Dünyayı gezdik; kaos, dayanışma, aile bağları ve aşk topladık!
15 Şubat 2025

HAYAT BİRAZ KEKREMSİ BİRAZ UMAMİ

Umami

Dijital platformlardaki yerli yapımlara bir yenisi daha eklendi ve ‘Umami’, Disney+’ta yerini aldı. Filmin türü dram olarak geçse de biz ‘kaotik dram’ olarak adlandırmak isteriz, zira odak noktamızda lüks bir restoranın mutfağı var. ‘İşin mutfağının’ ne kadar kaotik olduğunu bilen bilir, bilmeyen yine Disney+’ta yayınlanan ‘The Bear’ın popülaritesi sayesinde öğrenmiştir.

Hemen belirtelim ki ‘Boiling Point’ten (2021) uyarlanan ‘Umami’ bir kesit filmi. Giriş-gelişme-sonuçtan oluşan klasik anlatıların izleyicisiyseniz aradığınızı bulamayacaksınız. Ancak biz şans vermeniz için ısrar edeceğiz, çünkü ‘Umami’nin sizi hikâyenin ta göbeğine çekip söz konusu restorana hapsetmesi garanti. Bunun asıl nedeni de, filmin en önemli özelliği olan tek plan tekniğiyle çekilmesi. Anlatıdaki kaosu, gerilimi, dinamizmi izleyiciye geçirebilmek için bu yöntemin nokta atışı bir karar olduğunu izler izlemez hissedeceksiniz. Yönetmen koltuğunda Emre Şahin’in oturduğu filmin senaryo uyarlaması Can Cengiz’e emanet.

Diziye adını veren Umami, söz konusu restoranın adı. Restoranın şefi ve ortağı olan Sina Şef ise (Burak Deniz) o günün hayatının en zorlu günü olduğundan habersiz. Film, bakanlıktan gelen denetçinin ekibi zorlamasıyla başlıyor. Denetçinin yüklü miktarda ceza kesmesi yetmezmiş gibi ekip, ölümcül bir yoğunluk yaşayacaklarını son anda öğreniyor. Üstüne bir de her şeyin mükemmel gitmesinin elzem olduğu iki masa var: Bir evlilik teklifi masası bir de medyatik bir şefin restoranı ani ziyareti. Bu sınava işe geç gelen elemanlar ve eksik malzemeler de eklenince tam anlamıyla bir kriz yönetimi izliyoruz.

Hayatın kaosu bizi öğütüyor

Ancak işin içine insan faktörü girdiği için bu kriz pek de yönetilemiyor. Babası kalp ameliyatına alınmak üzere olan Sina Şef bir yandan babasının kötüleşmesinden endişeleniyor diğer yandan restoranı bırakamıyor (zira yeni açılan bir restoran için her şeyin pürüzsüz gitmesi, hele de böyle bir günde,  elzem). Annesinin ve kız kardeşinin baskılarıyla artan vicdan azabı Sina’nın aklını işine de tam verememesine neden oluyor ve hiçbir şeye yetişemediği hissini içine atmak zorunda kalan Sina, kendini her dakika yeni bir krizin muhatabı olarak buluyor.

Müşteri profili de cabası ki bu profil aslında çok tanıdık: Ailecek çıkılan akşam yemeğini zehir eden babayı ya da ortamı her daim domine etmeye çalışan raconcu abileri hepimiz tanıyoruz. (Bu abilerin, arkalarındaki güce dayanarak tehditler savurmasıyla çaktırmadan siyasi eleştiri bile görüyoruz.)  Öyle veya böyle ‘müşteri her zaman haklıdır’ sözü olabildiğince suistimal ediliyor.

Bu noktada restoranın farklı ekiplerinin bakış açısını da görebiliyoruz. Müşteriyle mutfak ekibi arasında kalan servis elemanları müşteriyi yatıştıramadıklarında olaylar arka tarafa yansır ve ‘üretim bandının’ tüm sistemi çöker ki öyle de oluyor: Mutfak artık savaş alanı. Tüm bu gerginlik ekip içi iletişime de yansıyor ve ‘kan, ter, gözyaşı’ ifadesindeki üç ögeyi de gerçek anlamda görüyoruz.

