndü. Perişanlardı. Odadan çıkmadılar. Aynı gece yarısı saatlerinde çocuklar bu kez bilinçlerini kaybedip bayıldı.

Baba 3 yaşındaki çocuğunu kucağına alıp koşa koşa aşağı indi, bir taksiye binip yeniden hastaneye gidecekti. Ama otelin kapısı kilitliydi.

Çünkü otelde resepsiyonda duran Pakistan asıllı çalışan, otele sinmiş olan kusmuk kokusundan rahatsız olmuş, yandaki kebapçıya yemek yemeye gitmişti, giderken de kapıyı kilitlemişti.

Ambulans geldi, 03.00 dolaylarında hastaneye gittiler. Birkaç saat içinde iki çocukları da öldü. Bu arada anne baba da iyi değildi, onlar da hastaneye yatırıldı. Derken annenin durumu da kötüleşti ve bir süre sonra o da hayatını kaybetti. Baba iki gün daha dayandı, sonunda o da öldü.

Otele polis gelene kadar kimsenin aklına “Bu otelde böcek ilaçlaması yapıldı” demek gelmedi. Ama otelin kendisi bir sorumsuzluk ve vurdumduymazlık kalesi adeta.

Otelin patronu evinden çıkmıyor, işleri uzaktan ve bazıları geçici çalışan olan kişilerle yürütüyor.

Otel aslında otel falan değil. Kartalkaya’da içinde 78 kişinin yanarak öldüğü otel bile bundan daha fazla oteldi.

Türkiye’de ve İstanbul’da yaşanan turizm patlaması, sanki üç yıldızı olan bir işletmeymiş gibi gözüken ama aslında nasıl yönetildiği belli bile olmayan böyle apartmandan bozma “otel” kılığında yerlerin artmasına sebep oldu. Çalışanların kim olduğu, hangi eğitime sahip oldukları bilinmeyen, geçici görevlilerle saldım çayıra Mevlam kayıra usulü çalışan yerler.

İçeride müşteri varken ilaçlama yapan, ilaçlama sırasında bir üst kattaki müşteriyi uyarmayan, yeterli havalandırmayı yapmayan otel…

İlaçlama konusunda hiçbir bilgisi olmayan, aslında bir ofisi bile olmayan, yine evden idare edilen bir ilaçlama şirketi…

Bu Türk usulü sorumsuz bileşim Böcek ailesini öldürdü.

Böcek ailesi ilaç zehirlenmesinden de şüphelense belki bütün aile bugün hayatta olabilirdi; hastane belki buna göre tedavi verirdi, en azından otele geri dönmezlerdi ve yaşama şansları artardı.

Türkiye, maalesef böyle pisi pisine ölümlerin ülkesi. Kartalkaya’da nasıl 78 kişi yanarak öldüyse, İstanbul Kadırga’da da dört kişilik Böcek ailesi aynen öyle öldü.

ÇOK OKUNANLAR