Defter Notlarında Parçalı Bulutlu Hayatlar
28 Kasım 2025

Geçen yıl bu zamanlar Antakya’da, hayatları dibe vurmuş oradaki insanları ne kadar anlayabileceğimi düşünmüştüm.

Ya da bir akşamüstü, güneş batışında upuzun ovaya bakarken, bana deprem gecesini anlatan tevekkel içindeki kişinin, benim bir yanımı kaybetmekten paramparça içimi ne kadar hissedebileceğini.

Yalnızlık artık bir duygu değil. Bir yaşam biçimi. 

Kimsenin kimseyi tamamladığı yok. 

Belki öyle bir arzu da yok. 

Çoğu insanın ‘bütünlüğü’ ancak kendi sessizliğinde ortaya çıkıyor, bir yakın omuzunun yoksunluğunda.

Kalabalık İçinde fark edilmeyen birer insan teki gibiyiz, yeriniz belli iken neredeyse görülmeyen birer insan.

Çoğumuz bizi kapmış sürükleyen gaileler veya zaaf özürlü istekler, hiçbir şeyden eksik kalmama hırsları arasında, trafikte, market sırasında bile kendimizi birkaç saniyeliğine çöküntüye yakın hissediyoruz. 

O an özel hiçbir şey olmadığı hâlde. 

Çünkü modern hayatın temposu, insanın iç ritminden daha hızlı.

Birbirimizden çok şey bekliyor, ama birbirimizi neredeyse hiç tanımıyoruz.

Tanpınar’ın kenardaki defterimde kalmış bir mektup cümlesi bugün çok daha haklı. 

İnsan, kendi içini kimseye anlatamadığı için yoruluyor.”

Cemal Süreya’nın az bilinen bir defter notu bunu daha çıplak söylemiş: 

Kimse kimseyi bütünüyle duyamaz; herkes kendi sesinin içinden işitir.” 

Bugün kimse, kimse için tamamen gerçek de değil; kısa konuşmalarda, usulen aramalarda birbirimizde bıraktığımız silik izlerden ibaretiz. 

Hayatlarımız parçalı, hızımız birbirine denk değil, niyetlerimiz bile aynı anda görünmüyor. 

İnsan ilişkilerinin çoğu, yarım bir tanımadan, acele yazılmış bir cümle ya da yanlış zamanda ve sudan kelimelerle, suret i haktan bir telefon konuşmasından ibaret artık. 

Bu da, Oğuz Atay’ın notlarından bir satır:

İnsan, başkalarının zihninde hep eksik yaşar”. 

‘Yazık etmek’ bu demek.

ÇOK OKUNANLAR