Geçen hafta, 21 Kasım 2025 günü İstanbul Balat’taki Özel Balıklı Rum Hastanesi’nde görevli çocuk psikiyatristi Prof. Dr. Ayten Erdoğan, sekreteri, bir eczane sahibi ile kalfası ve ilaç mümessillerinin arasında olduğu 6 kişi gözaltına alındı. Türkiye’nin önemli çocuk psikiyatristlerinden Prof Dr. Ayten Erdoğan sekreteri ve eczane kalfası tutuklandı.
Prof. Dr. Ayten Erdoğan ve diğer isimler; nitelikli dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı olarak bir başkasına verme, yayma veya ele geçirmekle suçlandı. Bakırköy Başsavcılığı’nın yaptığı açıklamada; Prof. Dr. Ayten Erdoğan’ın sahte reçeteler düzenlediği, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun suç tarihinde ‘112 milyon TL’ zarara uğratıldığı öne sürülüyordu. Ancak ilk andan itibaren bir gariplik var. Çünkü suç tarihi 2020’ydi, yani soruşturma 5 yıl önce başlamıştı ama operasyon yeni yapılmıştı.
Operasyon, çok da içeriğine bakmadan medya sitelerinde sansasyonel başlıklarla duyuruldu, genellikle de savcılık açıklamaları esas alındı. 112 milyon lira büyük paraydı. Peki ama toz duman biraz olsun aralandıktan sonra yakından bakılabilir artık: Dosyada gerçekten 112 milyon TL’lik bir suç isnadı var mıydı?
Bu sorunun cevabını BirGün gazetesi yazarı Timur Soykan kısaca vermiş: Hayır.
Prof. Dr. Ayten Erdoğan’ın ifade tutanağı, müfettiş raporu, polis fezlekesi, savcılığın tutuklama talebinde 112 milyon TL’lik kamu zararı iddiası hiç geçmiyor. Zaten böyle bir ilaç vurgununda TIR’lar dolusu, tonlarca ilaç tespit edilmiş olmalı. Ancak bu da yok. Birkaç kutu ilaçtan bahsediliyor.
Aslında Prof. Dr. Ayten Erdoğan’ın sorgusunda sorumlu tutulduğu SGK zararı 112 bin 293 TL. Çünkü söz konusu suçlamalar 2020 yılında SGK incelemesine tabi olmuştu ve SGK müfettişinin 5 yıl önce hazırladığı raporda kamu zararı bu kadar hesaplanmıştı. Profesör bu rapordan sonra oluşan kamu zararını faiziyle 200 bin TL olarak ödemiş, konu kapanmıştı. En azından kendisi öyle sanıyordu.
Beş yıl önce Prof. Dr. Ayten Erdoğan’ın hastanedeki odasına gizli kamera yerleştirilmiş ve telefonları aylarca dinlenmişti.
Bu tapelerin büyük kısmında Prof. Ayten Erdoğan, piyasada bulunmayan ve hasta çocuklar için çok önemli olan ilaçların eczaneden temin edilmesi için görüşmeler yapıyor. Bunlar Prof. Erdoğan tarafından reçetesi yazılmış ilaçlar.
Bir tapede eczane kalfası, hasta 2 çocuğun babası ile konuşuyor. Baba çocukların ilacının kalmadığını ve Profesörün bir gün önceden bir kutu ilaç vermesini istediğini, ertesi gün reçetenin yazılacağını söylüyor.
Bu tape savcılıkta sorulunca Prof. Dr. Ayten Erdoğan şöyle yanıt veriyor:
“İki çocuk hastamın babası çocukların düzenli kullandığı ilaçlarının bittiğini, fakat randevuyu Salı günü bulabildiğini söyledi. Bu çocuklar bir gün ilaç almaması halinde okulda ve evde büyük problem yaratabilir. Bir gün çocukların ilaçsız kalmaması için eczane kalfası ile konuşmaları olmuş.”
