Bugüne kadar okuduğum en tuhaf kitaplardan bir tanesi olduğunu söyleyebileceğim bu kitap, Tristram Shandy kısa adıyla bilinen “Tristram Shandy Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri”. (The Life and Opinions of Tristram Shandy, Gentlemen). bu kitaptan bir yazar olarak öğreneceğim çok şey olduğunu düşünmüştüm.
Yazarı Laurence Sterne, kitabı dokuz bölüm halinde yayınlamış. İlk iki bölümü 1759 yılında, son bölümü ise 1767’de çıkmış.
Kitap hakkında yıllar boyu birçok şey duyduktan sonra sonunda elime alıp ciddi biçimde okumaya başlamadan önce durdum ve konuşulanların, yazılanların bir bölümünü yeniden okudum. Bu nedenle karşı karşıya kalacağım kitaba hazır olduğumu sanıyordum ama kitap düşündüğümden de tuhaf çıktı. Onu müthiş yapan bu tuhaflığı, gelenekleri yıkan tavrı ve yıkıcı mizah anlayışıydı aslında. Eğer bu eşsiz üsluba, yazı tekniğine alışırsanız kitap inanılmaz bir keyif veriyordu okuyana.
Son derece tuhaf ve alışılmışın dışında bir üslup içeren kitabın görünürdeki amacı, başlığından da anlaşılacağı gibi Tristram Shandy’nin hayatının anlatılması gibi basit bir şey. Ama yazar tercih ettiği yazı tekniğinde -bence bu tekniğe doğaçlama denilmesi mümkün olabilir- ele aldığı hiçbir konuyu düz biçimde anlatamıyor. O anda ele alınan konu ne kadar basit olursa olsun, yazar onu geçmişten hatırladıklarıyla, kendisine çağrıştırdıklarıyla, gelecekte neler yapabilecekleriyle, ve o anda konuyla alakalı olmayanları da işe karıştırıp anlatarak asıl istediğini anlatmaya bir türlü gelemiyor. Bütün kitap bu tür yazı oyunlarıyla ve olamayanlarla dolu.
Gerçi Tristram Shandy’nin yazarı Laurence Sterne bu esas konusuna hiç dönmemeyi bilerek, yeni bir yazı tekniği denemek için yapıyordu. Ama benim kendi yazı tekniği seçimim, duygularımın beni götürdüğü yere kadar giderek konuları birbirine bağlı yönleriyle açmam, daldan dala atlamam da esas konunun gözden kaçmasına ve sanki o anda söylenilenlerin Tristram Shandy’de olduğu gibi gereksizmiş gibi görünmesine sebep olabilirdi. Bu tehlikenin daima farkında olarak yeni çalışmam ‘Seksin Kısa Tarihi’ni yazmam gerekiyordu. Yani bir anlamda solo çalmaya benzeyen yazı yazma sürecinde soloları fazla uzatmamak ve orkestra içindeki son uyumu daima hatırlamak lazımdı.
konum ne olursa olsun gireceğim yan sapmaların çoğunun, düşünce sistemlerinin gelişimi için gereken ortamların tam anlaşılabilmesi için kaçınılmaz olduğunu hatırlamalıyız. Örneğin, eğer James Joyce hakkında bir şey söyleyeceksem bazı konularda uzun laflar etmem ilk başta gereksiz gibi gelebilir ama James Joyce’un oluşumunu ve kitaplarını iyi anlamadan dönemin müziğinin de anlaşılamayacağını, dahası çeşitli yaratıcı süreçlerin daima birbiri içine geçmiş ve karşılıklı etkileşim içinde olması nedeniyle bu tür yan sapmalara girmek daima zorunlu bence . Şimdi yeni kitapta seksi farklı boyutlarıyla ele alırken bu aynı tekniği kullanmayı amaçlıyorum.