Akşam evde yemek sofrasında otururken bile elinden telefonunu bırakamayan kızım birden sevindi, “Discord açılmış” dedi.
Discord bir çeşit sosyal medya. Normalde daha çok profesyonellerin ve dışarıya kapalı grupların faaliyet gösterdiği, öyle herkese göre olmayan bir yer.
Bir süre önce Türkiye Discord’u yasakladı ve erişimi engelledi. Neden engelledi bilmiyoruz, dün akşam da galiba açıldı. Ne oldu ve nasıl açıldı, onu da bilmiyoruz.
Ben de kızıma “Peki Roblox açılmış mı” diye sordum. Hayır açılmamıştı. Bu sanal ortamlardan hemen hemen hiç bilgisi olmayan eşim, “Niye kapandı ki” diye sordu, ben resmi ağızla dile getirilen suçlamaları söyleyecek oldum, 14 yaşındaki kızım lafı ağzıma tıktı:
“Ne olmuş ki öyle yaptılarsa?”
Sahiden de suratıma böyle bir tokat yemem gerekiyordu, “yeni normal” adı verilen şeyden çıkıp gerçek ve olması gereken “normal”e dönmem için.
Sahiden ne olmuş ki? Bu basit soruyu sormayı unuttuk, bir çeşit öğrenilmiş çaresizlik içinde boğuluyoruz.
‘Yeni normal’ lafını ben ilk olarak bir eski üst düzey siyasetçiden duydum. Acı acı gülümseyerek “normal” kavramının nasıl değiştiğini ve “yeni normal” haline geldiğini örneklerle anlattı, ben de dinledim.
‘Yeni normal’ tamamen bir mahalle baskısıyla, o olmadı adliye baskısıyla bize kabul ettirilen yeni bir takım “norm”lardan oluşuyordu. Elbette kalıcı biçimde “normal” haline gelmemişler ve gelemezlerdi ama bu yeni “norm”lar artık hayatımızı belirliyordu işte.
Bir tarafın yolsuzluğu sorgulanmıyordu ama diğer tarafa atış serbestti mesela. Bir taraf hesap vermiyordu ama diğer tarafa şoförü kaza yapan belediye otobüsü için bile siyasi hesap soruluyordu. Bir tarafın siyaseten istediği gibi söylem değiştirme özgürlüğü vardı, diğer taraf Kürtlerle yan yana gelse “terörist” oluveriyordu.
Sadece söylem veya siyasi propaganda da değil. Artık adliyemiz de ‘yeni normal’e geçmiş, bir suç için somut delil gerekmez hale gelmişti, birinin atılı suçu işlediğine yeterince insanın kanaat getirmesi onu mahkum etmeye, hapse atmaya yeterli hale gelmişti. En meşhur örneği Osman Kavala bu durumun.
‘Yeni normal’ denen şeyin dozajında ani bir yükselme oldu, bunu son birkaç aydır neredeyse her gün yaşıyoruz.
Mesela geçen gün aralarında belediye başkan yardımcıları ve belediye meclis üyeleri de olan 10 kişi gözaltına alındı, dün akşam da tutuklandı.
Neden tutuklandılar? “Kent uzlaşısı” adı verilen ve son yerel seçimde kullanılan bir siyasi koalisyon taktiği sonucu seçildikleri için. Kısacası siyaset yaptıkları için.
Ama savcılık ve bir kısım medya bizi onların terör örgütünün talimatıyla siyaset yaptıklarına inandırmaya çalışıyor.
“Ne olmuş ki öyle yaptılarsa” diye sormak da kimsenin aklına gelmiyor.
Sahiden ne olmuş?
Teröriste silah mı yollamışlar, para mı yollamışlar, bizzat terör eylemine mi katılmışlar? Terör örgütü üyesini tanıyor olmak, onunla telefonda konuşmuş olmak, aynı WhatsApp grubunda bulunmak neden kendi başına suç olsun?
Ama hayır. ‘Yeni normal’de aklımıza bu soruları sormak gelmiyor. Çünkü bu soruları sormak başlı başına bir “terörist” olarak yaftalanma tehlikesi içeriyor.
Türk sinema ve dizi sektörünün iki önemli oyuncusu “yalancı tanıklık” iddiasıyla soruşturma altında. Savcılık, onların Gezi parkı protestolarına kendi özgür iradeleriyle katıldığına inanmıyor, mutlaka talimat aldıklarını düşünüyor.
Diyelim ki birisi onlara “Hadi gelin Gezi’ye gidelim” dedi, bu niye suç olsun? Protesto gösterisine katılmak neden suç olsun?
Ama ‘Yeni normal’ öyle bir şey ki, “Ne olmuş yani yaptılarsa” demek aklımıza gelmiyor. Koca koca adamlar savcıya gidip “Valla billa kendi özgür irademle gittim” demek zorunda kalıyor.
Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği’nin genel kurulunda dün iki eleştiri konuşması yapıldı. TÜSİAD epeydir ‘yeni normal’e uyum sağlamış durumda aslında. Geçmişte hükümetlere yönelttikleri eleştirilerin “siyaset yapmak” diye nitelenmesini neredeyse kabullenmiş durumdalar, o yüzden “siyaset”ten uzak duruyorlar.
Bana soracak olursanız dün Ömer Aras’ın ve Orhan Turan’ın konuşmaları da aslında bu “siyasetten uzak durma” kaygısıyla hazırlanmış konuşmalardı. Ortada eleştiri vardı ama kimin eleştirildiği konusu biraz açıkta bırakılmıştı, laflar ortaya ediliyordu, artık kim üstüne alınırsa.
Dün söylenenlerin pek çoğunu TÜSİAD geçmişte de şu veya bu biçimde söylemişti aslında ama dünkü konuşmaları iktidar kanadı üstüne alındı. Ardı ardına cevaplar geldi. En çarpıcısı Adalet Bakanı’nın TÜSİAD’a parmak sallayıp vesayetçilik imasında bulunmasıydı.
Ben açıkçası bu sabah İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dünkü TÜSİAD Genel Kurulu hakkında soruşturma açtığını duyurmasını bekliyordum, belki gözaltılar bile olabilirdi. Şimdilik bir şey olmadı ama gelecekte olmayacağının bir garantisi yok.
Oysa eğer burası hala bir demokratik ülkeyse eleştiriden daha sıradan bir şey olamaz. Hükümeti her eleştiren muhalif olsaydı, Türkiye’de iktidar on kere değişmiş olurdu. Öyle bir şey de yok. Bir iktidarı hem eleştirmek hem de ona oy vermek mümkün, nitekim bu yapıldığı için Cumhur İttifakı hala iktidarda. Bana soracak olursanız dünkü TÜSİAD Genel Kurulunda bulunan hazirunun en az yarısı son seçimde Tayyip Erdoğan’a oy verdi zaten.
Ama Erdoğan’a oy vermek hiçbir durumda Erdoğan’ı eleştirmemeyi gerektirmiyor.
Oysa ‘yeni normal’ bizden aklımızı kullanmaktan vazgeçmemizi istiyor, “Ya bizdensin ya onlardan… Eğer bizdensen kes sesini” diyor.