İşin dram kısmı Sina Şef’in sıkışmışlığıyla, gamsız gibi görünen ortağı Cengiz (Ulvi Kahyaoğlu) başta olmak üzere tüm ekibin baskı altında patlayıp unufak olan kırılganlıklarıyla işleniyor. Çıkan krizler bir noktadan sonra hem gerçek hem mecazi anlamda kalp krizi olarak kendini gösteriyor.

İddialı kadrosuyla dikkat çeken filmin başrollerinden Öykü Karayel,  tüm gerginliği paratoner gibi çekip denge sağlayan, sistemin kilit noktası Melis Şef rolünde. Onlara dostumuz olsa çekilmez ancak seyir zevki yüksek İtalyan şef Renzo rolünde Osman Sonant ve eleştirmen Nükhet rolüyle Nergis Öztürk eşlik ediyor. Özlem Türay, Onur Ünsal, Kürşat Demir, Tuğba Çom Makar, Murat Kılıç, Selin Şekerci, Can Bartu Arslan, İzabella Muzurbaeva, Doğaç Yıldız, Taha Bora Elkoca ise Disney+’ta yayınlanan ‘Umami’nin oyuncu kadrosunda yer alan birbirinden başarılı diğer isimler.


KUVEYTLİ PATRONİÇELER

Değiş Tokuş / The Exchange

Şimdi de sizi Kuveyt’e götürüyoruz, üstelik 1987’ye! ‘The Exchange’, Kuveyt borsasında çalışan iki kadının hikâyesini anlatıyor. Dönemin ve coğrafyanın erkek egemen şartlarında ayakta kalmaya çalışan bu kadınların dayanışması dram kategorisinde karşımıza çıksa da anlatı oldukça hafif, hatta eğlenceli. İlk sezonu 2023’te yayınlanan ‘The Exchange’ ikinci sezonuyla Netflix’te.

Yeni boşanmış Farida (Rawan Mahdi) kızıyla birlikte ailesinin evine dönmüştür; ancak onu başka dertler beklemektedir, kızının ödenmemiş okul taksitleri gibi… Eski kocası, kendisinin ödemesi gereken parayı sırf Farida’yı zor durumda bırakmak için ödemez, eğitimin kötü olduğunu bile bile kızının devlet okuluna gitmesini önerir. Farida ailesinden de destek alamaz, zira boşanma davası için maddi destek olan babasının daha fazla gücü yoktur. Farida matematik dehası olsa bile 13 yıldır ev hanımı olduğundan işe girme seçeneği de kolay gözükmemektedir.

Bu noktada devreye Farida’yla hem rekabet hem akrabalık ilişkisi olan Munira (Mona Hussain) girer. Munira’yla sosyetik bir müzayedede karşılaşan Farida geceye, ona rakip olmak için ödeyemeyeceği bir eser alarak başlasa da içine düştüğü borç batağı Munira’yı bir rakip değil, yardım ve ilham kaynağı olarak görmesine vesile olur. Munira kendi ayakları üstünde duran, pek çok sektör gibi erkek egemen olan finans sektöründe kendi parasını kazanan bir kadındır. Kafadan hesap yapabilme yeteneğiyle öne çıksa da patronu onun ajanlık becerilerinden yararlanmak ister ve ek bir görev verir: Borsadaki işlemleri sağlama almak için bir şirketle ilgili içeriden bilgi almak.

Munira, yardım istemek için kendisine gelen Farida’ya hem iş hem de eski kocasından intikam alma fırsatı sunar. Munira’nın içeriden bilgi alması gereken şirket, Farida’nın eski kocasının çalıştığı şirkettir. Kuzenlerin iş birliği böylelikle başlar; Farida’nın ev hanımlığından iş kadınlığına uzanan kariyeri de!