Bir başka tapede Prof. Dr. Ayten Erdoğan, 3.5 yaşındaki dikkat eksikliği ve hiperaktife hastası olan çocuğa ilaç verilmesini eczane kalfasından istiyor. Burada “Birinin üzerine yazarız” diyor. Bu sorulduğunda anlatıyor:
“Hasta SGK’lı değil olsa bile 6 yaşın altında SGK ödemediği için hastanın parası ile alması gerekiyor. Eczane kalfasına parasını alarak ilacı vermesini söylüyorum. ‘Birinin üzerine yazarız’ derken çocuk 6 yaşından küçük olduğu için sistem izin vermez. Bu hastalık genetik olduğu için annesi ya da babası da hastadır. Onlardan birinin üzerine ilacı yazacağımızı söylüyorum. Hastanın mağduriyetini gözetiyorum.”
Bir başka tape kaydında ise Prof. Dr. Ayten Erdoğan, bir hasta yakını ile konuşuyor. Hasta çocuğun reçetesinin yazılabilmesi için bir hafta var ama ilaçları bitmiş.
Bu tape sorulunca Prof. Dr. Ayten Erdoğan şöyle yanıt veriyor:
“Hasta çocuğun ilacı kaybolabiliyor ya da içerken tükürüp zayi edebiliyor. Yani ilaç zamanından önce bitebiliyor. Davranış bozukluğu olan çocuk hastalarımız bir gün bile ilaçlarını içmezse öğretmene, arkadaşlarına, anne-babaya vurabiliyor. Kendisine ya da başkalarına zarar verebiliyor. Bu yüzden ilaçları süresinden önce bitenlere reçete yazarak eczaneye gönderebiliyorum. İlaçlarını parasını ödeyerek alabiliyorlar. Günü gelince tekrar reçete yazabiliyorum. Amacım çocuğun ilaçsız kalıp çevrenin ve çocuğun mağdur olmamasıdır. Bu nadiren olan bir durumdur.”
Pek çok tape ve gizli kamera kaydı Prof. Dr. Ayten Erdoğan’ın çocuk hastaları ilaçsız kalmasın diye uğraştığını gözler önüne seriyor. Aynı eczaneye yönlendirdiği suçlamasına da çok net bir yanıt var. Özel Balıklı Rum Hastanesi, Balat’ta ve yakınında sadece bir eczane var. Burası psikiyatri konusunda uzmanlaşmış bir olduğu için piyasada zor bulunan ilaçlar bu eczanede oluyor.
Prof. Dr. Ayten Erdoğan’a eczane kalfasından kendisi ve kızı için istediği ilaçlar bile ifadesinde soruldu. Hatta bu ilaçların eczane kalfası tarafından getirilip odasına bırakıldığı anların kamera kayıtları sorgu tutanağına eklendi, “Neden eczane kalfasına 275 TL gönderdiniz” diye soruldu.
Ayten Erdoğan bu ilaçları parası ile satın aldığını ortaya koydu. Şöyle dedi:
“Şeker hastasıyım. Raporlarım ve bu ilaçları kullandığım sağlık sistemimde 15 yıldır kayıtlıdır, görüntüde yer alan ilaçların hepsi benim şahsen kullandığım ilaçlardır. Konuşma bundan ibarettir. Şu an nezarethanede de bu ilacı kullanıyorum ve buzdolabında tutulup polislerce bana veriliyor.”
Sorgu tutanağına eklenen kamera kaydı fotoğraflarında eczane kalfası küçük eczane poşetinde ilaçları getiriyor. Böyle çok sayıda fotoğraf var. Kameraların ses kayıtlarından, dinleme tapelerinden de tüm iddialarda sadece birkaç kutu ilacın söz konusu olduğu çok net anlaşılıyor. Ama bir çete izlenircesine doktor odası saniye saniye takip edilmiş.
Suçlama olarak yöneltilen ilaçlar, reçetesiz ve çok küçük bedelle zaten satılıyor. Ayten Erdoğan, ifadesi boyunca bu ilaçlar hakkında tek tek bilgi vermek zorunda kaldı. Bu ilaçları sahte reçete ile satarak bir menfaat sağlanamayacağını ortaya koydu. Zaten müfettiş incelemesinde de bunların 96 TL’lik, 10-20 TL’lik ilaçlar olduğu anlatılıyor.
