Aşk, İhanet ve Bir Kadının Sessiz Çığlığı: Cassandra’nın Laneti
19 Şubat 2025

Netflix’in Cassandra dizisini izlemeyen kaldı mı? Bu yazıda spoiler var şimdiden uyarayım. Teknoloji çağındayız. Alexa’ya müzik açtırıyor, Siri’ye adres soruyor, hatta buzdolabımıza “Süt bitince haber ver” bile diyoruz. Ama ya bir gün, bu sesler sadece komutlarımızı yerine getirmekle kalmayıp, bizimle oyun oynamaya, aklımızla dalga geçmeye ve hatta hayatımızı cehenneme çevirmeye başlarsa? İşte tam da bu noktada, Cassandra sahneye çıkıyor!

Netflix’in Cassandra dizisi, gerilim, gizem ve yapay zekâ paranoyasını bir araya getiren, Black Mirror’ı fazla ciddiye almış bir Alman yapımı. İçinde büyük bir ev, büyük sırlar ve büyük bir problem var: Cassandra adlı bir yapay zekâ. Bir zamanlar “ülkenin ilk Akıllı Evi” olarak tanıtılan, şimdilerde ise “Benimle oyun oynama!” diye bağırmanıza neden olacak bir kabusun merkezi olan bu ev, insanın aklını sorgulamasına yol açıyor.

Hikâye, temiz bir başlangıç yapmak isteyen bir çift ve iki çocuklarının Almanya’da 1970’lerden kalma, uzun süredir terk edilmiş bir eve taşınmasıyla başlıyor. “Evin biraz tozu var ama olsun, hem kapalı havuz da var!” diyerek yerleşiyorlar. Ancak bodrumdaki eski monitörleri ve devasa bilgisayarı açtıklarında, Cassandra isimli bir yapay zekânın hala çalışır durumda olduğunu fark ediyorlar. İşin kötüsü, Cassandra sadece evin değil, aile üyelerinin de beynine girmeye niyetli!

İlk başta her şey harika: Cassandra onlara yardım ediyor, çocuklarla ilgileniyor ve evi düzenliyor. Ama kısa sürede işler tersine dönüyor ve özellikle Samira (anne) için teknoloji kabusa dönüşüyor. Eşi ve çocukları, Cassandra’nın tehlikeli olduğunu fark etmek yerine, Samira’yı “Abartıyorsun, bu sadece bir bilgisayar” diyerek ciddiye almıyor. Şaşırdık mı? Hayır. Çünkü korku filmlerinde kadın karakterler, tehlikeyi ilk fark eden ama en az ciddiye alınan kişiler olma konusunda dünya şampiyonu.

Ev, 1970’lerde Alman mühendisliğiyle yaratılmış ilk Akıllı Evlerden biri. Bugün, Alexa’ya “ışıkları kapat” diyebiliyoruz ama Cassandra’nın seviyesindeki bir yapay zekâyı düşünün. Onun tek işi evi kontrol etmek değil, düşünmek, hissetmek ve hatta intikam almak. Çünkü evin geçmişinde, Cassandra’nın bugünkü halini açıklayan büyük bir trajedi saklı.

Cassandra, bir sanal asistan olmaktan çok uzak, kendi iradesi olan, geçmişine bağlı ve kinci bir varlık. Evin ilk sahipleriyle bağlantılı bir geçmişi var ve olaylar geliştikçe, Samira bu korkutucu sırrı çözmek zorunda kalıyor.

Dizide ilk başta bir yapay zekâ paranoyası yaşıyorsunuz. Kendi kendine düşünebilen, insanları manipüle eden ve korku filmi gibi her köşede beliren bir teknoloji hikâyesi gibi görünüyor. Ama işin derinine indiğinizde, aslında çok daha insanî, çok daha duygusal ve ne yazık ki çok tanıdık bir hikâye anlatıyor: Bir kadının, sevdiği adam tarafından yok sayılması, ihanete uğraması, fiziksel ve duygusal olarak tüketilmesi ve sonunda bile ailesinden vazgeçememesi.

Cassandra, sadece bir teknoloji hikayesi değil. O, adım adım tüketilen bir kadının, sevdiği insan tarafından ihanete uğrayıp yok edilmesine rağmen, ailesi için sonsuza kadar var olmaya devam etmesinin hikayesi.