Dayanışma kazandırır

Birbirine düşman kadınların hikâyelerinden bıkanlara 1987’den gelen bir Kuveyt hikâyesi taze bir soluk. Bu vesileyle farklı coğrafyalardaki kadınların mücadelelerinden haberdar oluyoruz. Bu iki kadın yalnızca sektörde var olmayı değil, cam tavanı kırıp yükselmeyi ve hatta sektörü dönüştürmeyi başaranlara saygı duruşu aslında. İkilimiz, pek çok öncü kadın gibi, iş yerinde yalnızca kendilerini kanıtlamakla değil, erkek meslektaşlarının taciz edici bakışlarıyla ve onları ciddiye almayan tavırlarıyla da uğraşmak zorunda kalıyor. Özel hayatları da bundan hallice… Farida boşanmış bir kadın olmanın, Munira’ysa evlenmemiş ve çocuksuz bir kadın olmanın yapay yüklerini taşıyor.

Dizinin genel kültürümüze katkısı da var; neticede hikâye Kuveyt’te geçiyor ve biz de ülkenin 1980’lerdeki (Saddam Hüseyin’in işgalinden önceki) durumunu izliyoruz. Dönemin Kuveyt’inde bugün olduğu gibi yarı Arapça yarı İngilizce konuşuluyor. Diğer Körfez ülkelerinin aksine Kuveyt’te o zaman bile görece daha esnek bir ortam var. Örtünmek zorunlu değil ve kadınlar sosyal hayatın içinde. İş hayatında da varlar, ancak kadınların çalışmasına pek olumlu bakılmıyor. Bu açılardan aslında dönemin Avrupa ve Amerika’sının Kuveyt’e açık ara fark attığı söylenemez. Ancak kadının boşandıktan sonra babasının vesayeti altına girmesi gibi farklar baki. ‘Gizli Sayılar’ (Hidden Figures) filmini sevdiyseniz ‘The Exchange’i de sevebilirsiniz. Yaratıcılığını Nadia Ahmad’ın üstlendiği, özgürlük ve eşitlik kadar kendini gerçekleştirme ve toplumda yer edinme temalarına da parmak basan ‘The Exchange’ (Değiş Tokuş) ikinci sezonuyla Netflix’te.


SÖYLEYEMEDİKLERİMİZ

The Mehta Boys / Baba ve Oğul

Şimdiki durağımız Hindistan ve aile bağlarını sorgulama seansı. Prime’da yayınlanan ‘The Mehta Boys’ (Baba ve Oğul) birbirine mesafeli bir baba ve oğulun yıllar sonra yakınlaşıp birbirlerini belki de ilk kez tanımalarına odaklanıyor. ‘Babam ve Oğlum’ kadar olmasa da bu baba ve oğul da mendilleri hazır etmenizi gerektirebilir.

Amay (Avinash Tiwary) kendine güveni olmayan, içsel şüphelerle boğuşan genç bir mimardır. Annesinin ölümü, çekirdek ailenin kalan üyelerini bir araya getirmiştir ve kız kardeşi Anu (Puja Sarup), abisiyle babasını baş başa zaman geçirmeye zorlar. Baba Shiv (Boman Irani), oğluyla ona kuralları hatırlatmak dışında pek iletişim kurmayan, mesafeli bir baba modelidir. 48 saatlik bir zaman diliminde bu iki adam birbirleriyle ilk kez gerçek bir iletişim kurmak zorunda kalacaktır.

Baba-oğul arasındaki bu mesafenin belirgin nedeni yok, belki de en acıklısı bu. Eski nesil babaların çocuklarıyla baştan mesafeli bir ilişki kurması bizim kültürümüze de yabancı değil. Erkeklerin duygularını göstermemeleri gereken bir role sıkıştırılmasının sonuçlarını toplum olarak zaten görüyoruz, ancak bireysel anlamda da bu, yaşanamamış bir hayat anlamına geliyor. Baba-oğulu izlerken en çok da buna üzülüyorsunuz.

Önce görelim, kendimizi de başkasını da…

Bu iletişimsizliğe ilk dokunuş nasıl ki bir kadından geldiyse devamında da yine bir kadının yardımı gerekiyor, o da Amay’ın kız arkadaşı Zara (Shreya Chaudhry). Bu kadınlar duygularıyla barışık olmaya, dolayısıyla iletişime açık olmaya yönelik yetiştirildiklerinden bir nevi yol gösterici oluyorlar. Sihirli bir değnekle her şeyi çözmüyorlar, ama ikilinin bir yerden başlamasına vesile oluyorlar. Nitekim film, baba-oğulun yüzleşmesini neşeli bir sona bağlamıyor. Karakterlerin ilişkilerini düzeltmesine değil, ilişkilerini ‘görmelerine’ uğraşıyor. Karşımızdakinin duygularını kabul etmenin önemine vurgu yapıyor. Bu anlamda elimizde oldukça gerçekçi bir film var.