Prof. Dr. Ayten Erdoğan ve diğer hastane çalışanlarına eczacı kalfası Resul Çiçek’in poşet bıraktığı anlar da polis kamerasınca tespit edilmiş. Bu görüntüler analiz edildi. Kamera kayıtları sesliydi ve konuşmalarda poşetlerde fıstık olduğu söyleniyordu. Ancak Resul Çiçek’in memleketinden getirip hastane personeline sattığı bu fıstıklar için ödenen para da Ayten Erdoğan’a suçlama olarak yöneltildi.
Prof. Dr. Erdoğan’ın para hareketleri incelendiğinde eczane kalfasına fıstık ve kendi kullandığı ilaçlar için 36 bin TL gönderdiği tespit edildi.
Gizli kamera kayıtlarında Profesör’ün sekreteri Nazan’a para verdiği anlar da vardı. Ve çok absürt bir suçlamaya dönüştürülmüştü. Çünkü Prof. Dr. Ayten Erdoğan hesabına yatırılması için sekreterine 1900 TL vermişti. Ardından diyalog şöyleydi:
Prof. Dr. Erdoğan: “Şunu da sana vereceğim.”
Sekreter: “Verdiniz ya bi…”
Prof. Dr. Erdoğan: “Olsun öbürü şey için yemek için bu sana.”
Sekreter: “Ya gerek yoktu doktor hanım. Teşekkür ederim.”
Sorguda suç gibi sorulan bu kamera kaydı hakkında Prof. Dr. Ayten Erdoğan şöyle konuştu:
“1900 TL’yi sekreterim Nazan’a hesabıma yatırması için verdim. Hastane içindeki ATM’den yatırıyordu. Ayrıca Nazan’a küçük bir miktar para vermişim. İşe başladığından beri kahvaltı için domates, peynir, kahve vs. alması için Nazan Hanım’a aylık 1.000-2.000 TL civarında bazen elden bazen hesabına yatırıyordum. Çünkü malzemeleri Nazan Hanım alıyordu. Bu para bundan ibarettir.”
Prof. Dr. Ayten Erdoğan’ın bu sözlerini MASAK raporu da doğruladı. Sekreterine kahvaltı için hesabından gönderdiği paralar 1.000-2.000 TL ile sınırlıydı.
Savcılık, 5 yıl sonra raftan indirilen dinleme kayıtlarında ‘Azeriler’ diye geçen kişiler üzerine yoğunlaşmıştı. Yurt dışına ilaç satıldığı iddia ediliyordu. Bu soruya Prof. Dr. Ayten Erdoğan’ın verdiği yanıt suçlama ile gerçek arasındaki uçurumu ortaya koydu:
“Azeri anne ve baba o dönemde 14 yaşında olan oğulları psikolojik olarak çok kötü haldeyken Azerbaycan’da tedavi bulamamışlardı. Bakırköy Hastanesi’ne geldiler. Ben de oranın şefiydim. Çocuklarını hastaneye yatırmaktan çok korkuyorlardı. Ben ‘Merak etmeyin, her gün görerek çocuğunuzu iyi ederim’ dedim. 15-20 gün içerisinde çocuk iyileşti. Çocuk bipolar bozukluk, psikotik ataktı. Çocuk iyi olunca aile bana minnettar oldu. Yılda 2 kez çocuklarını bana getirirler, ilaçlarını alıp giderlerdi. Çocuk şu an 30 yaşına yaklaştı. Halen başka doktor görmedi, benim tedavim altında… Evlendi, çocuk sahibi oldu, çalışıyor, ilaçlarına halen devam ediyor. Beni düğününe davet ettiler, Bakü’ye gittim. Onlar da benim torunlarımın doğumuna geldiler, artık aile dostu olmuştuk. Aramızda herhangi bir para alışverişi olmadı. 7 yıl önce bu kez 16 yaşındaki kızları aynı hastalıkla yanıma geldiler. Onu da tedavi ettim. O da düzeldi ve halen tedavisi devam ediyor. İlacı bırakırsa atakları oluyor. Bu aile geldiğinde bütün ilaçlarını Türkiye’den temin edip götürüyor. Paralarını ödeyip ilaçlarını alıyorlar. Onları şahit olarak çağırırsanız gönüllü olarak gelip bunları anlatırlar.”
