CHP’nin yargı zoruyla merkez partisi yapılma süreci
01 Aralık 2025

Siyasete meraklı olup yaşı da yetenler ‘Oynak merkez teorisi’ adlı şeyi bundan 35 yıl önceden, 90’lı yılların başından hatırlayabilir.

O zaman Anavatan Partisi’ne genel başkan olmak isteyen Mesut Yılmaz, kurucularından olduğu partisinin geleceğinin daha muhafazakar sağda değil aksine daha liberal bir merkezde olduğunu düşünüyor, bunu savunuyordu. ANAP evet bir ‘merkez partisi’ydi ama merkezin yeri değişebilir, biraz daha liberale kayabilirdi ona göre.

Gerçekten de siyaset eğer bir yelpazeyse, bu yelpazenin merkezi her zaman daha kalabalıktır ama o merkezinde sol ile sağın tam ortasında olması gerekmez. Türkiye’de örneğin merkez, sağ uca biraz daha yakın, soldan ise daha uzakta bir yerdedir. En azından genel kabul böyledir.

Fakat işte Ak Parti örneği var. Normalde sağın uçlarında bir yerlerde yer alması gereken bir ideolojik geçmişe rağmen bu parti ‘merkez partisi’ son 23 yıldır. Toplumun merkezi mi onlara yanaşıp daha sağa kaydı, onlar mı merkeze yöneldi tartışılır bir konu.

Bazı Ak Partililere ve bir kısım medyaya bakacak olursanız AKP’nin başarısı ‘doğal’dı, çünkü ‘Bu toplum dindar ve muhafazakar’ bir toplumdu. Ben bu görüşe hiçbir zaman katılmadım, ama Ak Parti’nin toplumu dindarlaştırma ve muhafazakarlaştırma projelerini de gördüm, yaşadım.

Bunlar ters tepti, hatta bana soracak olursanız Ak Parti’yi toplumun merkezinden alıp daha sağa, biraz daha tenha bir yere taşıdı. Ardından muhalefete karşı yargı operasyonları, memlekette bütün özgürlüklerin yargı eliyle kısıtlanması devreye girip Ak Parti ‘devlet’ partisi olunca süreç iyice hızlandı.

Bugün Ak Parti’yi merkeze bağlayan yegane güç Tayyip Erdoğan’ın kişisel liderliği ve karizması, onu aradan çektiğinizde karşınızda dinci muhafazakar milliyetçi oportünistlerden oluşan ve devlet gücünü kendi gücü olarak kulanmaktan çekinmeyenlerin partisi kalıyor sadece.

Bir yandan Tayyip Erdoğan iktidarının toplumda görece marjinal olan konulardaki icraatı ve bir yandan Ak Parti’nin göze batan oportünizmi, devlet gücünü kullanırken yaptıkları toplumdan reaksiyon gördü ve kırk yıl düşünseniz olmayacak bir şey oldu: CHP yükselişe geçti.

Bu yükseliş CHP’yi merkeze doğru taşıyor ve taşıdı. Bugün kurumsal olarak CHP yüzde 35-40 aralığında oy alan bir parti. Bu partide görev yapmakta olan Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş gibi isimler ise merkezin merkezi görülüyor, onların oy potansiyeli yüzde 50’yi hayli aşıyor. Bana soracak olursanız Özgür Özel de o kıvama geldi, o da merkezin liderlerinden biri oldu, yarışsa Tayyip Erdoğan’ı yenebilir.

İşte bu CHP geçen hafta sonu üç gün süren bir kurultay yaptı. Parti programını değiştirdi kurultayda ve son olarak parti vitrinini de değiştirdi.

Her iki değişim de partinin merkez yolculuğunda çok önemli adımlar içeriyor.

Kendi ömrü hayatımda ikinci kez bu partinin Türkiye’nin siyasi gerçeklerini gördüğü ve bu gerçekler uyarınca gayet bilinçli adımlar attığına tanık oluyorum.

Birinci değişim Bülent Ecevit ve müthiş ekibinin hazırlığıydı, o sırada ben çocuktum, bu değişimin anlamını yıllar sonra okuyarak kavradım. Şimdiki değişim ise 60’lı yaşlarıma denk geliyor ve heyecan verici.

İlk değişimde CHP bunu devlet elitlerini ve elitizmi reddederek halkın partisi olmayı denemiş, kısmen de başarmıştı ama sonra iç bölünmeler ve ardından gelen 12 Eylül’le o rolden çıktı.

Şimdi terk edilecek bir devlet eliti sınıfı ve elitizm de yok. Bütün elitler Ak Partili artık ülkemizde; yargıdan orduya her yerde iktidarın ağırlığı var ve CHP’ye gerçekten halkın partisi olmaktan başka bir seçenek kalmış değil.

CHP’nin bu yeni kuşak liderleri, başarıya ve iktidara çok yakınlar. İdeolojik hata ve kişisel sürtüşmeye girmezlerse, iktidar yolu onlara açık gözüküyor.

ÇOK OKUNANLAR