Hikâyenin ve ekrana yansımasının bu kadar gerçekçi olmasının belki de esas nedeni, baba rolünü oynayan Boman Irani’nin aynı zamanda filmin yönetmeni ve Alexander Dinelaris’le birlikte ortak yazarı olması. Irani’nin ilk yönetmenlik denemesi olan ‘The Mehta Boys’ sembolik anlatımıyla da sinematografik açıdan da başarılı. Gerçekçi olduğu kadar vurucu, ama oldukça da yalın bir film izlemek isteyenler hafta sonu listelerine Prime’da yayınlanan ‘The Mehta Boys’u alabilir.


SEVGİLİLER GÜNÜ’NDE ROMANTİK KOMEDİ

Stockholmlu Âşıklar

Netflix fırsatı kaçırmıyor ve izleyicisini 14 Şubat Sevgililer Günü’nde bir romantik komediyle buluşturuyor. Kült Hollywood romantik komedilerini ezberlediyseniz bu kez haritada açılmak isteyebilirsiniz. Staffan Lindberg’in yazıp yönettiği film İsveç’in Gotland adasında geçiyor ve bu pastoral hikâye için en doğru yer seçimi olduğunu hemen anlıyorsunuz.

Küçük, samimi ve sevimli bir ada olan Gotland, hikâyenin ana karakterleri Hanna ve Samuel (Matilda Källström, Charlie Gustafsson) için mükemmel düğün mekânıdır, zira çiftimiz düğünlerinin de küçük, samimi ve sevimli olmasını ister. En mutlu günlerinin aynı zamanda en huzurlu gün olması hayaliyle Stockholm’den yani şehir hayatının karmaşasından olsun uzaklaşmak isterler. İşler elbette bekledikleri gibi gitmez. Çiftimizin sade bir kır düğünü talebini anlamlandıramayan aileleri bu töreni büyütmeye çalışırken çiftin arkadaşları da kaprisli tavırlarıyla işi zorlaştırır. Böylelikle düğün denen şeyin asla yalnızca evlenecek çiftle ilgili olmadığını, daha doğrusu eşin dostun buna izin vermediğini hatırlarız!

Romantik bir sorgulama

Dört gözle bekledikleri günün ele geçirilmesine boyun eğmek, kendi düğünlerinde darbe yapmak, düğünden kaçmak, düğünü ertelemek… Sizce çiftimiz bu durumla nasıl başa çıkacak? Bu soru yalnızca bir çiftin düğünüyle ilgili spesifik bir soru değil aslında. Modern ilişkiler ile geleneklerin çatışması, gençlerin istekleri ile üst neslin deneyimlerinin çarpışması, iyi niyetli yardım ile müdahale arasındaki ince çizgi, planlarımız ile sürprizlerin birbirinin yolunu kesmesi, bireysel sınırlar ile aile/dostluk bağlarının nasıl uzlaşabileceği hakkında alt metinleri olan bir romantik komedi bekliyor sizleri. Manzaralar da cabası!

Film söz konusu temalarından ötürü duygusal bir aile filmi olarak da düşünülebilir. Bu yönüyle klişeleri sevenleri de farklı bir şey arayanları da tatmin edecektir. Bizlere yabancı olsalar da filmde İsveç’in Kjell Bergqvist, Barbro “Babben” Larsson, Claes Malmberg, Anja Lundqvist, Vilhelm Blomgren gibi tanınmış isimleri de yer alıyor. Aşk, aile, dostluk ve toplumsal değerler temalarını harmanlayan ‘Stockholmlu Âşıklar’ şimdi Netflix’te.

Ne insana güvenilir ne robota!Ne insana güvenilir ne robota!

ÇOK OKUNANLAR