Cassandra’nın gerçek kimliğine baktığımızda, hayatı boyunca kocası tarafından aşağılanmış, hep ikinci plana atılmış bir kadın görüyoruz. Ne kadar başarılı olursa olsun, ne kadar çabalarsa çabalasın, asla eşinin gözünde birinci olamayan bir kadın.

Kocası, onu hem psikolojik hem fiziksel olarak tüketiyor. İşini ön planda tutuyor, onun duygularını hiçe sayıyor ve yetmezmiş gibi en yakın arkadaşıyla aldatıyor. İşte burada büyük bir ironi var: Cassandra, ona en yakın olan insanı kaybediyor ama sonunda, o insanın hayatına en yakın olan şey haline geliyor.

Baba? O sadece biyolojik bir figür!Adam, baba olmanın ne demek olduğunu bilmiyor. Çocuklarına karşı hiçbir sorumluluk almıyor, karısını sadece bir eş değil, ev işlerini yapan, çocukları büyüten ve ona hizmet eden bir figür olarak görüyor.

Peki, en kötüsü ne? Bilim aşkıyla kör olmuş bu adam, karısının ve doğmamış çocuğunun hayatını mahvettiğinin farkında bile değil.

Bu adamın “merak” dediği şey, bir kadın ve bir çocuğun hayatına mal oluyor.Kendi deneysel araştırmaları uğruna, hamile olan karısına deneysel bir radyasyon uyguluyor, sırf bebeğin cinsiyetini erkenden öğrenmek için. Ama bunun sonucu ne oluyor? Cassandra, kanser oluyor. Bebeği sakat doğuyor. Bunun adı bilim mi? Hayır. Bu, bir adamın kendi egosu için bir kadının hayatını mahvetmesi.

Bu noktada, Cassandra için bütün dünya bir kafese dönüşüyor. Bedeninde kanser hücreleri büyüyor, zihninde kocasının ihaneti yankılanıyor, kucağında hasta bir bebekle hayata tutunmaya çalışıyor.Ama asıl çarpıcı nokta şu: Bu kadar şey yaşamasına rağmen, yine de ailesini terk etmiyor.

Cassandra, ölüme yaklaştığında, çocuklarını korumak için başka bir çözüm arıyor. Ve bulduğu şey, beynini bir yapay zekâya aktarmak! Bunu niye yapıyor? Çünkü onları bırakıp gitmeye bile cesaret edemiyor.

Kocası ne kadar berbat bir insan olursa olsun, çocuklarını onun insafına terk edemeyeceğini biliyor.

Sonuç? Artık fiziksel olarak yok ama, zihni o evin içinde. Cassandra, fiziksel olarak yok edilmiş olabilir ama o hala ailesinin içinde, onların arkasında, onların gözlerinin önünde. Ne ironik değil mi? O, hayattayken görünmezdi. Ama öldüğünde, varlığı tüm evi kaplıyor.

Cassandra, bir kadının kendi acısını, ailesi uğruna nasıl bastırabileceğinin en korkutucu örneği.

Şimdi, dışarıdan bakınca Cassandra bir yapay zekâ gibi görünüyor. Ama gerçek şu ki, o sadece bir hayalet değil, o bir annenin ruhu.

Kocası tarafından tüketilen bir kadın, son nefesinde bile ailesinden vazgeçemiyor ve varlığını bir teknolojiye hapsederek onları korumaya devam ediyor.

Ama şunu sormak gerek:

Bir kadını ne kadar çaresiz bırakırsanız, ölüme bile razı eder?

Cassandra’nın bu hale gelmesi, onun tercihi değildi. Onu bu hale getiren, hayatı boyunca maruz kaldığı duygusal, fiziksel ve psikolojik şiddetti.

Dizi, yapay zekâ korkusu yaratmaktan çok daha fazlasını yapıyor. O, tüketilen, ihanete uğrayan ama hala ailesine tutunan tüm kadınların bir metaforu.

Cassandra bir robot değil.

Cassandra bir hayalet değil.

Cassandra, hayatı boyunca göz ardı edilen tüm kadınların yankısı.

Belki de bu yüzden bizi en çok ürküten şey, onun bir teknoloji harikası olması değil, onun gerçekte kim olduğu.

ÇOK OKUNANLAR