Prof. Dr. Ayten Erdoğan gözaltına alındıktan sonra Azerbaycanlı aileye haber verildi. Kendilerinin adı geçtiği bu olay anlatıldı. Azerbaycanlı aile dinlerken ağladı ve hemen gelip tanıklık yapmak istediklerini söylediler.
Kamu zararı olarak sunulan ana suçlama ise; Prof. Dr. Ayten Erdoğan’ın Özel Balıklı Rum Hastanesi’nde muayene kaydı açılmayan hastalara reçete yazmasıydı.
Muayene ücreti alınmadan hastalara ilaç yazmasının gerekçesini şöyle anlattı:
“Usulsüz ve sahte bir reçete düzenlenmesi söz konusu değildir. İlaç raporu olan hastaların ilacı bittiğinde hastanede ancak yüksek olan özel muayene ücretinin ödenmesinin kaydıyla ilaç yazımına izin veriliyordu. SGK’ya ödenmesi gereken 15 TL katılım payının ödenerek raporlu ilaçların reçete edilmesi mümkün olmalıydı. Hastalar hiç muayene olmadıkları halde, sadece rapor ilacını yazdırmak için muhasebeye özel muayene ücreti ödemeden ilaçlarını yazıyordum. Çünkü maddi durumu düşük olan hastanın sadece raporlu ilacını alabilmesi için hastaneye yüksek meblağ ödemesini haksızlık olarak görüyordum. Bunu da defaten Özel Balıklı Rum Hastanesi Başhekimi’ne ilettim. Kendisine ‘Sadece SGK kaydı yaparak bu ilaçları yazalım, hastalar mağdur oluyor’ dedim. Başhekim de bana ‘Hastanenin kar etmesi lazım, hastaları düşünemeyiz’ dedi. Ben de protokolleri ile hastaların reçetelerini hastalara yazıyordum. Burada hastaların hastane kaydının olup olmadığını kontrol etmemiş olabilirim. Hiçbir hastadan bir kuruş almışlığım yoktur. Amacım çocukların ilaçsız kalmamasıdır. Ayrıca hasta yakınlarından benim hakkında verdiği ifadelerde kendilerinden para aldığıma dair hiçbir beyan yoktur. Reçete sahiplerinin hepsi hasta olan şahıslardır. Hasta olmayan kimseye ilaç yazmadım. Bazı sehven yanlış yazılmış protokol numaralı reçetelerin var olduğunu müfettişlerden öğrendim. SGK müfettişlerine de istemeden kurumun uğradığı bir zarar var ise karşılamak istediğimi belirttim. Onlar da bana 110 bin TL kamu zararı olduğunu bildirdiler. Bu meblağı da gününde hemen ödedim. Bilmeden kurumu zarara uğrattıysam bundan dolayı üzgünüm. Amacım hasta olan çocukların mağduriyetlerini önlemekti.”
Prof. Dr. Ayten Erdoğan 175 sayfalık ifade tutanağında mal varlığı hakkında şunları söyledi:
“Benim hesap veremeyeceğim tek kuruş gelirim olmamıştır. Halen bir oda bir salondan ibaret olan Kağıthane’de kirada oturuyorum. Bütün mal varlığım 8 yıl boyunca 16 bin TL’lik kredi taksiti ile aldığım evim, bir tane de 10 yıllık kredi çekerek 2 yıl önce aldığım Kağıthane’deki dairedir. Birinde kızım oturur, diğerinin ödemesi devam ediyor.”
Dosya sunulan MASAK raporunda da Ayten Erdoğan’ın hesaplarının eksi de olduğu görüldü. 112 milyon TL’lik sahte ilaç vurgunuyla suçlanan profesör borçluydu.

